Erdem TAHILLIOĞLU
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Sivas Şubesi Eş Başkanı Özgür Baştürk, 14 Mart Tıp Bayramı ve Sağlık Haftası münasebetiyle açıklamalarda bulundu.
6 Şubat günü Kahramanmaraş merkezli depremlerde acı bir gerçekle daha karşılaşıldığını belirten Öztürk, “Yıkılan hastaneler, ağır hasarlı hastaneler, ayakta kalsa bile jeneratörleri devreye saatlerce girmeyen sağlık kurumlarında solunum cihazlarına bağlı olan yaşamını yitiren hastalar, Aile Hekimliği Sistemiyle özelleştirilen birinci basamak kurumlarının yıkılan binaların altında kalarak tamamının işlevsiz hale gelmesi, özel hastanelerin tamamının kullanılamaz hale gelmesi… Depremin üzerinden bir ay geçmiş olmasına rağmen açılamayan birinci basamak sağlık hizmetleri, yapılamayan aşılar ve gebe takipleri, verilemeyen koruyucu sağlık hizmetleri… Depremzede sağlık emekçilerinin yasını dahi yaşamadan, ailesi ve çocukları için barınma koşulları sağlanmadan görevlerine çağrılmaları, destek olmaya çalışan SES başta olmak üzere işkolu örgütleri ile temas kurmama, önerilerini ve desteklerini kabul etmeme halleri, başka illerden görevlendirilen personelinin dahi barınma ve hijyen koşullarını sağlanmaması gibi ilk günden itibaren bölgede çalışma yapan sendikamızın raporlarına yansıyan yüzlerce sorun… Üniversite hastanelerinde çalışan emekçilerin yaşadığı ayrımcılığı anlatmaya bile gerek yok. Özcesi sağlık sistemi enkaz altında kalmıştır. Pandemide de, depremde de toplumun ve işkolu emekçilerinin yanında olmaya ve mücadele etmeye devam ettik. Deprem bölgesindeki köylerde, çadır kentlerde, toplu yaşam alanlarında birinci basamak sağlık hizmetlerini yürütmeye çalıştık. Koruyucu sağlığı geliştirmeye, bulaşıcı hastalıkları önlemeye çalıştık. Toplumla psiko-sosyal açıdan dayanışma içinde olduk. Sağlık emekçilerinin en az altı ay süre ile ücretli izinli sayılmalarını ve bir yerlerde yeni yaşamlarını kurmaya çalışmaları için zamana ihtiyaçları var dedik. Yeni yaşamalarını kurdukları kentlerde ki sağlık kurumlarına koşulsuz tayinleri yapılsın dedik. Tayin istemeyen ama çocuklarının okulları için başka illere gitmek zorunda kalanlara ücretli izinleri bittikten sonra en az 6 ay 1 yıl arası geçici görevlendirme yapılmasını önerdik. İlini terk etmeyen çalışmak isteyenlere uygun barınma, beslenme ve hijyen koşulları sağlayın dedik. Ama dinleyen kim? Yaptığımız bütün saha çalışmalarında siyasi görüşü, etnik kökeni, mezhebi fark etmeksizin toplumun her kesiminden insan ‘ilk 2-3 gün devlet yoktu. Sonrasında da ayrımcılık vardı’ diyorlar. Belediyeler, askeriye ve tüm kurumlar bir çalışma yapacaksa; nasıl ki ülke tek adam rejimi ile yönetiliyorsa en başta AFAD tek adam rejimin yansıması gibi tek yetkili hale getirilmiş ve hızlı hareket etmenin önü tıkanmıştır. Sağlık Bakanlığı da tek adam rejiminin işkolumuzdaki vücut bulmuş hali ile hareket etmiş sendikamız başta olmak üzere işkolunda örgütlü emek ve meslek örgütlerinin tüm çağrılarına rağmen istişare etme gereği dahi duymamıştır. Koşullar ne olursa olsun biz mücadele etmekten işkolu emekçilerinin ve halkımızın yanında olmaktan bir adım dahi geri atmayacağız. SES olarak; ‘Pandemide cilası dökülen, depremde enkaz altında kalan sağlık sisteminin yerine yenisini kuracağız’ diyoruz. Bizler sağlık ve sosyal hizmet emekçilerinin hakları ve halkın sağlık hakkı kapsamında 30 yıla yaklaşan fiili ve meşru mücadele geleneğimizden aldığımız güç ile Türkiye ve dünya emek hareketinin bize bıraktığı mücadele geleneği ile koruyucu sağlık hizmetlerinin hizmetin merkezine konulduğu, ülkede yaşayan her bireyin nitelikli, erişilebilir, ücretsiz ve anadilinde sağlık hizmeti almasını sağlayacak bir sistemi mutlaka inşa edeceğiz. Bu sistem içerisinde; liyakatsizlik, mobbing, şiddet olmayacak, sağlık emekçileri planlamadan hizmetin üretimi ve hizmetin verilmesine kadar tüm aşamalarda söz ve karar sahibi olacak. Açlık sınırı ile yoksulluk sınırı arasında performans, teşvik, ek ödeme baskısı ile belirlenen ücret değil, çalışırken ve emeklilikte insanca yaşamaya yetecek ücret olacak. 