Adi-L-Tablolar

Alper Duran
Alper Duran
Adi-L-Tablolar
15-02-2019

Dünyanın her ülkesinde sağlanmaya çalışılan bir sistemdir adalet. Geçmişten gu?nu?mu?ze ve gelecek nesillere kadar kurulmak istenen, herkesin dilinde olmazsa olmazı olan, davranışlarda ispatlanmaya çalışılan, kanunlar çıkarılan, kanunlar kaldırılan, uğruna kanlar dökülen, devletler yıkılan ve devlet kurulan adalet kavramı, insanlığın her dönemde birinci gündemi ve sürekli tartışma konusu olmuştur.

Asıl mesele herkesin adalet dediği bir dünyada uygulamaların ekseriyetle gayr-i adil olmasıdır. Sorun açıkça ortadadır. Yaşamımızın birçok anında inanmadığımız hususlarda inanıyormuşuz gibi gözükmemiz, konuşmamız ve tavır almamız istenmektedir. Çünkü sistemi kuranlar eşitlik ilkesini benimsemişler, ancak hiç? kimsenin adil davranmasına izin vermeyecek hinlikler düşünerek ilgili her alana imzalarını atmışlardır. Yapılması gereken işi kim yaparsa yapsın geri kalanlar haksızlıktan bahsetmekte ve adil davranılmadığından şikâyet etmektedirler. Yine bu da planın bir parçasıdır. Senin gibi du?s?u?nmeyenler ne yaparsa yapsın arkasında çeşitli kurnazlıklar vardır fitnesi çıkarılıp, her kesimin beynine işlenerek çıkacak tartışma ve kargaşadan faydalanmanın peşinde oldukları aşikârdır.

Dönme dolabın arkasındakiler bu senaryoyu sürekli gündemde tutarak kazançlarına kazanç?, mallarına mal, makamlarına makam katmaktadırlar. En önemlisi de kendileri için pekte mühim olmayan günahlarına günah katmaktadır. Fakat bu yük onlar için dünya hayatını kazanmanın en önemli kapısı olarak gözükmektedir. Tabiri caiz ise ne kadar günah islersek o nispette dünyalığımız artacaktır anlayışı içerisindedirler. Sorun adalet sisteminin kuruluş? şeklidir ve maalesef dünyanın her yerinde aynı mantıkla kurulmak istenmektedir. Kazanma ve dünyalık nimetlere tapma hırsı bu düzensizliği kurmak isteyenlerin tek uğraşı olmuştur. Dünyanın tüm toplumlarının aklını başına alıp başkaldırıyorum bu düzene ve getirdiklerine demediği müddetçe süreç? daha da kötüleşerek devam edecektir. Bu başkaldırma başladığı an yeni bir dünya düzeninin temelleri atılmış? olacaktır. Sadece bir kıvılcım, tüm dikenlerin yanmasına ve yeşillerle, güllerle, leylaklarla donanmış? yeni bir vadinin yeşermesine vesile olacaktır. Olmaz demeyin ?bir çiçekle bahar gelmez ama her bahar bir çiçekle başlar.?
Birinci gaye tamamlanmıştır...

Toplumlar kültürlerine sürekli eklemeler yaparak geliştirirken bazı edinimleri de unutarak zamanla kaybederler. Her kazanımın gerçek manada getirisi olmadığı gibi, her kaybedişte bir hüsran, bir eksiklik ve bir mağlubiyet değildir. Son zamanlarda Türk toplumu olarak tahammülsüzlüğümüz had safhaya ulaşmıştır. Hemen her gün herhangi bir konuda yapmış? olduğumuz tahammülsüzlük, insanın özünden çıkan duygulara sekte vurmakta ve yeni ve gereksiz bir kültürün oluşmasına sebep olmaktadır. Tahammülsüzlük kalbi öldüren duygulardandır. Tahammülsüzlük, hazmedememekten kaynaklanır ki, Allah´ın yeryüzüne halife olarak gönderdiği insandan kesinlikle beklemediği davranışlardandır. Kabullenmeyeni kabullenmezler. İyiye, güzele, doğruya sırf senin istedig?in gibi olmadı diye kars?ı c?ıkarsan, bas?arıya kurnazca cu?mleler kurarak go?lge du?s?u?rmeye kalkarsan, go?sterilen azmi ve gayreti bilinc?sizce yapılmıs? ve planlanmıs?ın dıs?ında bas?arıya ulas?mıs? gibi go?sterirsen, o?zellikle bir kısım so?zu?m ona aydınların, hocaların, politikacıların vb. c?es?itli arenalarda yapılan sıg? ve c?arpıtmalarla konuyu sag?a sola saptırırsan asalete ve adalete deg?il sefalete ve cehalete hizmet etmis? olursun.

