Bir Koltukta İki Karpuz

Alper Duran
Alper Duran
Bir Koltukta İki Karpuz
08-09-2021
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,sans-serif"><span style="font-size:12.0pt"><span style="font-family:&quot;Times New Roman&quot;,&quot;serif&quot;">Anadolu insanının en bariz &ouml;zelliğinden biri de, az laf ile ş&uuml;mull&uuml; manalar anlatmasıdır. Bu durum atas&ouml;zlerimizde, &ouml;zdeyişlerimizde ve deyimlerimizde de, kendini ziyadesiyle g&ouml;stermektedir. Bu s&ouml;zlerden biride, başlığımızda da ifade ettiğim &ldquo;bir koltukta iki karpuz taşınmaz&rdquo; s&ouml;z&uuml;d&uuml;r. Bu kavil ve bunun gibi daha niceleri, k&uuml;&ccedil;&uuml;kl&uuml;ğ&uuml;mde etrafımda sık&ccedil;a konuşulan, lakin bir t&uuml;rl&uuml; ne mana iktifa ettiğini idrak edemediğim ibarelerdendi. &Ouml;zellikle muhterem babamın sık&ccedil;a kullandığı bu kelamı, yaşım ilerledik&ccedil;e daha iyi idrak etmeye başladım. İctim&acirc;&icirc; hayatın hemen her sahasında olmak &uuml;zere, maarifte ve dahi bug&uuml;nlerde fikirsel mevzularda bile &uuml;zerinde d&uuml;ş&uuml;n&uuml;lmesi gereken, gayet derin ve engin bir ibare olduğunu anladım. İşte T&uuml;rk-İslam d&uuml;nyasının ahvalini birde bu s&ouml;z &uuml;zerinden izah etmeye &ccedil;alışmak istedim. </span></span></span></span></p> <p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify">&nbsp;</p> <p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,sans-serif"><span style="font-size:12.0pt"><span style="font-family:&quot;Times New Roman&quot;,&quot;serif&quot;">D&uuml;nyanın d&ouml;rt bir k&ouml;şesinde M&uuml;sl&uuml;manların h&acirc;li p&uuml;rmel&acirc;linin sebebi, inandıkları davaya ihanet etmeleridir. Aslında bu mevzuda sayısız sebepler zikredilebilir, fakat temelinde ihanet vardır. Manzaranın k&ouml;t&uuml; tarafı ise, bu ihanet s&uuml;recinin k&uuml;&ccedil;&uuml;k icraatlarla başlaması ve azar azar devam etmesinden dolayı, fark edilememesidir. Bug&uuml;n ey M&uuml;sl&uuml;manlar, dininize ihanet ediyorsunuz denilse, hemen hepsi buna itiraz edecek ve bu s&ouml;z&uuml;n sahibi lin&ccedil; edilecektir.&nbsp; Ben lin&ccedil; edilmeye razıyım ve bu ifadeyi bile isteye kullanıyorum. Mahrumiyetimiz ve mahk&ucirc;miyetimizin sebebini de, bu ihanet olarak g&ouml;r&uuml;yorum. İhanet kelimesinin &ccedil;ok keskin bir ifade olduğunu bilsem de, maalesef her birimizin icraatları, bu ifadeyi kullanmamı zorunlu kılmaktadır. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; hepimizin kalbinde az veya &ccedil;ok bir iman ateşi yanmakla birlikte, modernizim ve onun imk&acirc;nının hırsı, daha b&uuml;y&uuml;k yer kaplamaktadır.&nbsp; </span></span></span></span></p> <p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify">&nbsp;</p> <p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,sans-serif"><span style="font-size:12.0pt"><span style="font-family:&quot;Times New Roman&quot;,&quot;serif&quot;">Batı d&uuml;nyası, kendini c&uuml;mle cihana pazarlamaya başladığı g&uuml;nden bu yana aklımız, fikrimiz ve kalbimiz yamulmaya başladı. İman ve inan&ccedil; aşkı, batılılaşma sevdasına kapıldı. H&acirc;lbuki İslam&rsquo;ın ahk&acirc;mı sarih ve net bir şekilde &ouml;n&uuml;m&uuml;zde durmaktaydı. Fakat ihanet tohumları bir kere nefsin arzularını okşamıştı. Herkes batılılaşmayı arzuluyor, kendince bir &ccedil;&ouml;z&uuml;m yolu ile memleketlerimize gelmesi i&ccedil;in fikirler ileri