14 Mart Tıp Bayramı işkolumuzda uzun zamandır mücadele haftası olarak görüyor ve taleplerimiz için alanlarda oluyoruz. Bu yıl bırakın bayram havasında kutlamayı on binlerce insanımızın acısını yüreğimizde taşıyoruz. Bu vesileyle afet haline gelen ve doğal bir olay olan depremde başta sağlık emekçileri olmak üzere yaşamını yitiren tüm insanlarımızın sevenlerine yakınlarına başsağlığı ve yararlılara acil şifalar diliyoruz. Bizde bu yılki mücadele haftasının startını bugün Adıyaman, Pazarcık ve Hatay’daki sağlık çadırlarımızın önünden veriyoruz. Önümüzdeki günlerde ise tüm işyerlerimiz önünde halk için ve sağlık emekçileri için taleplerimizi dile getiriyoruz” dedi.
Depremzede sağlık çalışanları ve vatandaşlar için taleplerini sıralayan Baştürk, “Çadır kentler ve konteyner kentlerin toplama kampı gibi görülmesi ve dizayn edilmesinden derhal vazgeçilmelidir. Buraların yaşam alanı olduğu, uzun süre kalınacağı görülerek bir düzenleme yapılmalıdır. Mevcut çadır kentler bulaşıcı hastalıklara zemin hazırlamakta, yangın tehlikesi ile yeni felaketlere yola açabilecek ve yakıt olarak kullanılan kömür zehirlenmelerinden kaynaklı ölüm sayılarının artmasına neden olacak şekildedir. Bu konuda uluslararası standartlar bellidir. Sendikamız SES ve TTB’nin önerileri dikkate alınmalıdır. Çadır kentler ve konteyner kentlerde kurulan tuvaletler kadınlar açısından daha güvenilir, aydınlık ve yaşam alanlarına yakın olacak şekilde yeniden ele alınmalı, hijyen sorunu çözülmelidir. Çadır kentler de özellikle kadınlar ve çocuklara yönelik psiko-sosyal destek çalışmaları acilen başlatılmalıdır. Birçok çadır kentte kadınların çadır dışına çıkmadığı gözlemlenmektedir. Her kentin kültürel durumunu da gören bir yerden kadınların çadır kentteki toplumsal yaşama katılımı için tedbirler alınmalıdır. Çadır kent yönetimlerinde yaşayanların aktif katılımını sağlayan mekanizmalar geliştirilmelidir. Temiz ve ulaşılabilir su sorunu ivedilikle çözülmelidir. Çadır kentlerde dağıtılan yemekler günlük besin ihtiyacını karşılamaya yetecek derecede olmalıdır. Özellikle çocuklara çok sayıda abur cubur yiyecekler dağıtılmakta ve sağlıkları için sorun teşkil edecektir. Salgın hastalıklara karşı tedbir alınmalıdır. Kronik hastalıkları olanlar, bakıma muhtaç ve engelli olanların tedaviye erişimleri için tedbirler alınmalıdır. Hiçbir depremzededen tedavi süreçleri ve tüm kentler normale dönünceye kadar ücret (muayene, ilaç katılım vb.) alınmamalıdır. Üniversite eğitim sürecini aksatmayacak şekilde depremzedelerin yurtlar yerine kamu misafirhanelerinde barınmaları sağlanmalıdır. Unutulmamalıdır ki böylesi dönemlerde psiko-sosyal destek açısından en iyi sağaltım yolu toplumsallaşmadır. Okullar da toplumsallaşmanın araçları olarak değerlendirilerek bir an önce yüz yüze eğitime geçilmelidir. Köylere yönelik sağlık taramaları kamusal olarak başlamalı ve köylerde uygun fosseptiklerin kurulması, banyo sorununun çözülmesi ve koruyucu sağlık bilgisinin verilmesine çalışılmalıdır. Çöplerin bertaraf edilmesi sağlanmalı ve köylerde yaşayanlar da bu konuda bilinçlendirilmelidir. Enkazların