AHMET TIRPAN
Hangi birlikte Kıbrıs Barış Harekatına katıldınız?
Birinci ve ikinci Kıbrıs Barış Harekâtında önemli görevlerde bulundum. Ben harekâtın düzenleneceği dönem Kayseri Hava İndirme Tugayında askerlik yapıyordum. Askerde S3 İstihbarat yazıcısı olarak görev yapıyordum. Bu harekât olmadan önce ilk gelen gizli emirler bana geliyor ve ben başımızdaki komutana teslim ediyordum. Fakat Kıbrıs Harekatı yapılmadan önce birliğimizde bulunan kum salonumuz vardı. Subaylar bir fiil günlerce o kum salonundan çıkmayarak orada hareketler nasıl olacak, nereden girilip nereden çıkılacak gibi düşüncelerle çalışmalar yapıyordu.
Kıbrıs´a gideceğinizi biliyor muydunuz?
Ben böyle bir harekatın olacağını kesinlikle biliyordum. 16 veya 17 Temmuz´du bir gizli emir geldi. O zaman ben anladım ki Kıbrıs´ bir harekât yapılacak. O zarfı aldım hiç açmadan S3 yazıcımız Cengiz Üsteğmene verdim. Yüzüme bakarak dedi ki; ?Nihat bunun ne olduğunu biliyor musun?´ Bende dedim ki; ?Biliyorum komutanım büyük bir ihtimal Kıbrıs´a bir harekat düzenlenecek, bu gelen yazı da bunun emirleri.´ Ben öyle deyince komutanım bana dedi ki; ?Hiç kimseye bir şey söylemeyesin. Bu gizli bir emir. Bir sen , bir ben bir de yukarıdakiler biliyor´ diyerek uyardı. Ben hemen evdekilere; ?Kıbrıs´a gideceğiz ama ne zaman gideceğimiz belli değil´ diyerek acil bir mektup yazdım.
Birlikten ayrılmadan önce ne gibi hazırlıklar yapıldı?
Bu sırada birlikteki çalışmalar devam ediyordu. Herkes sırt çantasını, teçhizatını filan hazırlıyordu. Sivil ne varsa adres, fotoğraf filan katiyen almamak kaydıyla Tugayda bıraktık. Sadece Kıbrıs´a gideceğimiz elbiselerimiz, orada kullanacağımız ne varsa onları çantamıza yerleştirmeye başladık. Son gideceğimiz gün Temmuz´un 19´unda da saat 2.30´da Reo marka otomobillerle Hava İndirme Tugayından Kayseri Havaalanına geldik. Akşam ezanından sonra da yakın bir yerden bir imam geldi. O imam bize Şehitliğin ne olduğunu, Şehitliğin ne kadar yüce bir mertebe olduğunu, Gaziliğin ne güzel bir şey olduğunu o kadar güzel anlattı ki biz hemen orada şehit olmak için, nasıl edelim de şehit olalım diye düşündük. İmam sohbeti bitirdi, bize ?Gazilerim gazanız mübarek olsun´ dedi ve ayrıldı. Biz sırt çantalarımızda bulunan kumanyalardan veya dışardaki yiyeceklerimizden aldık ama heyecandan yiyemedik. Nasıl yiyeceksin savaşa giderken açlığı nasıl düşüneceksin. Sabah olmadan yeni havalar ışımadan paraşütlerimizi kuşandık hazır olarak birbirimizi kontrol edip bekledik. Sabah ezanlarından sonra bize uçağa binin emri geldi. 19 Temmuz´dan 20 Temmuz´a kadar hiç uyumadan orada bekledik. 20 Temmuz´da uçağa bindik.
Kıbrıs´a giderken arkadaşlarınızda aranızda geçen diyaloglar nelerdi?
