Ağaç Yaş İken Eğilir

Orhan Arslan
Orhan Arslan
Ağaç  Yaş İken  Eğilir
16-09-2020

Aşağıda  kadim dostum Hikmet Naci Subay beyin, bizlerinde çocukluğumuzda yaşadığımız,  hayatımızdaki ilk tecrübeleri anlatan nefis yorumunu sizlere takdim ediyorum. Hangimiz, o sıralarda geçmedik? Aldığımız ilk manevi gıdaların üzerimizdeki etkisi, unutulmaz. O anlattıkları olayı, bir köy odasında yaşarken, bizlerde, ya bir hocanın evinde, ya da bir caminin avlusunda aynı bilgileri edinmiştik... O dönemde bu bilgileri başak türlü edinemezdiniz... Anlatılan olaylar, bizleri aldı taaa, çocukluğumuza götürdü.  Teşekkürler...

Bir manda ağaç yaş iken eğilir, örneğinin sergilendiği, vesika gibi bir hatıra...

´´Yattım Allah kaldır beni...

Köyümüzde kendini çocuklara, dînî bilgileri ve Kur´an öğretmeye adamış Halil İbrahim hoca dedikleri yaşlı bir zat vardı. Hoca, çocukların okuması için bir köylü tarafından tahsis edilmiş, ahşap, tek pencereli, ortasında kilim, etrafında minderlerin serili olduğu bir odada okuturdu çocukları. Kış mevsiminde, elimizde bir odunla gider; hocanın, çocukların getirdiği odunlarla yaktığı teneke sobanın etrafına toplanır; ısınırdık.

Hocamız, Eûzü besmeleden başlardı, ama pek de kolay geçemezdik. Çocuk diliyle harfleri okumakta zorlanırdık. Arkadaşlarımız harfleri yanlış telaffuz ettikçe gülüşürdük, hocamız kızmaz, "evlâdım benim okuduğum gibi okumaya çalış" der, çocuk önceden arkadaşlarından duyduğu gibi cevap verir" peki efendim" der, kelimeyi tekrar ederdi. Hocamız, yanlış telaffuzun normal olduğunu bilir, ısrar etmez, çocuğu incitmezdi. Namazda okunan dualardan ve "fatiha" 
Sûresi ile kısa sûrelerden sırası ile okutmaya devam ederdi. Her bir çocuğun öğrenme yeteneği farklı olduğu için, seviyesine göre okuyacağı sûreler de farklı olurdu. Bir sûreyi veya bir duayı yeni öğreniyorsak, önce kendisi baştan sona okur, bizde kulak âşinalığı oluştururdu. Kelime öğretirdi. Bir kelimeyi önce kendisi okur, bize tekrar ettirirdi. Tekrar okutmaktan, yanlışımızı düzeltmekten bıkmazdı, çok sabırlıydı. Çocukları da bıktırmaz, arada bir, çocuklarla birlikte ilâhiler söylerdi. En çok,
 "Şol cenneti ırmakları
Akar Allah deyu deyu
Çıkmış İslam bülbülleri
Öter Allah deyu deyu"
İlâhisini okurduk...
İçimize bir ferahlık yayılır, nasıl coşkuyla söylerdik... 
Bazı günler, Peygamberimizin hayatından kısa bölümler anlatır, anlatırken duygulanır, çocuk kalbimizde o duyguyu.
Bizde yaşardık.
Çocuk ruhunu iyi bilirdi. Kız çocuklarına renkli baskılı "yazma" denilen başörtüsü, erkek çocuklarına da örme namaz takkeleri, bazen da mantar tabancası hediye ederdi. 

Perşembe günleri "örfene"nin yapıldığı sevinçli günümüzdü. -(Örfene, ziyafet geleneği)- Çocuğu okuyan aileler o gün için hazırlık yapar, çeşitli çerezleri, meyveleri veya meyve kuruları (kak)nı çocuklarıyla birlikte okuma odasına gönderirlerdi. O gün hep bir avaz öğrendiğimiz dua ve sûrelerden okur, ilahiler söyler, hocamızın yaptığı duaya coşkuyla âmîn derdik. Hocamızın duada söylediği " Kürre-i arzı aydınlatan dîni mübîni islamı payidâr eyle, Yâ Rabbî, âmîn" sözlerini unutamam. Sonra besmele çeker, çerezleri büyük bir sevinçle yerdik.
Bazı Perşembe günleri, hava güzel ise, önümüzde hocamız olduğu halde, ilâhiler söyleyerek köyün hemen yakınındaki çeşmelerin bulunduğu yeşil otlarla kaplı harman yerine giderdik. Örfeneyi orda yapar, çocuk oyunları oynardık. Yine ilâhiler söyleyerek okuma odasına dönerdik. Biz çocuklar için okumaya gitmek bir sevinç, bir mutluluktu.

ÖNCEKİ YAZILARI
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?