RÖPORTAJ:
AHMET TIRPAN
Hangi birlikte Kıbrıs Barış Harekatına katıldınız?
Adana Osmaniye´de Topçu Taburunda karargahta usta birliğimi yaparken bir anda alarmların çaldığını gördüm. Alarmın vurmasıyla hemen eğitim alanında toplandık. Orada komutanlarımız sırt çantalarımızı ve teçhizatlarımızı hazırlamamızı söyledi. Hazırlıklarımızı yaptıktan sonra ertesi gün sabah alarmlar tekrar vurdu. Bir kez daha toplandık 14 Temmuz´da öğleden sonra 105´lik Çekili Obüs tank, Jeep, Mühimmat araçları, M4 silah yüklü araçlar, Diamond silah yüklü araçlar ve teçhizatlar gemiye yüklendi. Daha o zamana kadar hala Kıbrıs´a gideceğimizi bilmiyorduk. Hazır bir şekilde bekledik ta ki 18 Temmuz´da limana gitmemiz emri verildi. Araçlarla limana gittiğimizde gemilerin hazır olduğunu gördük. O zaman gemilerde çelik hasırlar serildi. Daha sonra bize gemilere binin emri geldiğinde Kıbrıs´a çıkarma yapıldığını söylediler. Bize birer kutu peksimet dağıttılar, bir de hap verdiler. Bu hapı da mataraya koyduk. Komutanlarımız mataradan; ´Susadığınız zaman bir yudum için daha da içmeyin´ diyip uyardılar bizi. Bazı arkadaşlarımız hiç gemiye binmemişti, çok sıkıntılı yolculuk oldu.
İlk çatışma nerede gerçekleşti?
Sabah gün ağarınca Kıbrıs adası sisli görünmeye başladı. Uzaktan Rum feribotları bizim gemilere ateş ediyorlardı. İlk çatışma da yandaki gemide bir asker şehit oldu. Biz sahile yaklaştığımızda dağdan aşağıya inen Kıbrıs mücahitleri, yaralıları getiriyorlardı. Hemen gemilerin kapaklarını açtılar, çelik hasırları serdik. Çelik hasırlardan askeri araçları boşaltmaya çalışıyoruz. Yandaki gemideki çavuş şehit olduktan sonra bizim gemi komutanımız güverteye çıktı; "Ben gidiyorum peşimden gelen yiğit varsa gelsin" dedi.
Kıbrıs´a adım atarken nelerle karşılaştınız?
50´nci Piyade Alayı Alay Komutanı Halil İbrahim Karaoğlu gemiden aşağı indi, orada tek katlı limanda bir yer vardı, orada bayrak yeri vardı. Gitti oraya sancağı oraya dikti. O andan sonra askerler müthiş bir şekilde galeyana geldi. Sonra herkes aşağı indi, çelik kasalardan araçlar hareket etmeye başladı. Araçlar beşparmak dağlarını tırmanmaya başladı. Araçların arkasında tonlarca mühimmat olmasına rağmen araçlar bir santim bile geriye kaçmıyordu. Peş peşe onlarca araba, kamyonet beşparmak dağlarını çıktı. Şimdi düşündüğüm zaman çok şaşırıyorum. Bunları görünce anladım ki bunu sen yapmıyorsun, sana yaptırılıyor. O günün teknolojisinde o eski araçların o şekilde hiç geriye kaçmadan tırmanması çok zordu.
Kıbrıs´ta ne gibi sorunlar vardı?
-Müslümanların orada zulme uğradığı, şehit edildiği, Makarios güçlerinin Müslümanlara çeşitli işkenceler yaptıklarını duyuyorduk. Biz Kıbrıs´ta barışı sağlamak için gittik. Biz barış için gittik ama daha sahile iner inmez ateş açıldı.
Rum askerleriyle mücadeleniz nasıl oldu?
Biz bölgeyi bilmediğimiz için her taraftan ateş edildiğini gördük. Gece sabaha kadar ateş ediliyor. Bir sabahleyin bölgemize havan atışı yapılmaya başladı. Bizim araçlarımızda da cephane ve mermiler yüklü. Düşen top mermileri cephane araçlarının arasına düşüyor, şarapneller sağa sola vuruyor. Eğer ki bir araca top mermisi geldi, tamamen yok oluruz, bir tane asker sağ kalmaz. Orada bizi Cenab-ı Allah korudu. O arada ateş idare çavuşumuz ve bir komutanımız yaralandı. Onlar derhal tedavileri için Adana Osmaniye´ye gönderildi. Ertesi gün yine yoğun bir ateş altında kaldık. O ara tabur komutanı, bölük kısım komutanlarını çağırdı.
Komutanınız ya da arkadaşınız şehit oldu mu?
