GURBET, HASRET, AYRILIK  NE ÇARE...

Orhan Arslan
Orhan Arslan
GURBET, HASRET, AYRILIK  NE ÇARE...
03-12-2024

Gurbet, dost; iki kelime... İnsanları en çok yoran, üzen, canını acıtan iki kelime... Mecburen ayrılmak, dosttan, arkadaştan, akrabadan, sırdaştan... Gurbeti  en çok  bilen ve  yaşayan bir  şehrin insanlarıyız...

Bugün nüfusumuzun nerede  ise  beşte  dördü  gurbette yaşamaktadır. Evet  gerçek  bundan  ibarettir...
Gurbet, Duyguları hapseden, duyguları körelten... İnsanı acı ile pişiren ayrılık... Ne heybetli bir kelime imişsin... İnsan hayatında... Anlamak için, yaşamak lazım...
Boşuna, destanlara, türkülere, şarkılara; konu olmamışsın... Ey Ayrılık! Kimi zaman ölümden beter, diye  tanımını  yapmışlar ...
AYRILIK... İşte  o kadar...
O nedenle  gurbet türküleri, hasret türküleri  yorar bizi... Sevgiliye hasret türküleri yüreğimi sızlatır...
Zaten  kimi  ulu kişiler;  Bir Müslümanın Dünya  hayatını insanın   gurbeti yorumunu yapmışlardır...
En acısı bir  yakınınızı,  bir  dostunuzu  kaybetmeyin; tarif edilemeyen acıları  yaşarsınız... Ancak  yaşayan bilir...
Bu kelimeleri telaffuz  etmemin  sebebi, yakın zamanda gurbette iki canı  kaybettik... Biri Ailemizin büyüğü  Bursa'da yaşayan abim Bekir  Arslan  idi. Baba yarısı  derler ya... Evet Baba yarısını kaybettik...
İkİncisi  yıllar  önce yetmişli  yıllarda  başlayan dostluğumuzun devam  ettiği Said İnanır kardeşimiz idi. Allah  her  ikisinin de mekanını Cennet  eylesin...
Bu cenazeler  bana şunu hatırlattı. Ne kadar uzaklaştık, birbirimizden farkında mısınız? Ne kadar… Tüm dışımızda gelişen olaylar, nedeniyle; Aile birliğimizi, dirliğimizi kaybeder olduk. Özelde mutluluğun; güçlü ve dayanışmaya dayanan bir Aile birliğinden, geçtiğini unuttuk…
Hastanelerde yardıma muhtaç insanların, yardımlarına fedakarca koşan bireyleri fark edemedik… Aman, canım, sende; deyip geçiverdik… Bir  gün aynı durumları belki de, bizlerin yaşayacağı hiç aklımıza  gelmedi! Bugün evlerinde  yıllardır  bakıma muhtaç olan  insanları  ve  insanlara  yardımcı  olmaya  çalışan şahısların neler  çektiğini bilemedik. Sıkıntılarını anlayamadık...
Bu iki vefat eden abim ve  arkadaşım hastahane ile çok tanışık idiler. Senelerce  uğraştılar... Hastane  kapılarını yol etiler... Uzun zaman mekanları,  durakları oldu.
Sevgililer, sevgilisinin; bir yetimin başını okşamanın, değerini; dillerinden muhteşem şekilde ifade etmesinin; mana ve içeriğini kavrayamadık… Hasta  ziyaretinin  önemini  fark edemedik...

Oysa  kapıyı  gözleyen  onlarca  hastamız  olmasına  rağmen...
İŞTE O NEDENLE  YERİ  GELİNCE BU KAVRAMLARI HEP  NEMLİ  GÖZLERLE  ANAR  OLDUK...

CENAZELERDE  ŞUNU  GÖRDÜK...
AYRILIK ötesi  vefasızlık... İşte, asıl can acıtan, insana bir türlü yakıştıramadığımız  kelime... Ne yazık ki, gerçek... Kabullenmesek de gerçek... Vefasız insan, kuru ağaç gibidir... ONDAN HAYIR GELMEZ...
Vefa imanın temelidir.
Önce vefa sonra iman... Mesajının ne demek  istediğini anlayamadık.. Hani  bir  hastayı  ziyaret edecek,  hani  bir  cenazeye  katılacaktık...
İşte bu  gurbette  ölen  insanları  en güzel  tarif eden Yunus  Emre  şöyle  demiş;
Bir garip ölmüş diyeler,
Üç günden sonra duyalar.
Soğuk su ile yuyalar,
Şöyle garip bencileyin...
ALLAH mekanlarını  CENNET  eylesin... Tüm  geçmişlerimize  rahmet  olsun...

 

ÖNCEKİ YAZILARI
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?