Dünyada nereye baksanız, kan ve gözyaşı olmayan coğrafyayı az bulursunuz. Dünya devlerinin aç gözlülüğü çeşitli nedenlerle bu kargaşa ortamını körüklemektedir. İnsanlara, insanca yaşama imkanlarını sunmamaya adeta yemin etmiş gibidirler.
Gözü doymayan silah satan ülkeler bu işte başı çekmektedir. Dünya üzerindeki, Yer altı, yer üstü zenginlikler durmadan bu büyük denilen devletlerin iştahını kabartmaktadır.
Böylece oraları sömürmek adına her türlü girişimlere hazırdırlar. Bu arada Dünya kamuoyuna sunulan bazı insan hakları, sözleşmeleri ve bildirileri sadece göstermelik ilanlar olmaktan öteye geçemez.
Yani insan hakları sözleri bazı insanların, milletlerin egemenliğini, özgürlüğünü korumak için ortaya çıkarılmış girişimler olarak orta yerde durmaktadır. Dünyada yaşanan vahşet, soykırım, işgal, o insan hakları bildirimlerini ortaya koyan devletleri, kurumları, hiç ilgilendirmemektedir.
Son günlerde Suriye'de yaşanan olaylar, ortaya çıkarılan gerçekler insanın tüylerini diken, diken etmektedir. İnsan olanın bundan etkilenmemesi mümkün değildir. İnsan onuru ayaklar altına alınmıştır.
Bu konuda yıllar öncesinde merhum Cahit Zarifoğlu;'' Ben bu çağdan nefret ettim, etimle kemiğimle nefret ettim...'' Demişti.
Aynı konuda Üstad Sezai Karakoç;'' Geldik, çağı gördük ve ürperdik.'' Diye belirtmişti.
Bu merhum iki şairimiz, düşünce adamımız, son yaşanan Filistin ve Suriye olaylarını yaşasalardı, neler söylerlerdi. Kim bilir...
İnsan olmanın gereği onurlu olmaktır. Diğer canlı varlıklardan ayıran en önemli özelliktir. Medeniyetin oluşması ile birlikte; toplu yaşama geçilen anlardan itibaren; insanlık adına korunması gereken en önemli özelliktir. Konulan yasalar, uygulanmaya çalışılan sosyal hayat bağlantıları, açıkça insan onurunu korumak için çaba sarf etmişlerdir. Dünya üzerindeki savaşların bir çoğunun nedeni, yarar ilişkisi olmasına rağmen; onurunu korumak adına yapılan savaş sayısı da az değildir.
Sosyal Hayatın vazgeçilmezi olan insanlar arasındaki ilişkiler ağının temeli; insanca yaşamak, insanca hayatı devam ettirme mücadelesidir. Bu hem fiziki açıdan, insanın dış çevre saldırılarından korunması amaç edinmiştir. Hem de davranış ve hareketlerle etkilenen, iç yapısını da korumayı amaç edinmiştir.
İnsana yapılan fiziki bir saldırı nasıl bir suç ise; kendi iç yapısını yıpratan iftira, yalan söylemek, ihanet, vefasızlık gibi, davranışlar da bir suçtur. Sonuçta hedefi insandır ve amacı insanı yıpratmak tır. Çevresinde olan biten olaylardan etkilenmemesi düşünülemez. Kendisinin dışında, diğer insanlara yapılan zulüm, onurlu bir insanın en azından acıma ve merhamet duygularını harekete geçirir. Bu tür davranış da insan onurunun gereğidir. Öyle de olmalıdır...
İnsan onurunu korumaya çalışan tüm çalışmalar; bu amaç uğrunda insanların insanca yaşayacağı bir ortamın oluşmasını ana gaye edinmişlerdir. Bu amacı hayata geçiren Milletler; büyük medeniyetler kurmaya talip olmuşlardır. İnsanlık onurunu zedelemeden hayatı yaşanabilir hale getirenler başarılı olmuşlardır.
Zulmün hakim olmadığı coğrafyalarda, insanlar daha huzurlu bir ortama sahip olmaktadırlar. Böylece Zalim kavramı o topraklara uğramamış olmaktadır.
İşte son yıllarda Ülkemizin Dünyada barış ortamının oluşması için sarf ettiği gayret ortadadır. Rusya- Ukrayna savaşının sona ermesi için ortaya konan geyretler. Esir değişimleri, barış olması için yapılan toplantılar, bir gerçektir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ev sahipliğinde Ankara'da dün bir araya gelen Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud ve Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed, iki ülke arasında yaklaşık bir yıldır süren krizin çözümü için mutabakata vardı.
Etiyopya-Somali Ankara bildirisi: Ortak refah doğrultusunda kararlılıkla ilerleme konusunda mutabık kalındı
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Somali ve Etiyopya arasında yeni bir başlangıcın ilk adımını attık
Türkiye'nin arabuluculuğunda iki ülke liderinin vardığı anlaşmaya göre Somali'nin toprak bütünlüğü korunurken, Etiyopya'nın denizde erişim çabalarına da çözüm bulunmuş oldu.
Böylece Ülkemiz Dünya barışı açısından bir adım daha atmış olmaktadır. İnsan onuruna yakışır şekilde davranmaktadır.
Çünkü inancı gereği bunu yapmayı kendisine görev edinmiştir.
İnsan onurlu ise; bunları doğal olarak yapmalıdır. Kısacası, İslam öğretilerini ilke edinmiş kişi onurlu olmak zorundadır. Bu duyarlılık gereği; Dünyanın neresinde olursa olsun; zulüm, bizi rahatsız eder. Hele İslam adını taşıyan coğrafyalarda ise; bizi daha da çok rahatsız etmelidir. İmanımızın gereği budur. Fazla söze hacet yoktur...
Bu açıdan baktığımız zaman insanın insanca yaşaması ile; medeniyet kavramı içi içe oluşmuştur. Bunun tam tersi olan bir olayda; Eğer, Bir Millet her alanda ne kadar güçlü olursa olsun; zamanının en teknik imkanlarına da sahip olsa; insan onurunu, şerefini koruyacak hayati unsurları yaşanabilir bir hale getirmedi ise; o toplumda insanlar mutlu değildir. İnsanlık onurunun yaşanabilir hale getirilmemesinden dolayı sıkıntılıdır. İnsanlar huzurlu değildir. Güven ortamı ortadan kalkmıştır. Her alandaki insani davranışlar ayaklar altına alınmıştır. Böyle bir toplum, çoğu alanda ilerlemiş olsa bile; insani alanda gerilerde olan bir toplumdur.
Bu toplumdan huzursuzluklar eksik olmaz...
O halde, Dünya barışına katkı veren tüm taraflara selam olsun...