Güçlüler ve Haklılar

Alper Duran
Alper Duran
Güçlüler ve Haklılar
31-12-2020

Dünya, haklılar ile zorbaların mücadelesinden ibarettir. Haklılar kendi mecrasında kalmaya devam ettiği müddetçe, nihayetinde kazanan kendileri olur. Ancak onlarda, güçlülerin yöntemiyle mücadele etmeye yeltenirse, işte o zaman düşmanına benzemeye başlar. Düşmana benzeyerek kazanılan başarının ise, hiçbir kıymeti yoktur. Çünkü maksat muvaffak olmak değildir, bilakis hakikatin yolunda sabit kalmaktır.

Kabil´in Habil´e hırslandığı günden beri, zulmün pençeleri masum nefislerin üzerinde kesafetiyle dolaşmaya devam etmektedir. Allah herkese fıtratını icra etmesi için müsaade verir. Haliyle herkes, hem bu dünyada hem de, ahirette cennetini ve cehennemini kendi eliyle hazırlar. Meselenin özü, Calut tarafında mı, Talut tarafında mı, Nemrut tarafında mı, İbrahim (as) tarafında mı yer aldığımızdır. Herkesin fani olacağı gün, konumunun nerde olduğu önemlidir. Ya köpeklerin haysiyetsiz kuyruk salladığı bayağı bir cihetin içinde, ya da kartalların özgürlüğe kanat çırptığı istikametin ufkunda yer alacaksın. Araf´ta kalmak ise, zulmün değirmenine su taşımaktan başka bir şey değildir. Hakkın tarafında olmadıktan sonra, karşıda ya da başka bir yerde durmanın bir kıymeti yoktur. Çünkü biz sadece yaptıklarımızdan değil, yapmadıklarımızdan da sorumlu olacağız.

Herhangi bir saikle güçlü olanların daima baskıcı olduklarını ifade etmek haksızlık olur. Güçlü olup, adil olan nice büyük şahsiyetler de, vardır. Nitekim ecdadımız bu misallerle doludur. Ancak insan olmanın vasfını özümseyememiş nadanalar, her dönem vicdan medeniyetini kasıp kavurmuştur. İktidar hırsıyla gücün istilasına yenik düşenler, yetimi ağlatmış, dengeyi bozmuş ve estetiği harap etmiştir. Para ve malın tazammununa kapılanlar, kalbi parçalamış, lafzı susturmuş ve belagati argolaştırmıştır. Yetki ve mevkiin döşeğinde bekâretini kaybedenler, tarihi tekmelemiş, uçurtmaları yırtmış ve hayalleri yere düşürmüştür. Netice itibariyle varlık yok olmaya yüz tutmuş ve anlamın manası, sadece felsefe sözlüklerinde değil, insanlığın lügatinde de, eksik kalmıştır.

Haklılar ile güçlüler arasındaki kavgada, sadece iki taraf olsa, yapılan mücadele bir nebze mertçe yürüyebilir. Lakin güçlüler tarafından önlerine atılan iki kemiğe tav olan yaltakçılar nedeniyle,  hakkın hâkimiyeti için çabalayanların elini kolu bağlanmaktadır. Zorbalar ve dalkavuklar ne vakit birbirlerinden haz etmeye başlamışlarsa, hilkatin masumiyeti ayaklar altına alınmış demektir. Küllerin toz duman olduğu çöplükler buluşma noktası ve yüzlere karaların çalındığı her teşebbüs, kutlu bir uğraş gibi algılanmıştır. Bakınız bugün uyuz itlerin mesabesinde bile olmayanlar, haline ve hakikatsizliğine bakmadan, güdük beyinlerine ve kavazan ruhlarına aldırmadan, veciz sözler konuşmakta, büyüleyici endamla yürümekte ve yosma karakterini müzekker bir yiğit gibi tanıtmaktadır. Dünyada güç sarhoşluğunun ve kötülüğün devam etmesinin en önemli sebebi, işte bu ortalık malı haline gelmiş, seciyyesizler yüzündendir. 

Dağdağalı dünya, nice karunları, ebu cehilleri, haçlıları ve kızıl komünistleri gördü. Savaşlara, baskınlara ve katliamlara şahit oldu. Nice kralların, paşaların ve kodamanların eziyetlerini yazdı. Bugünde aynı tıynete sahip olanlar, farklı maskeler altında benzer yöntemi icra etmektedir. Kimisi, demokrasi, kimisi insan hakları, kimisi din ve vicdan hürriyeti, kimisi özgürlük ve kimisi de adalet kavramlarıyla zulmüne devam etmektedir. Ailelerimiz, işyerlerimiz, kurumlarımız ve toplumumuzun her alanında, küçük veya büyük zorbalar ve zorbacıklar kol gezmektedir. İşte bu sebeple, etrafımızı saran nobranların egemenliklerine ses çıkarmamak, can damarlarımızı kesmek anlamına gelir. Bu mühim meselede, en önemli unsur ise cesarettir. Zira cesaret göstermeyenler, esarete mahkûm olurlar.

Haklı olmak zordur, yorulursun ve üzülürsün. Olayların başlangıç hali ve sonuçlanma şekli, hevesini kırar. Bilmenin yükü altında ezilirsin. Haklı olmak gibi bilmekte insanı heder eder. Bazen bilinçten, bazen de vebalden dolayı hayatının feri kesilir. Ancak bizim başka âlemlerde sınanması kabil olmayan umudumuz vardır. Sinelerinde sakladıkları gaybubet fenalıkların hesabının görüleceği âlemden bahsediyorum. İlahi adalettin terzisi kurulmadan ve ömrümüz ifna olmadan önce,  biz de açıkça ve cesurca çabalamak ve bu habis zümrenin önüne set olmak mecburiyetindeyiz. Zira Mecellede bir kaide vardır, ?Def-i mefâsid celb-i menâfi´den evlâdır.? Yani, kötü ve zararlı şeylerin giderilmesi, yararlı şeylerin elde edilmesinden daha önemlidir. Bir konuda yararla zarar çatıştığı takdirde, öncelikle zararın def edilmesi esas alınmalıdır.

Ezcümle, ?doğanın kanunları? diye başlayan safsatadan bahsetmiyorum, bilakis yerlerin ve göklerin sahibinin ahkâmını haykırıyorum. Bu hükümlere karşı yapılanları, görmezlikten gelerek kendi işimize bakamayız. Ya da telmihen bir şeyler yapıyor veya söylüyormuş gibi davranamayız. Evvela ortada var olan ve insanlık tabiatını kemiren haşeratı yok etmenin gayesini gütmeliyiz. Çünkü hakkın ve haklıların davası olan kemal-i intizam, bunu gerektirir. Bu yolda, ye´se düşülmesin ve unutulmasın ki, biz sadakatin ve gayretin içinde kalarak, en büyük zorbalara karşı, bir obadan yedi iklime hükmeden âli bir devlet çıkardık.

ÖNCEKİ YAZILARI
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?