Hissi Cemre

Alper Duran
Alper Duran
Hissi Cemre
13-01-2021

Şairler uzun zamandır umutsuzluk kafiyeleri yazıyor? Haklılar? Tımarhaneye dönmüş beyinler, kâbus gibi hayatlar, kavga dolu toplum ve gözyaşı sarmalında inim inim inleyen dünya. Herkesin, batı tasavvuruyla bühtana kapılmış çileli bir hicret hasretinde teselli bulduğu tarih yaprakları. Bıkkınlığın zirve yaptığı bu düzensizlik içinde, yıldızlar bile eskisi kadar parlak değil. Son iki dünya savaşının yıkımları kadar, modern dünyanın tekâmül etmemiş vicdanına sığdırılan nice katliamlar. Müslüman coğrafyanın yamyamlarca canlı canlı yutulmasının yanı sıra; güçsüz olan diğer topluluklarında kölelik macerasına mecbur bırakıldıkları çağdaşlık safsatası. Her işi abesle iştigal şu büyücü dünyada nasıl hakikatin şiiri yazılsın? Şairler haklılar?

Ancak sihirlerin bozulduğu, ilacın etkisini yavaş yavaş kaybettiği dönemlerin arefesindeyiz. Ümitsizliğin imanla bertaraf edileceği, geçte olsa yeniden uyanış kıpırdanmalarının hissedildiği ve bu vesile ile yaraların iyileşeceği vakitlere yaklaşıyoruz. Bunu, bir pembe rüya içinde güneşlenen tatilcinin handanlığı ile değil, tarihsel medeniyetin hissiyatı ile ifade ediyorum. Sakın bu meseleleri, memleketin iktidar durumlarının iyiliği veya beceriksizliği üzerinden değerlendirmeyiniz. Çünkü geçmişimizde kurguladığımız medeniyet serüvenlerine bakıldığında, bazen güçlü bazen de zayıf yöneticiler gelmiş olsa da, milletimizin ilerlemesi belli düzlemde devam etmiştir. Elbette ki hakkaniyetli ve sağlam karakterli liderler ve ekipler, şuur ve idrak merhalesini hızlandırırlar. Fakat bir toplum uyanışa geçince, bir takım zahiri aksamalar o yürüyüşü belki yavaşlatabilir, ancak tamamen sonlandırmaz.

Milletimizin cüzzamlı ve hükümlü gibi yönetildiği, ilim ve teknik yerine ceberrutluğun moda edildiği, inanç, ahlak ve maziden bahsetmenin suç haline getirildiği o zorba dönemler tümüyle olmasa da, artık ortadan kalkmıştır. Geçmiş sıkıntılardan sızlanma ve başarılardan övünme yerine; ebedi zaferlerin stratejik planlamasının çırpınışları başlamıştır. Siyonizmin derin güçleri tarafından Müslüman toplumlara farklı meşguliyetler verilip, bir araya gelmelerini engelleyen sebepler gün yüzüne çıkmaya başlamıştır. Artık bütün İslam toplumlarında çığ gibi büyüyen ?neden bu dağınık haldeyiz? düşüncesi, yüksek sesle de ifade edilmeye başlamıştır.  Bununla birlikte bu uyanışa somut örnekler arayıp, hani nerede bu umut çiçekleri diye soranlara ifade edelim ki; bu süreç bir insanın ömründen fazla sürebilir ve sürmesi de tabiidir. Bu nedenle hissi cemremiz anne karnındadır ve doğumu yakındır. Gelişim sürecinin hızı, bütün müslümanların yapacağı katkıya göre şekillenecektir. Bu çocuğun ebeveyni de, vatanı da Türki´yedir.  Bu tasavvurun vücudundan fitne ve kardeş kavgaları ne kadar uzak tutulursa; o denli sağlam serpilip büyüyecektir. Fosilleşmiş avamlık, sembolik atılımlar ve saatlerin yanlış ayarlanması, maalesef ki, bu yürüyüşün hızını kesebilir. Lakin hız kesilse bile, kutlu yürüyüş ınkıtaya uğramayacaktır.

Sonra şairler;

yakında karlar terkedecek ülkemizi,

baharlar mucizeye çiçek açacak

hilal cennetten yükseldikçe

karınca yuvaları kuleleri hırpalayacak

tanınmış bir sesin heyulası sararken semaları

arz yere kapanacak örümcek ağlarıyla,  diye şiirler yazacak reca makamında? Mırıldanarak başlayan nutuklar, hatiplerin korkuyu infilak ettirdiği eşiklere yükselecektir. Yüreklerde kısık seslere bürünmüş haykırışlar, bu kaftan bize dar gelecek derken, uyuşukluk ve korkaklık gösterenler, mücevheri plastik kaplarda saklamış olacaktır.