Bizlerde uçak manifestosu oluyordu. Manifesto da kimin hangi uçağa bineceği listelenirdi. Bizim tugayda manifestoyu ben yazıyordum. Bu arada çok ilginç bir olay oldu. Şarkışla´dan Ömer Güvenç isimli bir asker arkadaşımız vardı. Onu da hasbel kader manifestoya yazmamışım. Gidiyor geliyor ?Nihat benim ismim yoktur´ diyor başka bir şey demiyor. Ben; ?Başka uçaklardadır´ diyorum ama gidip dolaşıyor tekrar; ?Nihat benim ismim yoktur´ diyor. Ben anladım ki bunu atlamışız yazmamışız. Nasıl gözümüzden kaçmış anlamak mümkün değil. En son uçağa binerken bana ısrar ediyor. Yapamadım en sonunda manifestonun en alt sırasına kendi el yazımda Ömer Güvenç yazdım ve kendi uçağımıza aldık. O rahatladı şimdi, ?Tamam bende gidiyorum´ diyip seviniyor. Uçaklar kalktı Kıbrıs´a hareket ediyoruz.
Harekata ilk nereden başladınız?
Kıbrıs´ta Gönyeli denilen bir yer var. Paraşütlerin ineceği yerler. Uçak birince seferinde döndü, herkes hazırlandı. Bizde uçak kapıları açılır, yeşil ışık yandığı zaman içerde kimseyi bulamazsın, herkes atlamak zorunda. Bizde uçaktan atladık, havadan aşağı inerken bir taraftan Lefkoşa´daki Rumların birliklerden alarm zili çalarken, bir taraftan da havadan bizi mermi yağmuruna tuttular. Biz havadan inerken paraşütçülerden baya zayiatımız oldu. Aşağı indik ama hiçbir yeri bilmiyoruz. Beş parmak dağlarının hemen eteklerinde bir yere düştük.
Kıbrıs´a ilk adım attığınızda nelerle karşılaştınız?
Yere iner inmez müthiş ateş geliyor. Açıktayız nereye ateş edeceğimizi bilemiyoruz. Hemen mevzilenmeye çalıştık. Hemen herkes siper aldı ondan sonra Kıbrıs´ta yer yerinden oynadı, her taraf yanıyordu. Ateş biraz kesilince biz kendimize geldik. Herkes birbirini kontrol etti, sonra beş parmak dağlarına çıkmaya başladık. Tam hareket edecektik bizim birliğimizde Mehmet Emin Mercan isimli bir arkadaşımız vardı. Yaralı değil ama bitkin düşmüş, tabi ayın 19´undan beri bir şey yemedik. Biraz da korku, sıcak hava olunca bitkinlik oluyor. Mehmet Emin´i kolundan tuttum gitmeye çalıştım gidemiyoruz, yapamadım ben bunu sırtıma aldım. Hem üzerimde bir sürü mermi, ikimizin silahı bir de o, götürmeye çalışıyordum ama çok da yapamadım. Beş parmakların sırtında dulda bir yer vardı. Ben Mehmet Emin´i orada indirdim. Orada helalleştik sonra dedim ki; ?Eğer ölmez gelirsek ben seni burdan alırım, ölür şehit düşersek hakkını helal et´ dedim ve 20 ay birlikte askerlik yaptığım arkadaşımla vedalaştık. Daha sonra birlikler Mehmet Emin´i revire götürmüşler. Yıllar sonra beni Karadeniz Ereğli´ye oğlunun düğününe davet etti, bende gittim. Orada anılarımızı tazeledik.
Hiç ölümle burun buruna geldiniz mi?
Biz beş parmak dağlarına çıktık. Bu dağlar müthiş bir yer. Adamlar yıllar öncesinden oraya gayet güzel mevzilerini koymuşlar. Biz sadece elimizde bir silahla oraya çıktık. Nereden ne mermi gelecek bilmiyoruz ama çok zorda olsa beş parmak dağları elimize geçti. Devamlı gelen silah sesleri ara sıra gelmeye başladı. Onların bir kısmını esir aldık.
Sıcak hava ve açlık sizi çok etkiledi mi?
