Esnaftan memnun olan var mı dostlar.
Ya da sanatkârdan ve zanaatkârdan.
Geleceğim deyince gelen, yapacağım deyince yapan bir ustaya denk geldiniz mi?
İşini severek yapan,
Güler yüzle, tebessümle çalışan bir meslek erbabı ile karşılaştınız mı?
İki güne hazır olur dediğinde cidden iki güne hazır oldu mu hiç.
Ya da benim gibi; 22 gün geçtiği halde; karşılığında beklediğiniz sadece iki satır açıklama ve küçücük bir mahcubiyeti de mi esirgiyor yoksa...
Durum hiç iyi değil dostlar. Vaziyet fena, halimiz perişan.
Belki de bunlar iyi günlerimiz bilemiyorum.
Ama esnafın, sanatkârın, ustanın, zanaatkârın vaziyeti hiç iyi değil.
Ecdat esnafı sıkı tutarmış dostlar.
Ölçüsüne tartısına, kalitesine, taahhüdüne kadar takip edermiş.
Lonca teşkilatlarında esnafı yetiştirmiş, olgunlaştırmış.
Yetinmemiş;
Ahi ocaklarında pişirmiş, bir ahlak abidesi yapmış.
Müşterisini velinimet bilmeyenin dükkânını başına geçirmiş.
Sözünde durmayanın dilini lal etmiş
İşini sağlam yapmayanın, sağlam yerini bırakmamış.
Öyle değil mi ki;
Onların yaptığı bin yıldır ayakta
Bizlerin ki yıkılacak, rüzgâr arıyor...
***
Sultanım, sultanım, sultanım...
Hoş geldiniz, hoş geldiniz, hoşluklar getirdiniz.
Misafiri Sultan olanın, hanesi gülistan olur.
Misafirliğiniz bize; izzet üstüne izzet, şeref üstüne şeref verir.
Muştu bize, müjde bize, ihsan bize.
Ne çok ihtiyacımız vardı, ne de çok daralmıştı yürekler ve ne de çok özlemiştik.
Öyle bir zamanda teşrif buyurdunuz ki;
Camiler kabul etmiyor, minber yüzümüze bakmıyor, mihrap bizi istemiyor.
Ümmet darmadağın, yürekler şerha şerha, haneler tarumar.
Yüzler mahcup, gözler mahsun, gönüller mağlup;
Yok mu bir ümit ya İlahel âlemin diye yalvarırken;
Tam vaktinde icabet ettiniz.
Tam zamanında teşrif ettiniz.
Tam ikliminde tenezzül eylediniz.
Ne kadar da susamışız; sükûnetine, uhulet ve suhuletine.
Yürekler ancak sende sükûnet bulur, ancak sende mutmain olur.
Biz senden razıyız...
Ne olur,
Sen de bizim pare pare olmuş sinelerimize deva ol, bize ümit ol, bize sığınak ol.
Amma illa sende bizden razı ol.