s&uuml;r&uuml;yor ve yazılar neşrediyordu. Tanzimat Fermanı&rsquo;nı başımıza bela eden Mustafa Reşit Paşa da, bunlardan biriydi. Hepinizin malumları &uuml;zere, batı denildiğinde ağzının suları akmaktaydı. Kendi devrinde, Osmanlı devletinin nice &uuml;merasını bu şahıs yetiştirmiş ve devletin muhtelif kademelerine yerleştirmişti. Haliyle ondan sonraki devrelerde de, maatteess&uuml;f garba meftuniyet devam etti. Sadece devlet kademesi de değil, edip ve m&uuml;tefekkirler de, batıya y&ouml;nelen devlet erk&acirc;nını aratmıyordu. Bunların i&ccedil;inde istisnalar vardı elbette, fakat istisna oldukları i&ccedil;in sayıları azdı. Etkileri de bir hayli zayıftı. Garbın &acirc;f&acirc;kına hayranlık duyan ve d&ouml;nemin &ouml;nemli kalemlerinden biri olan Şinasi&rsquo;nin, Mustafa Reşit Paşa hakkında kullandığı şu ifadeler;</span></span></span></span></p> <p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,sans-serif"><em><span style="font-size:12.0pt"><span style="font-family:&quot;Times New Roman&quot;,&quot;serif&quot;">Aceb midir medeniyet resul&uuml; dense sana</span></span></em></span></span></p> <p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,sans-serif"><em><span style="font-size:12.0pt"><span style="font-family:&quot;Times New Roman&quot;,&quot;serif&quot;">V&uuml;cud-ı mu&rsquo;cizin eyler taassubu tahzir</span></span></em></span></span></p> <p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,sans-serif"><span style="font-size:12.0pt"><span style="font-family:&quot;Times New Roman&quot;,&quot;serif&quot;">M&uuml;sl&uuml;manın kalbine sızan batıcılığın ne denli bir aşamaya geldiğini t&uuml;m ayrıntısıyla g&ouml;stermektedir. Devlette sadrazamlık ve nazırlık yaptığı halde g&acirc;vur memleketlerini isk&acirc;n tutan ve devletin sadece batı &ccedil;izgisinde kalkınabileceğine inanan birine, medeniyetin yani batıcılığın resul&uuml; ifadesinin kullanılması, meselenin merhalesini de, t&uuml;m vazıhlığıyla g&ouml;zler &ouml;n&uuml;ne sermektedir. Kanaatimce devrin ham kaba softaları ile her şeyimizle garba tabi olmalıyız diyenler arasında pek bir n&uuml;ans yoktur. </span></span></span></span></p> <p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify">&nbsp;</p> <p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,sans-serif"><span style="font-size:12.0pt"><span style="font-family:&quot;Times New Roman&quot;,&quot;serif&quot;">Şu hususu da &ouml;zellikle belirtmek isterim. İslam diyarlarına batıcılık hastalığı sirayet etmeden &ouml;nce, her bir yerde saadet asrı yaşanmıyordu. O d&ouml;nemlerde de, b&uuml;y&uuml;k haksızlık ve hukuksuzluklar vuku bulmaktaydı; fakat umumi manzara değerlendirildiğinde bug&uuml;nk&uuml; metruk ve rezil durumlara pek rastlanmazdı. Buna ek olarak, gerek Mustafa Reşit Paşanın ve gerekse o d&ouml;nemde batıyı kendine kıble edinenlerin hi&ccedil; hayırlı bir işi olmamıştır gibi bir d&uuml;ş&uuml;ncede de değiliz, ancak T&uuml;rk&uuml;n ve İslam&rsquo;ın o derin halelerinden nasip almamış gibi, memleketin rehasının sadece batı zihniyetinde aranmasına şerh koyuyor ve itiraz ediyoruz. İşte o g&uuml;n başlayan batı aşkı, bug&uuml;n kalbimizin her yanını kaplamış vaziyettedir. Bizde halimizi tahlil etmeden, bir kalpte iki ayrı aşkı taşıma komikliğiyle bir şey olmaya &ccedil;alışıyoruz. İşte bu idraksizliğimiz dolayısıyla ısrarla ihanet ifadesini kullanıyorum. Sanki bu millet hep pejm&uuml;rde bir şekilde yaşamış, medeniyetten b&icirc;haber kalmış ve insanlık n&acirc;mına bir icraata imza atmamış.