kaldırılması sırasında insanların sağlığını olumsuz etkilememesi için toz yaratmayacak şekilde enkazlar sulanmalı, enkaz kaldırmada çalışan personel için işçi sağlığı ve güvenliği önlemleri alınmalı, yeni sağlık sorunlarına ve çevre felaketlerine yol açmayacak şekilde uygun yerlere taşınması sağlanmalıdır. Enkaz kaldırma işini üstlenen şirketler çalışmayı yürütürken her aşamada denetlenmelidir. Depremin yıkıcı etkilerinin en fazla yaşandığı Hatay, Adıyaman ve Kahramanmaraş başta olmak üzere deprem bölgesinde görevli kamu emekçilerinin hiçbir koşul aranmadan tayinleri istedikleri yere yapılmalıdır. Tayin istemeyen sağlık ve sosyal hizmet emekçileri en az 3-6 ay ücretli izinli sayılmalıdırlar. Bir şekilde deprem bölgesinden ayrılıp çeşitli kentlerde çocuklarını okullara yerleştirilenler, kendilerine barınma koşulları bulanlar deprem bölgesinde durum normalleşinceye kadar 3-6 aylık ücretli izin süreleri bittikten sonra bulundukları illerde 1 yıllığına geçici görevle çalışmaları sağlanmalıdır. Hiçbir şekilde deprem bölgesinden ayrılmayan ve geçici görevlerle dönüşümlü olarak deprem bölgelerine gönderilen sağlık ve sosyal emekçileri personeli için uygun barınma, beslenme ve hijyen koşulları sağlanmış yaşam alanları oluşturulmalı ve çocuklar için 24 saat süreyle hizmet verecek kreşler açılmalıdır. Depremzede sağlık emekçileri için istediğimiz talepler Üniversite hastaneleri personeli için de hayata geçirilmelidir. Üniversite hastanesi personeline uygulanan ayrımcılıktan vazgeçilmelidir. Ülkemiz bir seçim sürecine girmiştir. Yıllardır hükümetlerin uyguladıkları sağlık politikaları sonucunda sağlık sistemi ve sağlık emekçileri enkaz altında kalmışlardır. Bizler elbette sorumlulardan bunun hesabını hem hukuksal hem de demokratik yöntemlerle soracağız. Ama öncelikle bilinmesini isteriz ki bu ülkenin aynı zamanda seçmenleri olan biz sağlık emekçilerinin aşağıdaki taleplerini görmezden gelen ve acil çözümlemek için politika geliştirmeyenlere sandıkta gereken cevabı vereceğiz” açıklamasında bulundu.
Acil çözülmesi gereken taleplerini de dile getiren Baştürk, “Emekliliğimize de yansıyacak temel ücret ile ekonomik ve özlük haklarımız iyileştirilsin, performans, ek ödeme-teşvik değil, yoksulluk sınırı üzerinde, emekliliğe yansıyan temel ücret verilsin. OECD ortalamasında kadrolu ve güvenceli personel istihdamı yapılsın. Tüm personel kadrolu ve tek statüye geçirilsin. Özgür ve bilimsel çalışma ortamı için meslek örgütleri üzerindeki baskılara son verilsin. Liyakatsiz atamalara, mobbinge, baskılara derhal son verilsin. Haklarında kesinleşmiş yargı karar bulunmayan ihraç sağlık ve sosyal hizmet emekçileri derhal göreve başlatılsın. Sağlık hizmeti için ödediğimiz vergiler, katkı katılım payları ve ilave ücretler kaldırılsın. Sağlık ve sosyal hizmetlerin planlanmasından sunulmasına kadar emekçiler örgütleri aracılığıyla, halk da merkezde siyasi partiler, yerellerde ise yerel yönetimler, muhtarlıklar, örgütlü yapılar ve siyasi partiler eliyle süreçlere dahil olsun. Özel hastanelere verilen her türlü teşvik kaldırılsın. Özel hastanelere aktarılan teşvik ve bütçe, kamu sağlık kurumlarına aktarılsın. Kamu sağlık kurumları daha demokratik bir yapıya kavuşturulsun. Kamu sağlık kurumlarında idareciler kriterlere uyanlar arasından o kurumlarda çalışan kişilerce seçilsin. Sağlık hizmetleri ağır ve tehlikeli işler kapsamında olduğundan, fiili hizmet süresi (yıpranma payı) yıllık 90 gün üzerinden tam olarak ödensin ve sağlık hizmetlerinde çalışan tüm emekçilere ayrımsız olarak uygulansın” açıklamasında bulundu.
Editor : Fatih Tabur