İkinci gaye tamamlanmıştır...

Doludizgin yıllara her şeyden arınmış? bir şekilde göz attığımız zaman karşımıza onlarca vicdan azabı çıkma ihtimali bir hayli yüksektir. Hafif rüzgârlara karşı eğildiğimiz günlerden, her ne içinse sustuğumuz ortamlardan, gece gibi gizlendiğimiz köşelerden ve mücadelesiz günlerden, aylardan ve yıllardan... I?skelete benzeyen mazimiz hangi s?efkatli ellerde gu?rbu?z muamelesi go?ru?r. Tenhaya c?ekilip yalnızlıg?ımızı dinledig?imiz ve sır gibi du?s?u?ncelere daldıg?ımız alıs? veris?ler sonunda, vakit israfının bedelini kalabalık meydanlarda suya kanarcasına is?tahlı is?tahlı anlattıg?ımızda go?zyas?larımızın yıldızlar gibi parlamasına bes?eriyeti inandıran son perdeyi oynayıp son meydanda matem mecsilisindeki talebimizi hangi makam, noksanlıklarıyla kabul eder. Zarara uğrattığımız emanetlerimizin korunmasında gösterdiğimiz gevşeklik için hangi arzularımızın halini sebep gösterip ölümümüze ışıklar tutabilir. Gayemiz nefsimizi karşımıza alıp cesur sorulara cevap aramaksa ne mutlu...

Uzun uzun nefesler alıp, uzun uzun c?ıplak baktıg?ımız fikriyatımızı zulu?m perdesinden yansıyacak ıs?ıklardan hic? du?s?u?nmeden hangi kanaate bas?vurdug?umuz soruldug?unda; bu?ku?lmeden, suni mimiklerden faydalanmadan, go?g?su?mu?zu? gere gere so?yleyeceg?imiz belirsiz, dayanıksız ve hakikatsiz kelamlara hangi mertebe tam not verip sınavı gec?tig?imizi mu?jdeleyecektir. Vakit tamam... Yokluk başlamıştır... Ebediyet mekânı... Tüm yapılanların ve yapılmayanların bir bir hesap edildiği ve hakların eksiksiz noksansız dağıtıldığı tarifsizlik... Baktıkça kaybolan hedef gibi karanlıklaşan noktalar siyah ve belirgin... Sadıklar ve sadakatsizler ayrı ayrı saftalar... Sultana sadakat göstermeyen vezirin rezaleti anlatılabilir mi bir karelik fotoğraflarda... Görünmez kaza gelir alır ve götürür sonunu düşünmeden... Onurlu yaşam her türlü öncelikten bir adım öndedir... Dileyenin tercihi kendi yerini tayin ederler...

Üçüncü gaye tamamlanmıştır...

