RÖPORTAJ: MUHAMMED DEMİR
MERYEM ALAKIR
Kendinizden bahsedebilir misiniz?
İnsanın kendini anlatması çok kolay değil. Öğrencilik yıllarından başlayarak televizyonlarda, radyolarda ve çeşitli yayınevlerinde, gazete ve dergilerde çalıştım. Musahhihlikten, muhabirliğe; Şehir Tiyatrolarından sahaflığa kadar birbiriyle ilgisi olmayan pek çok işte çalıştım. 2001´den bu yana Cumhuriyet Üniversitesi´nde çalışıyorum, öğretim görevlisi olarak.
"DEVELERİNİN ÇOKLUĞUYLA ÖVÜNEN
BİR BEDEVİ İLE, REYTİNG ÖLÇÜMLERİNE
KİLİTLENMİŞ BİR ZİHNİN BULUŞTUĞU YER AYNI"
Kalandar Soğuğu birkaç gün önce TRT´de yayınlandı; film geniş bir kitleye ulaştı. Başlarken hemen sormak istiyorum; tepkiler nasıldı, TV seyircisi ile festival seyircisi diye bir ayrım var mıdır? Neler söylersiniz?
TV süreci filmin daha geniş bir kitleye ulaşması için çok önemli bir aşama. Ancak bizim çok geniş bir kitleye ulaşmak gibi bir planımız hiç olmadı. Hayatımızın her aşamasında karşımıza çıkan bir "nicelik" saplantısı var. Cahilce ve hoyratça bir tutku bu, develerinin çokluğuyla övünen bir bedevi ile, reyting ölçümlerine kilitlenmiş bir zihnin buluştuğu yer aynı. Ama tabi ki sinema bir yanıyla ticari bir meta ve maliyetli bir iş. Yapım süreci, dağıtım süreci bir maliyeti gerektiriyor. Sorunuza dönersek film elliden fazla ülkede gösterime girdi ve farklı kültürlerden ırklarda ve dinlerden on binlerce izleyicisinin önüne çıktı; her zaman beklediğimizin üzerinde bir ilgiyle karşılandı. Japonya´da, Fransa´da, İspanya´da; sinema endüstrisinin merkezi olan Los Angeles´ta hep aynı ilgiyi görmek bizim için önemliydi. Film TRT´de yayınlandıktan sonra yeniden büyük bir ilgiyle karşılandı.
"YEDİ İKLİM BENİM İÇİN BİR OKULDU"
Şiirle ve edebiyatla uğraştığınızı biliyoruz, başta Yedi İklim olmak üzere çeşitli dergilerde şiirleriniz yayınlandı bunu biliyoruz ancak senaryo yazmaya nasıl başladınız, edebiyatla sinemanın nasıl bir ilişkisi var?
Senaryo bir edebi metin değil ancak bütün büyük filmlerin arkasında ciddi bir edebiyat müktesebatı hissedilir. Edebiyat sinema için bereketli bir toprak ancak işin bir de teknik yani sinematografik bir ayağı var. Film dilinin kendine has normları, incelikleri, güçlü ve zayıf yanları bilinmeli. Diğer sorunuza gelirsek, evet bir dönem şiirlerim çeşitli dergilerde yayınlandı. Yedi İklim dergisi benim için ve daha pek çok isim için bir okul idi; hala da öyledir. Orada çok önemli isimler yetişti. Şimdi öyle sanıyorum ki şiir arkaik bir türe dönüşecek. Neden mi, çünkü dergicilik şimdilerde marketlerin raflarını süsleyen ve albenisi dışında hiçbir şey vaat etmeyen ticari bir mecraya sürükleniyor. Pop-art tasarımlı grafik harikası kapakları olan dergiler, poetik derinlikten uzak sığ bir romantizmin eşlik ettiği şiirlerin yegâne sığınağı. Küreselleşen dünyada basitlik, sığlık ve bayağılık bir malın kendini satabilmesi için üzerine yapıştırılan bir etiket gibi. Bu vasatta bizi en önce terk edecek olan şey herhalde şiirdir.
"YENİ PROJELER YOLDA"
Üzerinde çalıştığınız yeni projeler var mı?
Evet, bir hikâye var elimizde sinema filmi için. Daha yolun başındayız ama şimdiden bizi heyecanlandırıyor. Ayrıca televizyon için düşündüğümüz bir film ve bazı belgesel projeleri var. Ama diğer bütün işleri bir kenara bırakıp sinema filmi için çalışabilmeyi arzu ediyoruz. Zaman zaman sıkılarak bazen de büyük bir keyif alarak ilerlemeye çalışıyoruz. Bir film için ilk cümleyi yazdığınızda duyduğunuz heyecan çok önemli. Bir filmin başarılı olmasında yönetmenle senaristin uyumu, birbirlerini anlaması çok önemli. Sinema tarihinde ömür boyu aynı senaristle çalışan yönetmenlerin ve aynı yönetmenle çalışan senaristlerin birlikteliğinin yaratığı önemli eserlere tanık oluyoruz.
"HEM HOCALIK HEM YAZARLIK"
Sizin için öğrencileriniz mi senaristlik mi daha önemli yani hocalık mı yazarlık mı?
Sahada olmak her zaman akademik ilgileri besleyen ve diri tutan bir araç. Bugün akademinin temel problemi eski ifadeyle kuvve´den fiil´e dönüşürken, bilginin bütün gerçekliğini ve pratik karşılığını yitirmesi. Hâlbuki hayata dokunamayan her şey; sanat, bilim, felsefe, din, teoloji, matematik, fizik, astronomi; bir süre sonra kadavraya dönüşüyor. Bilgi hayatınıza ışık tutan, önünüzü açan bir araç olmaktan uzaklaşıyor ve bir süre sonra gerçek anlamını ve pratik faydasını sorgulamaya kimsenin yanaşamadığı bir ritüele dönüşerek kendisine adı akademi olan konforlu bir mekân buluyor. "En çok eğitilenler en az bilenlerdir" diyor filozof. Bu tenakuzu açıklamak sorunu çözmek için bir adım olabilir. Biraz fazla uzattım galiba. Kısaca senaryo yazmaya devam ama üniversitedeki derslerimden de keyif alıyorum.
İstanbul´dan sonra neden Sivas, burada çalışma ortamı bulabiliyor musunuz?
Bazı özel sebepler diyelim. Çok sık gidiyorum İstanbul´a. Şimdilik bu şekilde yürütmeye çalışıyorum ama ne zamana kadar böyle devam eder bilmiyorum.
Editor : Haberpanelim