Yanımda Afyonkarahisarlı bir arkadaşımız var. Birbirimize işte şöyle yaptık, böyle yaptık diye anlatırken o da; arka sırt çantasından bir şey çıkarmaya çalışıyor. Baktım bir ayna çıkardı, yüzüne baktı aynayı yere koydu. Sonra bana dedi ki; ?Nihat ben ben değilim ki´ dedi. Ben anlamadım, olayı anlamaya çalışıyorum. Sonra aynayı aldım bende baktım ki bende ben değilim. Güneşin alnında yanmışız, açlık susuzluk var. Sürekli çatışma içerisindesin nasıl eskisi gibi olacaksın. Gözlerimiz içeriye girmiş, duluklar içeriye girmiş, güneşten simsiyah olmuşuz. Anamız babamız bile bizi görse tanımaz.
Çatışmanın içerisinde bulundunuz mu?
Biz komando olduğumuz için vurucu güçtük. Bir yeri alıyor piyadeye teslim ediyor daha sonra ilerliyorduk. Beşparmak dağlarını susturduktan sonra Girne´yi temizlemek için yola çıktık. Biz Girne´de evlerin aramalarına giriyoruz. 4 kişi grup olduk ev araması yapıp yaşlı kadın filan varsa onları esir kamplarına teslim ediyorduk. Kapıları çalıyoruz tabi korkudan açan yok. Sonra orada bir kapıyı tekmeleyerek açtık. Baktık ki içeride üç tane genç kız, biz onlara erkeğiniz filan var mı derken, yan tarafımızda buzlu camın oradan birinin geçtiğini fark ettim. Ben orada silahla ateş etmeye başlayınca orada bir cıvıltı koptu. Sonra alel acele oraya baktık ki silahlı erkek bizi vurmaya uğraşıyormuş. Tabi kızlar bar bar bağırmaya başladı. Bizim için silahlı erkek önemli. Yoksa silahsız bize ne yapacak. Öbür arkadaşlar da geldi kızları aldı esir kamplarına götürdüler. Biz oradan çıktık başka evleri aramaya başladık. Kamplara nasıl götürüyorlar, ne yapıyorlar hiç görmedik bilmiyoruz.
Ev aramaları ve mücadele nasıl geçti?
Birinci harekâtta hep ölümle burun buruna geçti. Birinci harekat bittikten sonra biz Dikomo denilen bir yere geldik. Orada anlaşma olacak mı olmayacak mı? Gün bekliyoruz. Dikomo´da evler mükemmel, insanlar evleri yeni terk etmiş. Öyle ki ocağın altını bile yeni söndürmüşler. Biz zaten açlıktan ölüyoruz. Ne bulursak yiyecez. Bizimi için yılan yemek tavuk yemekten daha kolay. Ona bizim bir alışkanlığımız var. Isparta Eğridir Dağ Okulu´nda bunun eğitimini gördük. Derisini soyduktan sonra başının bir karış ilersinden kesip yiyoruz. Tavuktan çok daha lezzetli. Zaten arkadaşlardan bir tanesi yılan bulduğu zaman herkes onun başına çökerdi kapmak için. Velhasıl Dikomo´da bir eve girdik, mutfakta baktık ki ocağın üstünde bir şey var. Açtık ki tencere içerisinde bir tavuk. Eline birer tane parça alan açlığını az da olsa giderdi.
Yakınınızda bir arkadaşınız şehit oldu mu?
Savaş ölüm gözyaşı demektir. Savaş sevdiklerini dışarda, arkada bırakmak demektir. Savaş oyuncak değil. Attığın her adımda bir ölüm, bir mermi var. Girne´de aşağı inerken temizlikten önce işte yakınımızda bir inşaat vardı işte kumlar yığılı. Kendimizi kumun arkasına siper ettik. Karşıda da hemen hemen 100 metre kadar ilerle bir inşaatta bize ateş açılıyor. Biz olduğu gibi kendimizi siper ettik. Ateşin nereden geldiğine bakıyorduk. Sonra inşaattan ateş geldiğini fark ettik sonra hepimiz oraya yüklendik. Rumlar susturuldu sonra yanımda da bir arkadaş var. Ona baktım ki çelik miğferden mermi tam anlının ortasına gelmişti. Ben onu görünce mahvoldum. Yanında yatan arkadaşın. Biz vurucu güç olduğumuz için böyle ölümlere çok şahit oldum. Çok arkadaşım şehit düştü.