Ne zamana kadar yaşayacağımızın garantisi elimizde değildir. Bu sebeple her anımızın hayatımızın sonu olabileceğini aklımızda daima diri tutup, yapacaklarımızın gidişatına olumlu etki edecek ve doğru yol üzerinde seyrimize devam etmeliyiz. Elbette ki, bu tavsiyeler önce nefsime daha sonra dünya ve ahiret olarak iki yönlü âleme inananlar için geçerlidir.
Ahiret inancı olmayanlara vicdani adaletten bahsetmek lafı uzatmaktan başka bir şey olmayacaktır. Ahiret inancı, insanı denetim altında tutan ve kalbin kendi kendini sorgulayarak kötü planları ve niyetleri azaltıcı özelliği ile inançsızlığa karşı her alanda öndedir. Çünkü insanoğlu toplumun yargısı yanında bir de vicdani yargı ile karşı karşıya kaldığında bir gün sorulabilecek bir hesabın varlığı nedeniyle, kendini dizginleme noktasında daha hassas davranacaktır. Bu bakımdan dinimiz adalete çok önem vermiş? ve asla taviz verilmemesi noktasına açık uyarılarını yaparak Hz. Peygamber´in hayatıyla da örneklendirmiştir. Gayenin başında da zikrettiğimiz üzere, ne zamana kadar yas?ayacag?ımızın garantisi olmadıg?ı ic?in atacag?ımız her adımın sadece kendimizi ilgilendirmedig?ini, ailemizi, c?evremizi ve tu?m insanlıg?ı etkileyebileceg?ini du?s?u?nu?rsek, islam´ın adalet anlayıs?ının sistemler u?stu? bir anlayıs? oldug?unun gerc?eg?i ispatlanmıs?t ve ispatlanmaya devam edecektir...

Dördüncü? gaye tamamlanmıştır...

İstişarenin kutsal bir mutabakat olduğuna inananlar için yapacakları işlerdeki belirsizlik çeşitli nefesler dolayısı ile giderilir ve ortaya tek kişinin bilgili de olsa, tecrübeli de olsa fikriyatından daha kapsamlı bir sonucun çıkmasına vesile olur. İstişare ile eksik yönler tamamlanır ve güç? birliği ortaya çıkar.

Ailenin vereceği karardan tutun da bir şirket, kurum ve devlet gibi organlarda da adaletli işleyiş? varsa karşılıklı saygı çerçevesine yapılan istişare vardır. Düşünün ki, bir aile ferdinin aile kurallarını hiçe sayarak başına buyruk is? yaptığını. O ailede huzur ve mutluluk kalması mümkün değildir. Bir şirkette ve kurumda yöneticinin kafasına göre kararlar alarak o kararları uygulattığı bir ortamda kazanç? sağlanması ve başarılı işlerin ortaya çıkarılması oldukça zordur. Devlet yöneticilerinin vicdan, kanun ve nizamlar dışına çıkarak yapacakları her is? sonunda toplumda ve devlette asayişsizlik, güvensizlik ve bunun sonucu çatışmanın çıkması kuvvetle muhtemeldir.

Adil bir anlayışın hâkim olabilmesi için samimi bir kalbin vicdan muhasebesi yaparak kendisi açısından zararlı olacağını bilse bile hakikati söyleyebilmesiyle başlar. Bu anlayış? üstün karakterlerin ortaya koyabileceği davranış? şeklidir. Kırmak, incitmek, yok yere içi bos? sözlerin ardına düşerek ekseriyeti unutmak zorba anlayıştır. İki kişinin bir konu üzerinde anlaşması güçlü? kılar mevzularını.

İstişare ve adaletin birbirine olan bağları etle tırnak gibidir ve Leyla ile Mecnun misaline benzer. Buz dağı sıcak memleketlerde görülmez. Bunun aksini iddia etmek, akla ve ispata beyhude yere itiraz etmektir. İstişaresiz adaletin sağlanabilmesi de mümkün olmadığı gibi, bunun tersini iddia etmekte beyhudedir. Evet, tek bir kişi veya makam adil kararlar verebilir, ancak olayın geniş? açısından bakılırsa istisna olarak kalacaktır. Duruma itiraz edenler bütün toplumların geçmişinden örnekler bulabilirler. Zira yalnız kararlar kalabalıklarda kaybolur...

Adalet Allah´ın adı ve mülkün temeli ise, körü körüne adaletsiz düşünen konuşan ve uygulayanların vay haline?

Beşinci gaye tamamlanmıştır...

ÖNCEKİ YAZILARI
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?