&nbsp; Sanki bu millet bilimin pınarlarını beslememiş, ahalisini ve şehirlerini mamur etmemiş ve umrana ulaşmamış. </span></span></span></span></p> <p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify">&nbsp;</p> <p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,sans-serif"><span style="font-size:12.0pt"><span style="font-family:&quot;Times New Roman&quot;,&quot;serif&quot;">Bir milletin m&uuml;tefekkirleri, halkını i&ccedil;ine d&uuml;şt&uuml;ğ&uuml; buhrandan kurtarmak i&ccedil;in, ortaya koyduğu kurtuluş re&ccedil;etelerini, varlığının &uuml;zerine temellendirir. Fakat o d&ouml;nemde bizim aydın diye nitelendirdiğimiz Tevfik Fikret, Abdullah Cevdet ve Kılı&ccedil;z&acirc;de Hakkı gibiler ise, g&ouml;n&uuml;l vadisinde her ge&ccedil;en g&uuml;n m&uuml;min olmanın hususiyetini azaltıp, buna mukabil yeni sevdalandıkları batıyı y&uuml;celtmişler ve medeni olmak i&ccedil;in batılılar gibi yaşamalıyız anlayışını milletimizin ruhuna zerk etmişlerdir. Bu z&uuml;mre tarafından bir koltukta iki karpuz taşımanın zorluğundan &ouml;te, mevcudu bırakıp başkalarının karpuzunun taşınması &ouml;zendirilmiştir. Sadece manevi hususlar değil, İslam medeniyetinin en gizemli şehirleri harabe, batının roma zihniyetiyle &ouml;r&uuml;len şehirleri ise g&ouml;r&uuml;lmeye değer bir m&uuml;cevher gibi sunularak, maddi bir &ccedil;&ouml;k&uuml;nt&uuml; g&ouml;stergeleri ile maneviyatın zehrinin tesirini artırmaya &ccedil;alışmışlardır. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; bakış a&ccedil;ılarında medeniyet değil, materyalizmin şuaları yer almaktadır. Bug&uuml;n dahi şehirleşme anlayışımızda, milli k&uuml;lt&uuml;r&uuml;m&uuml;z&uuml;n tezah&uuml;r&uuml;nden &ccedil;ok, modernizmin izleri aranmaktadır. Bu uygulama ise, hala ihanet sevdalısı olduğumuzun ve kalbimizde garbın şulesinin gezdiğinin en bariz işaretidir.</span></span></span></span></p> <p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify">&nbsp;</p> <p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,sans-serif"><span style="font-size:12.0pt"><span style="font-family:&quot;Times New Roman&quot;,&quot;serif&quot;">Ezc&uuml;mle, insanlığın gelişimi ve saadeti i&ccedil;in kim bir adım atmışsa, bu gelişimden b&uuml;t&uuml;n insanlığın faydalanması icap eder. Adalet ve insani nazar bunu gerektirir. Bizde nerede bir terakki varsa, onu almakta bir beis g&ouml;rmeyiz. Fakat garp menşeili teknik ve fennin inancımıza, lisanımıza, aile ve sosyal hayatımıza arızalar y&uuml;klemesine de, razı olamayız. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; inancımız ve geleneğimiz ne fenne ne de tekniğe mani değil, bilakis fennin ve tekniğin en g&uuml;zel tecess&uuml;m edeceği iklimdir. İtiraz edilen nokta ise, bilim ve fen ayağı altında garp k&uuml;lt&uuml;r&uuml;yle muvazenemizin bozulmasıdır. Bu sebeple, kalbimizde başka bir sevdaya a&ccedil;tığımız sayfaları bir bir koparıp, kendimizi bulduğumuz harsımızın ve inancımızın ana kollarına ve teferruatına bağlı kalmaktan başka &ccedil;aremiz yoktur. M&uuml;sl&uuml;man y&uuml;reği, ya kendini taşıyacak, ya da batının y&uuml;z&uuml; melek ruhu &ccedil;akal y&uuml;k&uuml;ne, hamallık yapacaktır. </span></span></span></span></p>
ÖNCEKİ YAZILARI
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?