İçimizdekilerin Anatomisi

Alper Duran
Alper Duran
İçimizdekilerin Anatomisi
09-02-2021

?Kıskılandıkça itler, içime doğru havlıyor.? Bir şiirime, bu satırla başlamıştım. İçimden kastım, Türklük ve Müslümanlığın kutlu otağıdır. Görebilenler için, tarih bize iki hususu, tüm sarihliğiyle ortaya koymuştur. Birincisi tökezlediğimiz vakit, ikincisi ise şahlandığımız zamandır. Her iki durumda da, saldırıya maruz kalmışızdır.  Filvâki, milli seciyemizin hadım edilmesi maksadıyla, dâhilden ve hariçten türlü tertibatlar kurulmuştur. Batı/l cephesinde değişen bir şey yoktur, zira bugün de, aynısı yapılmaktadır. Dikkatle bakınız ki, son iki asırdır bu topraklarda birileri tarafından, fasılasız bir şekilde özgürlük naraları atılmaktadır. Esasen bu anırmaların altında, Türklüğümüze ve Müslümanlığımıza kasıt ve garez yatmaktadır.

Türk-İslam tarihi, nice badireler atlatmış ve mazi köprüsünün altından çok sular geçmiştir. Ceddimizin yegâne mefkûresi, kardeşlik medeniyetini tesis etmek olmuştur. Buna yönelik adımlar atılmış ve defalarca tuzaklara düşülmesine rağmen yine de, fedakârlıktan vazgeçilmemiştir. ?Dün dünde kaldı cancağızım, bugün yeni şeyler söylemek lazım? diyerek çoğu kez sil baştan başlamayı teklif etmiştir. Zaten birlik ve beraberliğin temeli de budur. Eski defterleri karıştırmakla bir yere varılamaz. Yekvücut olunamaz. Ama gel gör ki, kazın ayağı öyle değil. İçimizdeki sinsi ve hıyanet güruhu, tökezlediğimizi ya da yeniden intibah ettiğimizi gördüğü an, dünü dünde bırakmayıp, kin gütmeye ve her türlü alçaklıkla saldırmaya devam etmektedir. Gözümüzün önünde ayrılıkçı icraatlara tevessül edilmekte ve doğal bir tepki gösterdiğimizde ise, hürriyet ve müsavat sloganlarıyla ?ötekileştirme? edebiyatı yapılmaktadır. Modern dünyanın başrol oyuncuları ise, piyonlarının borazanlığına soyunmaktadır. İyi bilinmelidir ki, modern dünya düzenini kurarken kat´i surette, İslam´ın ve Türklüğün hiçbir değerini dikkate almamıştır. Bilakis ne kadar muhalif amil varsa, ona sarılmış ve kurgusunu bunun üzerine inşa etmiştir. Binaenaleyh geçmişi, bugünü ve yarını doğru bir şekilde değerlendirebilmek için, sebep-sonuç ilişkisinin künhüne yeterince vakıf olmak gerekir.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, tarihinden tevarüs eden potansiyeline yaraşır bir şekilde yol almanın sancılarını çekmektedir. Eksiğiyle gediğiyle bazı mevzular daha münasip bir hal almış ve vatanperver gençlerimiz bu şeraiti yükseltmek için, fikirden eylem aşamasına geçmiştir. Ancak bir takım zavallılar, bu memleketin ekmeğini yediği halde, kutlu yürüyüşümüze zeval getirecek arızalar çıkarmaktadır. Atalarımızın dediği gibi ?ağacın kurdu içinde olur.? Bu aziz milletin kurdu da, maatteessüf içindedir. Dışarıdakiler ise, balta ellerinde hazır bir şekilde bizi devirmek için beklemektedir. Lakin Ömer Seyfettin´in topuz hikâyesinde belirttiği üzere, gerektiğinde bu milletin bir elçisi, koca Eflak prensini bir topuzla yere serer ve ülkeyi zaptı altına alır. Zaten bu özelliğimizin bilinmesinden ötürü, zaman zaman kaynaşmalar ve tepişmeler baş göstermektedir. Yeniden neşvü nema edişimizin nişanelerini karartmak üzere, bu topraklarda yetişmesi kabil olmayan tohumlar ekilmektedir. Bazıları gaflete düşüp bu zokayı yutmakta, bazıları ise sütünün hükmünü işlemektedir. Kişi ne ederse kendine eder. Ya Nuh´un (as) oğlu gibi asi olup sularda boğulmayı tercih edecek, ya da Hz. İbrahim´in oğlu İsmail (as) gibi teslimiyetle başlayan özgürlüğün şahikasına ulaşacaktır. Çünkü bugünkü neslin önünde yeterince örnek, yeterince timsal ve doğruyu görmeleri için yeterince tavsiye ve tecrübe durmaktadır. Şanlı Peygamberimizin, Taif halkına istinaden söylediği ?bilmiyorlar? ifadesi, bugünkü zavallı, hafifmeşrep ve haysiyet yoksunu kesim için geçerli değildir. Çünkü bunlar biliyorlar, hem de ziyadesiyle.

