Devletin en zirve noktasından, bu konuda zaman, zaman uyarılar gelmektedir. Neden bu kadar önemlidir? Çünkü, Devlet veya birey herhangi bir alanda; kendi yaşantısına, geleceğine, hiç bir katkı sağlamayan gereksiz harcamalar yapmaktır. Bu harcamalar, kimi zaman borç altına girmemize sebep olmaktadır. İster Devlet olsun, ister birey olsun; borçlu olmak; geleceğinizin hipotek altına alınmasıdır. Kısacası; gelir düzeyiniz ne ise; gider harcamalarınız onu geçmemelidir... Geçerse; sıkıntı başlar.
Resmi kurumlar Devletin zirvesinden gelen bu uyarıyı yeteri kadar ciddiye alıyorlar mıdır? Görünen o ki; hayır. Tepeden, tırnağa gereksiz harcamaların yapıldığına şahit olmaktayız. Hem, bu israf sadece para açısından da; değildir. Emek, zaman, güç, eleman, başlıkları altında toplayacağımız, israfın çeşitleri vardır. Bankamatik memurları, bunun en güzel örneğidir.
Gereksiz lojman, tahsis edilen araba, şoför, misafir haneler, daha neler.., neler...
Örneğin, Bir hizmet içi kurs, bir eğitim semineri gibi çalışmalar; kilometrelerce uzaklarda ve Devletin kendi imkanlarıyla kurduğu tesislerde değil; yıldızlı otellerde yapılmaktadır. Bu konuda Üniversiteler, daha aktiftir. Devletin kimi resmi kurumlarında yeteri kadar konferans salonu varken, misafirhaneleri varken; bu anlamsız israfı anlayamıyoruz. Gidiş ve geliş masrafları, harcırah, falan... cabası...
Bireyler, alabildiğine geleceğine yönelik olarak; borçlanmaktadırlar. Yeni bir araba, yeni bir eşya, yeni bir giyecek, derken; fatura kabarmaktadır. İhtiyacımız olmadığı halde; depolama yapar gibi; tüketmekteyiz. Reklam sektörünün bu gidişata katkısı dikkatlerden kaçmıyor.
Tüketim imparatorluğu bu alanda; her türlü aracı kullanarak; insanları israfa yöneltmektedir. Yılbaşı kutlamaları, bunlardan biridir.
Aşırı israf, geleceğe borçlanma, gerçeği ile; at başı gitmektedir. Zamanla, kontrol edilemeyen, bir canavara dönüşecektir.
Resmi kurumların, kendilerini zorlayarak yaptıkları bazı gereksiz yatırımlar da; bu israf başlığının altında değerlendirilebilir. Yahut, ihtiyaçlar listesinde, ön sıralarda yer alan maddeleri atlayarak; ihtiyaçlar listesindeki en alt sıralardaki başlıkları, öne çıkarmak da; israfın bir çeşididir...
Geniş çerçeveden baktığımız zaman; Üniversite eğitim süreci; insanları israfa yönelten bir gerçek olarak, ortada durmaktadır. Plansız yapılan atılımlar, bu olumsuzluğu körüklemektedir. Üniversite eğitimi; bir ideal öğretim süreci olmaktan çıkmıştır. Öğrenciler, örgün eğitimde bir bölüm olsun da; hangisi olursa, olsun, mantığı ile okul seçmektedirler. Amaç, istikbali kazanmak adına; yapılan bir eylem değildir. Üniversite kapısından içeri girmektir. O kadar...
Amaç bu olunca; bu eğitim sürecinde geçen zamanın değerlendirilmesi de; genellikle israf edilen zaman dilimine dahil edilebilir. Doğal olanı, eğer bir meslek sahibi olmak ise; kimi iki yıllık okullarla bu temin edilmektedir. Onlar daha kolay, daha çabuk iş bulmaktadırlar. Hatta bazı ara elemanlar, bu işin yüksek okulunu okumuş adamlardan daha fazla ücret almaktadırlar. Hayata da, kısa yoldan atılmaktadırlar.
Böylece, bu mantıkla örgün öğretime başlayan genç kardeşimiz; Üniversite yıllarını kendisine verilmiş özgürlük yılları olarak, kabul edip; bu zamanı boş ve anlamsız şeylerle değerlendirmenin peşine düşmektedir. İlim öğrenmek yerine; daha çok sosyal hayatın içerisinde, eğlence tarafına yönelik kapıları aşındırmaktadır. Sinemalar, kafeler, oyun salonları... beyhude geçen zaman... En büyük israf; Gençliğin yaptığı israftır.
Çeşitli şekillerde Üniversitelerde okuyan gençlere yönelik yapılan söyleşilerde; bu gerçeği görebiliriz. Öğrenciler kazandıkları Üniversitelerde; öğretim elemanı eksikliğinden değil, öğretim elemanlarının yetersiz olduğundan değil; Üniversitelerin fiziki şartlarının eksikliğinden değil; bulundukları ortamlardaki sosyal hayatı tanzim eden, mekanların eksikliğinden şikayetçi olmaktadırlar. Yani zamanı israf etmenin, parayı israf etmenin, zekayı israf etmenin, peşindedir. Her alanda, her bakımdan, Kontrolsüz bir hayat tarzı; daha cazip olarak, sunulmaktadır. Böyle bir hayat özleminin getirdiği sıkıntılar, ortadadır.
Bu mantıkla yetişen bir genç, ilerleyen zamanlarda görev aldığı kurumlar içerisinde; israfı önleyebilir mi? Kendisi israf ederek büyümeyi, yaşama şekli olarak kabul etmiştir. Olaya, o mantıkla bakacaktır.
Uzun lafın kısası; İsraf her alanda bizi esir almadan; biz, onu kontrol altına almak zorundayız. Yarınlar çok geç olabilir. Geleceğimizi, Vatanımızı, düşünüyorsak; gittikçe devasa boyutlara ulaşan bu hastalığa; çare bulmak zorundayız. Başta Devletimizi yönetenlerin önderliğinde; Devlet kademelerinden başlayarak, bu işi hayata geçirmeliyiz. Özellikle; Üniversite gençliği konusu; daha ciddi ele alınmalıdır.
Bunun karşılığında; tasarruf etmeyi, biriktirmeyi, israftan kaçınmayı, teşvik etmeliyiz. Hatta ödüllendirmeliyiz. Tasarruf edenler; hem kendilerinin geleceğini, hem ÜLKENİN geleceğini düşünmektedirler. Onları ayakta alkışlayalım...
ÖNCEKİ YAZILARI
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?