İdeolojik bir enerji değildir naçiz tahassüsüm. Dünyalık bir beklentiye gebe kaldığım da yoktur.  Zaten ?dünyalık beklentilerim içimde semizlenmek istese de, hiçbir makama özgeçmiş ve hiçbir ihaleye teklif sunmayacağım?a dair ilan edilmiş bir yeminim var. Bütün yolların ve adımların tehlikeden arındığı ve ismet vakitlerine ayarlandığına dair bir iddiamız da yoktur. Belki de en büyük imtihan bundan sonra başlayacaktır. Zira dava ehli, her an zorlu bir sınav içindedir. Rahat nefeslerin nadasa kaldığı yeni bir Nuh (as) süreci de olabilir. Ancak siyonizmin ölümünün bu doğuşla mümkün olacağı hakikati, herkesi diri tutacaktır. Fedakârlık hikâyelere konu olan bir haslet değil, fevkalade bir adet haline gelecektir. Meşrep kavgalarının dinecek, sadakat güçlenecek ve bu semtte tanımı olmayan muhtevaların hepsi, sokak süpürgesiyle lağımlara süpürülecektir.

Mustağriplerden ve müsteşriklerden dinlediğimiz Marx´ın kapital besteleri, Hegel´in mantık şarkıları, Saint Simon ya da Auguste Comte´nin pozitivizm rüzgârları, Durkheim´in intihar sicimleri, Konfüçyüs´ün ahlak nazariyesi, jöntürklerin ayağı yere basmayan (belli bir kısmı istisna olmak kaydıyla) taklitçi hayalleri, milletimizi asırlarca yücelten değerleri bir kenara itip sadece kavmiyetçi ruhla ortaya çıkan Türkçülük tasavvuru ve bizzat islamın hakikati yerine bir ideolojik bakış açısıyla kurgulanan Panislamizm hülyaları, milletimizin selameti için sınıfta kalmıştır.  Bu fikirlerin ve ideolojilerin fayda sağlamadığını hep birlikte yaşadık ve gördük. Zira ecdadımız, mağara kültüründe kendini arayan meczupların fikirlerinden uzakta; bidatlerden arındırılmış bir İslam, töremiz ve geleneklerimizin ahkâmıyla yücelmiş ilay-ı kelimatullah anlayışını hâkim kılmıştır. İşte bugün Müslüman toplumunda bulunan ufku geniş kardeşlerimiz, hakikatin farkına varıp, her yerde yeniden dirilişin teşhisini terennüm etmektedir. İslam dünyasına bu bilinci veren ise Türkiye´dir. İster İslam ülkelerini isterse gayr-i Müslim ülkelerini tahlil ettiğinizde, dünyadaki bu zulüm tahakkümünden kurtulmanın fikri çareleri aranırken; mücadeleye liderlik yapacak millet ve ülkeler sorusu akıllara gelince, bütün gözler Anadolu´ya dönmektedir. Farklı münazara ve mülahazalar olmakla birlikte; ekseriyetle bu dirilişin temeli ve çimentosu Türkiye olarak görülmektedir.

Şimdi böylesine kardelenlerin her tarafta açtığı bir durumda, hissiyatımızın köpürmesi bir duygu coşkunluğu değil; bilakis tarihi yükümlülüğün doğum sancısıdır. Duam ve temennim odur ki, bu sürecin yüzyıla ulaşmadan daha kısa sürede vücut bulmasıdır. İnsanlığın selameti için rabbimizin yeniden bu nimeti daha önce de layık gördüğü bu topluma bahşetmesidir. Zira milletimiz yeniden Huda´nın emri doğrultusunda adalet ve cihat anlayışının etrafında toplanmaya başlamıştır. Özellikle gençlerimizin sığ bir bakış açısına teslim olup, hâlihazırdaki duruma göre amel etmeleri ve bir sonuca varmaya çalışmaları eksik olacaktır. Nizam-ı âlemin hükmünün sağlanması, uzun süreli bir çalışmanın meyvesidir. Nasıl ki, canlıların anne karnından dünyaya gelmeleri ve belli bir olgunluğa kavuşmaları için safhalar gerekliyse, işte yeni bir dünya kurgusu içinde belli merhaleler gereklidir.

Azim ve sabır yoldaşımız olduğu müddetçe, bu kutlu son gelecektir inşallah. Yeter ki biz bu kıpırdanmayı hissedip fikri konuma taşıyalım.

ÖNCEKİ YAZILARI
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?