Havalar ısındı, uyanan tabiat herkesi kendisine davet ediyor. “Uyuşukluk sana göre değil, hadi kıpırda biraz, bak bin bir çiçek açtı, yeşillikler içinde kokla mis gibi, kurtul şehrin kirli ve pis havasından, hadi gel doğanın tadını çıkar.” diyen doğaya, bu davetine uzun zamandır uyuyorum ben, hem de dört mevsim. Kimi zaman orman içinde, bazen göl veya ırmak kenarında, bazen dağların zirvelerinde, vadilerde, yaylalarda yazın sıcağı, kışın soğuğu demeden sevdiğim arkadaşlarımla hiçbir konfor beklentisi olmadan doğaya olan tutkumuzu doyasıya yaşıyoruz.
Doğa, insana çeşitli duygular yaşatır. Toprağın ve onda yetişen bitkilerin kokuları, kuşların cıvıltıları, suyun sesi, rüzgârın esintisi… Ruhumuzu besleyen, canlandıran melodiler bunlar. Doğada yürümek, sadece bedenimizi değil, ruhumuzu da tedavi ediyor. Uzun süreli gerginlikten dolayı sıkışan sinirlerimiz gevşiyor, zihinlerimiz boşalıyor ve biz neredeyse doğada yeniden canlanıyoruz.
Doğada yürümek, bir hedefe varmak için değil, tutkumuzu gerçekleştirmek, sevdiğimiz doğaya kavuşmak içindir. Yorulmak ne kelime, aksine dinlenir, etrafımızdaki güzelliklerin tadını çıkarırız. Her adımımızda, doğanın büyüsü bizi sarar, manevi bir huzur buluruz.
Günümüzde hızlı ve yoğun tempo içinde geçen hayat, bedenimizi ve ruhumuzu çok yıpratıyor. Şehirlerin gürültüsü, teknolojinin getirdiği sürekli yenilikler, uyarılar ve iş, aile, sosyal hayat gibi pek çok sorumluluk arasında ezildikçe eziliyoruz. İşte burada doğanın kucaklayıcı sessizliği ve yürüyüşün huzur veren ritmi, bize içsel bir huzur sunar ve mutluluğu yeniden keşfetmemize fırsat verir.
Doğada yaptığımız yürüyüşler bizi bedensel ve zihinsel olarak şekillendiriyor, tatlı bir tempoyla adım adım ilerlerken, zihnimizin nasıl arındığına bizzat şahit oluyoruz. Temiz havada aldığımız her nefes iç huzurumuza vesile, ciğerlerimizin temizlenmesine destek oluyor.
Doğada yürüyüşü sadece fiziksel bir aktivite olarak görmüyoruz, insanla doğanın uyumuna da şahitlik ediyoruz. Birbirimizle olan bağlarımız kuvvetlendiği gibi çevreyle olan bağlarımız da kuvvetleniyor. Sahiplenme, koruyup kollama içgüdülerimiz daha da artıyor.
Ben çok uzun yıllar önce bu güzelliklerle bir bahar mevsiminde tanıştım. Okurlarımın da doğanın uyandığı, bütün güzelliklerini cömertçe bize sunduğu bu günlerde şehrin sıkıcı ortamlarından fırsat buldukça kaçmalarını, mutluluğun kapısını doğada yapacakları faaliyetlerle aralayabileceklerini hatırlatmak istedim. Doğanın bu davetkâr halini boş çevirmeyelim, zaman ayırıp ilk adımı geç kalmadan atalım. Hem ona sahip çıkalım hem de onun gel demesini reddetmeyelim.
Dört mevsim doğa sevgimiz hep var olsun.