SİVAS
28 Şubat post-modern darbe sürecinde, aşkla bağlı olduğu edebiyat öğretmenliğinden başörtülü olması nedeniyle istifa etmek zorunda bırakılan Arzu Özşeker, 15 yıl sonra döndüğü mesleğinde, farklı inançlara, düşüncelere ve görüşlere saygılı öğrenciler yetiştirmenin mücadelesini veriyor.
Sivas Prof. Dr. Necati Erşen Sosyal Bilimler Lisesi edebiyat öğretmeni Özşeker, 1998 yılında Cumhuriyet Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun olduktan sonra Tokat´ta mesleğine başladı.
İmam hatip öğrencisi olan ve öğrencilik dönemlerinde başörtüsünden dolayı hiçbir sıkıntı yaşamayan Özşeker, 28 Şubat süreci nedeniyle meslekteki ilk gününde baskıyla karşılaştı.
Yaşadığı baskılara 6 ay dayanabilen Özşeker, Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde yürüttüğü ve çok sevdiği öğretmenlik mesleğinden istifa etmek zorunda kaldı.
Özşeker, AA muhabirine yaptığı açıklamada, küçüklüğünden beri hayalini kurduğu mesleğinin ilk gününün kabusa döndüğünü söyledi.
Vatana, millete hizmet eden, saygılı insanlar yetiştirme hevesiyle öğretmen olduğunu ve Tokat´ta göreve başladığını anlatan Özşeker, "İlk gün tören yapılacak ve hizmet içi eğitime tabi tutulacağız. İstiklal Marşı için hazır olmamız söylendi. Topluca bütün öğretmen adayları hazır bir şekilde bekliyoruz, müdür bey ´arkadaşlar hepiniz hazır mısınız?´ diye bağırdı. Etrafıma baktığımda diğer başörtülü arkadaşların başlarını açtıklarını gördüm ama ben böyle bir şey yapamayacağımı biliyordum ve dışarıya geçeceğim diye işaret ettim." diye konuştu.
"BAŞÖRTÜLÜ ÖĞRETMENLERİ
DOĞRUDAN FİŞLİYORLARDI"
Daha sonra Turhal ilçesinde bir okulda göreve başladığını dile getiren Özşeker, şöyle devam etti:
"Göreve yeni başlamış heyecanlı ve idealist bir öğretmendim. Müfettişler okulları sık sık teftiş ederek özellikle inançlı ve başörtülü öğretmenleri doğrudan fişliyordu. O dönemde kellik raporu durumu vardı. Kellik raporlarının kabul edilmediği söylendi, yani sen ne yaparsan yap ´fişleneceksin ve bir daha göreve dönmeyeceksin´ denildi. Bunun üzerine en iyi yolun istifa olduğunu düşünerek istifa sürecini başlattım. Kanunları ve hakları tam olarak bilmiyordum, kendimi tam olarak nasıl savunacağımı bilmiyordum. Bana, ´Eğer göreve bu şekilde devam etmeyi düşünüyorsan fişlenir ve görevden atılırsın ve bir daha memuriyete dönemezsin.´ denildi. Bunun üzerine istifa ettim."
"DERSHANELERDE DE
AYNI BASKIYI GÖRDÜM"
Özşeker, istifa ettikten sonra bir süre dershanelerde çalıştığını ve oralarda da aynı baskıların olduğunu söyledi.
Çocukluğundan itibaren idealindeki tek mesleğin edebiyat öğretmenliği olduğunu aktaran Özşeker, "Allah bu mesleği bana nasip etti, her türlü engele rağmen Allah´a sığınıp bu işi her açık kapı bulduğum yerden girip yapmaya çalıştım." ifadelerini kullandı.
Özşeker, 2013 yılında tekrar Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde mesleğine geri dönmenin sevincini yaşadığını dile getirerek, şu anda hiçbir başörtülünün böyle bir sıkıntı yaşamadığına işaret etti.
Bu ortamların oluşmasında emeği ve katkısı olan herkese teşekkür eden Özşeker, şu ifadeleri kullandı:
"Kesinlikle gönül borcum olduğunu düşünüyorum, minnettarım. Başbakanımıza yazdığım bir mektup vardı, istifa dilekçem. Aslında bu günlerin gelmesini bekleyen ve müjdeleyen bir dilekçeydi. İnancımdan dolayı başörtülü olarak mesleğimi yapamadığımdan bahsedip, ileride güzel günlerin geleceğini umarak şimdilik istifa ettiğimi belirttim. O günlerde böyle günlerin geleceğini düşünmek bile hayal ötesiydi ve o günler geldi, bizim gözyaşlarımızla geldi, buna inanıyorum. Yine aynı heves ve şevkle sadece memlekete ve millete adam gibi adamlar yetiştirmek için bu işi yapıyorum." dedi.
"HİÇBİR ZAMAN 28 ŞUBAT
MAĞDURU OLARAK EZİLMİŞLİĞİ
TERCİH ETMEDİM"
Özşeker, o dönemde insanların bir imtihandan geçtiğini, kimisinin taviz vermek zorunda kaldığını, kimisinin ise dik durduğunu anlatarak, tek arzusunun o günleri tekrar yaşamamak olduğunu ve bunun için dua ettiğini belirtti.
İnancından ve meslek aşkından taviz vermeyerek bugünlere geldiğini vurgulayan Özşeker, sözlerini şöyle tamamladı:
"Mağduriyetimi ezilmişlik psikolojisiyle değil de ötekileştirmenin getirdiği duygudan dolayı daha güçlü olmaya çalıştım. Kim ne derse desin, kim bizi ayrıştırmaya çalışırsa çalışsın biz bunlara kardeş olduğumuzu göstereceğiz. Hiç kimse aynı ortamda aynı düşünmek zorunda değil hatta ´bir yerde herkes aynı şeyi düşünüyorsa düşünmüyor´ demektir diye bir söz var. Hepimiz farklı şeyler düşüneceğiz, farklı inançlarımız olacak ama birbirimizin inancına ve görüşüne saygı duyacağız. Öğrencilerime bunu aşılamaya çalıştım, bu hem beni güçlendirdi hem de öğrencilerime farklı bir bakış açısı sağladı. Hiçbir zaman 28 Şubat mağduru olarak ezilmişliği tercih etmedim, hep dik durmayı ve hep kardeşliği savunmayı tercih ettim." (AA)
Editor : Haberpanelim