<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,sans-serif"><span style="font-size:12.0pt"><span style="font-family:"Times New Roman","serif"">Bir tarlaya ekilen tohumdan başka bir ürün beklemek, şaşkınlıktır. <em>“İnsan ne ekerse onu biçer.”</em> Ve dahi hangi nispette emek verirse, o ölçüde hasat kaldırır. Toplumlarda, bu duruma paralellik gösterir. Bir cemiyete hasredilen mesainin kesafeti ve mikyası, kendini pek kısa bir müddette tebarüz ettirir. Zira toplumlar tarla, fertler tohum ve onları ekerek bakımını yapanlar ise, ulema ve ümera zümresidir. </span></span></span></span></p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"> </p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,sans-serif"><span style="font-size:12.0pt"><span style="font-family:"Times New Roman","serif"">Bugün İslam dünyasının en önde gelen çıkmazlarından biri de, ağustos böceği hikâyesinde olduğu gibi ekmediğini biçme arzusu ve çalışmadığını kazanma beklentisidir. Müslümanların bir zamanlar riyaset ettiği ilim ve fen sahasında, son iki-üç asırdır geride kaldıkları su götürmez bir gerçektir. Bu durumun birçok nedeni vardır. İşin sırrı da, bu sebeplerde saklıdır. İşte içinde bulunduğumuz şeraitten yola çıkarak iki ana görüş bizi girdaba sokmaktadır. Bazılarımız, batıyı yüceltip kendimizi tenkit etmekten başka bir adım atmamakta; bazılarımız ise geçmişin muvaffakiyetlerinden dem vurup orada kalmaktadır. Sonuç olarak kimimiz büyük bir aşağılık kompleksi duymakta, kimimiz de hamasi ve tahassür ifadeleriyle olduğumuz yerde saymaktayız. Bizler böylesine malayani şeylerle oyalanırken, fen ve teknikte ileride olanlar, mesafeyi daha da açmaktadır. </span></span></span></span></p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"> </p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,sans-serif"><span style="font-size:12.0pt"><span style="font-family:"Times New Roman","serif"">İslam coğrafyası ziyadesiyle verimli ve mümbit topraklardır. Bu toprakları şenlendirecek, kalkındıracak ve terakki ettirecek yeterli bir insan kalitesi mevcuttur. Hâlihazırda hemen her yerde kardeşlik hukukuna mugayir bir manzara olsa da, bu menfi atmosferi ortadan kaldırmak pekâlâ mümkündür. Aleyhimizde olan vaziyetimizi lehimize çevirmek için, Müslümanlığımızı şuur safhasına yükseltmemiz icap eder. Çünkü üzerimizde görünen iman mefhumu, içi boş bir kategorik konuma dönüşmüştür. Nefesimizi ondan almıyor, varlığımızı ona adayamıyoruz. Haliyle bize hayat veren aidiyetlikten uzak kaldıkça, eyleme geçmek yerine nutuklarla vakit kaybediyoruz. Her vakit kaybı ise, bizi başladığımız noktaya avdet ettiriyor. </span></span></span></span></p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"> </p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,sans-serif"><span style="font-size:12.0pt"><span style="font-family:"Times New Roman","serif"">İslam dünyasının halâsı için, sayısız metot zikredilebilir. Sorun yöntemin fazlalığı değil, her cenahın kendi istikameti ve cihetinin yegâne usul olduğu hususunda inat etmesidir. Herkes kurtuluşu kendi flaması altında görmektedir. Bu durum, çoğu zaman karşısındakini tahkir ve tekfire sürüklemektedir. Hâlbuki <em>“inananlar kardeştir”</em> ilahi buruğuna sarılmak yerine, bizi kökten ayırmak için kurgulanan amiller üzerinde ısrar edilmektedir. Müslümanların başka bir çıkmazı da, yaşadığı sıkıntıların hiçbirini üstlenmeden cümlesini başkalarının üzerine yıkmasıdır. Filvaki garbın karargâhında ve afakında, bizi mütemadiyen müstemleke edip yönetme planları bir hakikattir. Bunlar başta siyonist ve emperyalist odaklar marifetiyle kurgulanıp tatbik edilmiştir ve dahi edilmektedir. Lakin bu gerçekten hareketle zaman zaman tecâhül etmekteyiz. Düşmanın hilelerinin yanında bizimde bir hayli zaafımız, iradesizliğimiz ve tembelliğimiz mevcuttur. Bunlardan sıyrılıp Müslümanlığımıza idrak heyecanını verdiğimizde, evelallah dağlarımıza çöken karlar erimeye başlayacaktır.</span></span></span></span></p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"> </p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,sans-serif"><em><span style="font-size:12.0pt"><span style="font-family:"Times New Roman","serif"">“İnsana ancak çalıştığının karşılığı vardır.” </span></span></em><span style="font-size:12.0pt"><span style="font-family:"Times New Roman","serif"">Bu nedenle, Müslüman öncelikle kendisini doğru tanımlayan kavramlara yönelmelidir. Farklı uğraşlar, bizi biteviye meşgul etmekte ve fetret devri girdabında öğütmektedir. Haliyle içinde bulunduğumuz ahvalin farkına varıp silkinmemiz lazım gelir. Anadolu’nun tümevarım anlayışını yansıtan kadim bir benzetmesi vardır. <em>“Herkes kendi kapısının önünü temizlerse, bütün mahalle temiz olur.”</em> Gerçi bu bakış açısının da, tenkit edildiği vakidir, fakat söyleyenlerin niyeti tevillerin ötesindedir. İşte bu teşbih çerçevesinde, herkes kendi evinden başlamalıdır. Lakin bu başlangıç evi, vicdanın yer aldığı gönül evidir. Hırsların ve hasımlığın eritildiği kalbin merkezidir. Daha sonra maiyetinde olanlarla devam etmelidir. Herkes özünü ve ailesini selamete çıkarmaya gayret ettiğinde görülecektir ki, eleştirdiğimiz gençlerimiz gıpta ettiğimiz nesil haline dönüşecektir. Topluma bahar rayihası gelecek ve sohbetlerimiz peygamberi esintilerle ferahlayacaktır. Kendimize ve sorumlu olduklarımıza emek harcamak mecburiyetindeyiz. Kanatlarımızın olması uçmak için kâfi değildir. Onları doğru bir surette kullanmak ve çırpmak iktiza eder. Aksi halde ekmeden, biçmeyi bekleyen şaşkınlığımız devam eder. Ceht etmediğimiz müddetçe pejmürdelikten ulu bir mertebeye yükselemeyiz. Hâlbuki Müslümanın layık olduğu paye, izzet ve yücelik tarlasıdır. </span></span></span></span></p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"> </p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,sans-serif"><span style="font-size:12.0pt"><span style="font-family:"Times New Roman","serif"">Hürmet, saygı ve ikram, inancın şualarındandır. Rahatlık hayalleriyle bu rütbeye erişmek, kabil değildir. İlmin kaynağı olan Kur’an-ı Kerim’den beslenenlerin her sahada en önde olmaması şayan-ı hayret edilecek bir durumdur. Demek ki tarlada/toplumda, tohumda/fertlerde ve onu ekip biçenlerde/ulema ve ümerada; yanlış yahut eksik giden bir şeyler var. Bu aksaklığı tespit ve tedavi etme yükümlülüğü, hepimizin omuzlarındadır. </span></span></span></span></p>
ÖNCEKİ YAZILARI
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?