Dilimize pelesenk edilen bir demokrasi hoşgörülüğü ile duruşumuzun omurgasızlaştırıldığının farkına varmalıyız. Eskiler; ?eşekten at, ciğerden et olmaz? demişlerdir. Filhakika ne de güzel ifade etmişlerdir. Haliyle her fırsatta zehrini zerk etmeyi bekleyen bu yılanlara, derisi yumuşak diye el sunmanın bir manası yoktur. Dün büyük bir dünya devleti olma yolunda cehd ederken, önümüze barikatlar kurmak maksadıyla, Celali ve Şahkulu isyanlarını çıkaranlar ile Birinci Cihan Harbi´nden sonra Pontus Rum Cemiyeti, Hınçak Cemiyeti, Makabi Cemiyeti, İngiliz Muhibleri Cemiyeti, Kürt Teali Cemiyeti ve daha nice zararlı oluşumları destekleyenlerin artıkları, bugün inançsızlığıyla ezanımızı ıslıklamakta, vatansızlığıyla bayrağımızı indirmeye yeltenmekte, izansızlığıyla Kâbe´nin resimlerini çiğnemekte ve küstahlığı ile Şanlı Peygamberimize dil uzatmaktadır. Aynı oyunu farklı maskeler altında tertipleyerek, Pasinlerin, Niğbolu´nun, Çaldıran´ın ve İstiklal Harbi´nin acısını çıkarma peşindedir. Lakin unutulmasın ki, ?köpekler istedi diye, atlar ölmez? ve ?çakallar istemiyor diye de, kurtlar avlanmaktan vazgeçmez.? Haliyle bu milletin milli ve manevi değerlerini yıkıcı, tahkir ve tezyif edici hiçbir hareket, kabul edilemez. Zıvanadan çıkmayı kendilerine şiar edilenlere karşı da,  kelâm-ı kibarla mukabele edilmesi beklenemez.

Birde bunlar yetmiyormuş gibi, Türkiye´de garip bir siyasi kesim oluşmaya başladı. Ne kadar zararlı faaliyet varsa, orada peyda olmaktadır. Ziyan nümayişlerini desteklemeyi, büyük bir hizmet gibi görmektedir. Şirazesini dağıtmış ve tarifsiz bir gafletin sözcülüğünü yapmaktadır. Gerçi bu anlayış ittihat ve terakkiden beri devam etmektedir. Çünkü aralarında dede-torun ve güçlü zihniyet ilişkisi bulunmaktadır. Atalarımız bu kişiler için harikulade bir tespitte bulunmuştur; ?şeytanla kabak ekenin, kabak başına patlar? ve dahi ?rüzgâr eken, fırtına biçer.? Kaderin izdüşümü başka türlü icra eder ve bu sebeple boşa kürek çekiyorlar. Hukuki ve ahlaki olmayan bu tip ucuz tahriklerle bir netice elde edilmesi, kabil değildir. Esen rüzgâra göre yön belirleyen ve kırk kıbleye namaza duranların akıbeti, kötü bir aldanıştır.

Velhâsıl, milletimizin çözülmesi gereken sorunları ve memleketimizin terakki etmesi iktiza eden meseleleri vardır. Gençlerin, ilmin ve istikbalin öncüleri olması gerekirken, tahriklere kapılıp iblisin fısıltılarının yazıldığı pankartları taşıyan militanlara dönüşmesi, bizleri ziyadesiyle üzmektedir. Varsa bir haksızlık, kendilerine yakışacak bir vasıfla bunu dillendirmeleri icap eder. Çünkü fertlerin insanlığı, temayüz ettirdikleri üslubu nispetindedir. Konuştuğun, savunduğun ve yaşadığın ölçüler ile insanlığın eşdeğerdir. Bu vesile ile kâmil bir şahsiyetin mühim meseleler karşısında nasıl davranılması gerektiğini, Şeyh Edebali şöyle ifade etmiştir;

?İlim bil, irfan bil, söz bil.

İkram bil, kural bil, doyum bil.

Usûl bil, âdâb bil, sınır bil??

Vesselam?

ÖNCEKİ YAZILARI
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?