Sivas'ta Olgaç ailesi, 57 yıl önce başlayan antika tutkusu ile yaklaşık 4 bin eser topladı. Eserler ailenin işlettiği kafede sergileniyor.
Olgaç ailesinin antika merakı 1967 yılında baba Seyfettin Olgaç ile başladı. Hobi amaçlı topladığı antika objelerle süslediği çay ocağını işleten Olgaç, bu tutkusunu ilerleyen yıllarda yanında çalışan oğlu Muhabbet Olgaç'a da aşıladı. Olgaç, bu tutkuyu zamanla ilerleterek kardeşi Hamit Olgaç ile Sivas başta olmak üzere Türkiye'nin birçok şehrinden antika objeleri topladı. Dedesinin ismini taşıyan Muhabbet Olgaç'ın oğlu Seyfettin Olgaç da büyükleri gibi antikaya merak saldı. İki kardeş ve Seyfettin Olgaç topladıkları tarihi objeleri 6 yıldır işlettikleri Müze Cafe isimli işletmelerinde sergiliyor. Tepeden tırnağa kadar antika eserlerle dolu olan işletme, bir kafeden çok müzeyi andırıyor. İşletmede içeceklerini yudumlayan müşteriler ise gözlerini duvarlardan alamıyor.
Muhabbet Olgaç, antika merakının nasıl geliştiğinden bahsederek, “1965 yılında babamız bu mesleğe başladığımızda bu kadar esere sahip değildik. 1992 yılında babamız vefat ettiğinde babamızdan bu merakı devraldık. İki kardeş bu işe merak saldık. Babamızdan, dedemizden, akrabalarımızdan kalan eski malzemeler ve objeleri biriktirip böyle güzel bir kafe açmayı planladık. Amacımıza da ulaştık. Elimizde yüklü miktarda da eserimiz bulunuyor. Önceden bu eserler bizimdi, sadece bize aitti. Plakları biz dinliyorduk, 1960 yılına ait gazeteleri biz okuyorduk. Şu an bütün Sivas halkına ve Türkiye'den gelen bütün misafirlerimize burada onlara eşsiz bir sunum yapıyoruz” dedi.
'Amaç satmak değil görsele sunmak'
Olgaç, biriktirdikleri eserleri satmayarak sergileyip müşterileriyle paylaşmayı amaçladıklarını ifade ederek, “Burada 3 bin-4 bin arası eser çıkar, genelde semaverlerimiz var. Onların dışında Çanakkale'den kalma tüfeklerden 1950 yılından kalma radyolara kadar eserler var. Günümüzde insanlar buraya geldiğinde, bu babamda da vardı, dedemin de vardı diyebilecekleri malzemeler var. Benim için hepsi değerli, hiçbirini ayırt etmiyorum. Ayırt etmiyorum, çünkü hepsinin değeri benim için aynı. Bu işe maddiyat olarak bakmıyoruz, maddiyat olarak bakarsak biz burada bunları satışa sunmuş oluruz. Ancak biz bunları burada insanların görseline sunuyoruz. Müşterilerimiz bunları burada gördüğü zaman bunlara dokunabiliyor, o anı tekrardan yaşayabiliyor. Buradaki amacımız, buraya gelen müşterinin çay içtiği zaman o çayla beraber geçmişe gitmesi” dedi.
Çaylarını yudumlarken geçmişe gidiyorlar
Seyfettin Olgaç ise müşterilerinin çaylarını yudumlarken geçmişe gitmenin keyfini yaşattıklarını vurgulayarak, “Bu meslek 1965'den itibaren deden gelen bir meslek. Duvardaki eski antika eşyaları babam ve amcam hobi olarak devam ettirdi, bu hobi artık bize de geçti. Biz de devam ediyoruz. Hep birlikte topluyoruz. Antikaların ne kadar değerli olduğu, maddi veya manevi bir önemi yok, bizim için eski olması gayet yeterli bu konuda. En eski antika mühürlü olan semaverlerimiz ve savaşlarda kullanılmış süngülerimiz, tüfeğimiz var. Babam 50 yaşında, 10 yaşında bu hobiye merak salmış. Yaklaşık 40 senedir babam topluyordu, buna amcam da dahil oldu. Yaşım ilerledikçe ben de katıldım. Sivas'ın köylerinden, mezralarından nerelerde varsa antika ücretini ödeyip üç elden topladık. İlk önce gelen müşterilerin yaş ortalamasına göre değişiyor, gençler bilgiye aç oldukları için her şeyi öğrenmek istiyor. Daha büyük yaşta olan insanlar da ‘bu radyoyu ben kullanıyordum' diyor. Hüzünlenme yaşıyorlar. Bu duvarları böyle yapmamızdaki sebep gelen müşterinin geçmişi tekrardan yaşaması, biz bunu böyle düşündük. Babamda şöyle bir isim verdi; ‘şehrin belleği' adında. Buraya bu antikaları görmek için gelip saatlerce gezen müşterilerimiz var” şeklinde konuştu. /İHA/
Editor : Haberpanelim