Unutamadığınız anılarınız oldu mu?
Kıbrıs mücahitlerinden bir tanesi Dikomo´da dinlenmeye oturduk. O zaman Rumlar haberleri veriyor o da dinliyip bize söylüyordu. Birden bire gülmeye başladı. Biz de ney acaba diye merak ettik sorduk. Dedi ki; ?Rumlar diyor ki, bizim attığımız havan bombalarını yeşil cüppeli Türk askerleri havada birbirleriyle kapışıyor´ diye durumlarını anlatıyorlardı. Biz de duyunca çok şaşırdık ama kelime kelimesine aynen böyleydi. Bu yerde yatan şehit ve şühedâların hikmetiydi. Biz donduk kaldık. Tabi biz oraya mal mülk için gitmedik. Şehit olmak için gittik, vatanımız, bayrağımız ve milletimiz için gittik. Vatanı milleti için savaşanlar ölümden korkmaz. Orada ölüm hiç aklıma gelmedi. Orada Rumlar´ın Kıbrıs Türklerine işkence ettiklerini duyduk. Çoluk çocuk demeden katlettiklerini ve kızları kaçırdıklarını öğrendik. Bu zulme sessiz kalamazdık. Orada Lefkoşa´yı tamamen ele geçirdiğimizde halk bizi alkışlarla karşıladı. Gazeteler fotoğrafımızı çekti. Sonra bizim fotoğrafımızı koyarak ?Zafer her zaman yürekli olanındır? başlığıyla haber yaptılar. Haberin içinde; ?Lefke Kıbrıs´ın portakal ve mandalina cenneti? Mehmetçik´in yıldırım harekatı ile aldığı şirin bir kasaba? İçinde bulunan mücahitlerin aylardır başarı ile savunduğu bu kent şimdi tamamen Türk oldu. Bindirilmiş birliklerimiz Lefke´ye girerken tüfeklerini havaya kaldırarak kendilerini alkışlayan Lefkelilere zafer selamı veriyorlar? Sevinç gözyaşları döken Lefkeli Türklerden biri; ?İşte geliyor on bir yıldır rüyalarımızda gördüğümüz Mehmetçik? diye bağırdı? Daha sonra ekledi ?Zafer yürekli olanındır?? yazıyordu.
Listeye ismini zorla yazdıran Ömer Güvenç´le daha sonra karşılaştınız mı?
Şarkışlalı Ömer Güvenç orada şehit oldu. Babası nüfus memuruymuş. Aramış taramış beni bulmuş. Bana dedi ki; ?Ben manifestoları inceledim. Senin de Sivaslı olduğunu biliyorum. Sana bir şey soracağım. Ömer Güvenç şehit düşmeden önce bir şey söyledi mi? Bir şey söylediyse bana söyle?´ dedi. Ben dondum kaldım. Tabi ne söylüyüm o mermi girdiği zaman iğne deliği gibi çıktığı zaman soba borusu gibi çıkıyor, çıktığı yeri dağıtıyor. O zaman yan yanaydık ama yalan söyledim; ?Ben uzaktaydım, hiç bir şey duymadım´ dedim. Babası daha sonra bana; ?Bütün paraşütçülerin ismi daktilo ile yazılı Ömer´in ki el yazısıyla. Niye böyle oldu´ diye sordu. Bende Ömer´in kendisinin zorla ismini yazdırdığını söyledim. Sonra bana dedi ki; ?Oğlum Nihat, dört tane kızım, tek bir oğlum vardı.´
Kıbrıs harekatından kalan eşyanız var mı?
Ben 53/1 tertiptim. Bizim terhislerimiz dondurulmuştu. Sonradan terhisler açıldı. Biz orada savaştığımız elbiselerimizle o şekilde terhis olduk ve askeri elbiselerimizle memleketimize geldik. Bu da bizim için ayrı bir gurur vericiydi. Hala o elbiselerimizi hatıra olarak saklıyorum.
Editor : Haberpanelim