Tabur komutanı bize dedi ki; "Oğlum sağınız deniz, solunuz düşman. Nasıl çarpışırsanız çarpışın, 5 tane tank geliyor, o tankları nasıl durdurursanız durdurun" dedi. Bunun üzerine biz hareketlendik, hemen roketleri aldık, yanımıza da bir kobra geldi. Baktık ki otelden bize çok yoğun ateş geliyordu. Biz de önce oteli susturalım dedik, ateş gelen her pencereye birer roket gönderdik. Otelden gelen ateşler sustuktan sonra 1.25 yüksekliğinde setler vardı önümüzde oraya iyice yaklaştık. Biz roketlerle onlar da tanklarla bize ateş ediyorlardı. Belli bir mesafeye kadar yaklaştılar o sırada kobralarla biz de savunma yapıyorduk. O ara bir toz dumanı yükseldi, toz çekilince yere baktım ki üç tane astsubay yerde çırpınıyor. Şarapnel parçaları gelmiş neredeyse parçalamıştı. Herkes yaralı yerde yatıyor, ben şok oldum bir anda kendimi kargaşanın içerisinde buldum. Yoğun top atışları devam ediyordu hala. O sırada çavuşu çağırdım, çavuş yaralı komutanlarımızı görünce denize doğru koşmaya başladı, kendini kaybetti. Daha sonra ikinci çavuş geldi, yoğun ateş altında komutanlarımızı jeep´le taşıdık. Nihayetinde o kargaşadan kaçıp taş binaya girdim. Orda da Ahmet isimli asker arkadaşımla karşılaştım. Burda ne yapıyon deyince vurulduğunu söyledi. Onu da hemen revire gönderdim. Tekrar jeep´e döndüm, baktım ki orada bir çavuş daha var. Hemen nabız var mı diye bakmaya elini tuttum, sonra kulağımı nefesine tuttum. O an nefes verdi, çavuş gözleri açık gitti. Sivilde belki tavuk kesmedim ama orada yanımda insanlar şehit oldu.
Unutamadığınız anlar oldu mu?
Bölük komutanları temizlediğimiz bölgedeki askeri araçlardaki telsizleri sökmek yola çıktık. Başçavuş Hasan Küçüker telsizi almak için tankın içine girdi. Mücahitler onların dilini bildiği için ne durumdalar haber almanın yollarını arıyoruz. Başçavuş Hasan Küçüker´in tankın içine girip çıkması bir oldu. Sonra bana dedi ki oğlum sen gir telsizi sök. Ben de tankın içine girdim, şok oldum hemen çıktım. İçerde Rum askerleri gebermişler. Kol, bacak, kafa bir tarafta öyle kalmış. Tankın kapağı da kapalı kaldığı için içerde zehirli gaz birikmiş. Derin bir nefes alıp tanka daldım, 4 vida söktüm telsiz kablolarını çıkardım, telsizle birlikte dışarı çıktım. Telsizlerle birlikte kazma kürek filan topladık, teğmen, çavuş, şoför ve 4 askerle birlikte yola çıktık. Dönüp arkamıza doğru tepeye baktım ki Rum askerleri üzerimize geliyor. Hemen oradan hızlıca hareket edip bölüğümüze girdik.
Çatışma için yeterli mühimmat ve teçhizatınız var mıydı?
Oraya barış gücü olarak gittiğimiz için cephanemiz kısıtlıydı. Komutanımız bizi çağırdı dedi ki; "Sadece yangın mermilerimiz kaldı. Mühimmatımız çok kısıtlı, neredeyse kalmadı" dedi. Başçavuşla birlikte askerlere yangın mermilerini dağıttık. Gece oldu burun kısmında hareketlilik var. Yalnız bunların araç olduğunu fark ettik. Sabaha kadar burna birikme yaptılar, sabaha doğru oradan öyle bir ateş açıldı ki, hiçbir asker yerinden kıpırdayamadı. Siper alıp biz de biraz karşılık vermeye çalıştık ama akşama doğru rahatladık.
Harekat boyunca ne gibi sıkıntılar çektiniz?
Orada bizi en çok zorlayan şey açlık oldu. Biz yola çıkmadan önce kuyularda zehir olabileceğini söylediler, bu nedenle kuyulardan bir şey içmemiz yasaktı, yiyecek yememiz yasaktı. Evlerde arama yaptık, birçok evde altı yeni kapatılmış tencereler vardı. Birçok ev gezdim ama evde kimse yoktu. Rumlar, Türkler bir gün gelir endişesiyle tünel kazmışlar. Mücadelenin dördüncü gününde mataramızda hiç su kalmamıştı. Komutanımdan kuyuya inip su çıkartıp personele su dağıtmak için izin istedim. Komutanım için verince kuyuyu çalıştırdım, suyu akıttım. Önce başçavuş geldi suyun tadına baktı, sonra içebilirsiniz dedi. Ondan sonra en az Bin 500 asker elinde matarayla koşarak geldi. İki saat kadar kuyudan su çektik. O ara Başçavuşumuz kuyuyu tekrar bozmamı istedi. Bizden sonra Rumların kullanmaması lazım. Zorlu günlerin ardından görevimizi tamamladık ve Müslümanların zulümden ve baskıdan kurtulması için mücadele verdik. Ve çok şükür ki o tarihten sonra Rumların orada ki baskısını kırdık ve Rum askerlerini yıktık.
Editor : Haberpanelim