İnan Dost

Alper Duran
Alper Duran
İnan Dost
13-02-2020

İttihad-ı İslam davası, hakkın müdavimlerinin kalplerinde yeşerecek, muarriflerin fikrinde yücelecek ve yiğitlerin cesaretinde vücut bulacaktır.  Sakın siz âlî davaların ikbalini günlük maarif müfredatına, iktisadi rakamlara, teknik adımlara, sosyal mülahazalara ve gazete manşetlerine aldanarak yorumlamaya kalkmayın. Aktüel veriler, dağdağalı dünyaperestlerin önemsedikleri muvakkatlıktır. Şu dar-ı faniden daha beyhude mevzularla, şerefli bir kavgayı ötelemek ve umut çiçeklerini görmezden gelmek, kemal-i intizam ehline yakışmaz. Bu nedenle tesanüd ettiğimiz hakikatler ne ise, değerimiz onun üzerinden hesaplanacaktır.

Kadir-i mutlakın inayetini beklemek, horul horul uyumak anlamına gelmez. Biliriz ki, ninniler eşliğinde mayışanlar, rüyalarında bahadırlık emaresi göremez. Tembelliği semtimizden def ettikten sonra, sırr-ı kadere teslim olmak lazım gelir. Malumdur ki, hemen hemen bütün misyonlar, tembellik ve inançsızlık yüzünden ifna olmuştur. Yürekleri ve sözlerinde kabalık ve hırçınlık taşıyanların ahvali, örs ve çekiç arasına sıkışmış kör tırpana benzer. İnancın kudretini nice peygamber kıssaları ve milletimizin şanlı tarihi bize defalarca göstermiştir. Bu sebepledir ki, beynelmilel eller tarafından geleceğimize biçilen kıyafetlerin renk uyumu, genişliği yahut darlığı gibi evcilik oyunlarıyla meşgul olmayı bırakıp, vaziperverlerin ziyasıyla aydınlanacak bir yola girilmelidir. Vazifeperver şahsiyetler, secde ahlakından zirveye rabıta kurup, akbabalarla mücadele edecek ebabillerin her kanat çırpınışı için, gözleriyle fezaya çınar tohumları serper. Zira atalarımız şöyle demiştir; ?insan ikrarından, hayvan yularından tutulur.?

Şu harp meydanına dönmüş devasa meşgaleler yüzünden, iblis bütün beşerin aklına sürekli geçim kaygısı okları göndermektedir. Nefis, korkunun dehşetine kapıldığı gün, kendini hükmü verilmiş idam suçlusu gibi hisseder. Darağacı kâbusları, biçare gelecek ve dipsizlik keşmekeşinde akıl tutulmasına yakalanır. Hâlbuki biz umutsuzluğu, zindandan saraya vezir olan Yusuf aleyhisselamın aynaları çaresiz bıraktığı, o nurani sîmâsında yenmiştik. Sonra her şeyin kaskatı kesildiği, çocukların diri diri gömüldüğü ve zulüm çığlıkları arş-ı alaya yükselirken; nur-u muhammedin dünyayı teşriflerinde, Kisra saraylarının sütunları ayaklarımız altına devrilirken... Sonra aziz komutan Sultan Alpaslan´ın maddi olarak daha güçlü ve daha büyük Bizans ordusuna, Cenab-ı hakkın ihsanıyla kartal gibi pençeleri indirirken? Sonra dünyanın temiz nefesi Kudüs´ün, haçlı mızrakları altında inim inim inlediği ve medet çağrıları yankılandığında şanlı sultan Selahaddin Eyyubi´nin Hızır gibi yetişip adaleti tüm ağızlarda vird ettirirken... Defalarca denenmesine rağmen, bir türlü düşmeyen Kostantiniyye´nin Sultan Fatihin dehasıyla, dünyanın kalbi ve incisi haline gelen İstanbul´u feth ederken... Ülfet, muhabbet ve medeniyet timsali Osmanlının zayıflamasıyla birlikte; uzun yıllar mahrumiyet, şekavet, kavga, fitne, nifak ve dehşete kapılan kalplerimizin ve topraklarımızın istilasını, tüm olumsuzluklara rağmen, iman gücü ve vatan aşkıyla yaptığımız istiklal harbiyle denize dökerken umutsuzluk zehrini mağlup etmiştik. Şimdi bu saydıklarımız ile kalem ve defterlerin aciz kaldığı nice vakıalar, hakikatli bir şekilde ve umudumuza merhem olmak üzere; şanlı mazimizde yer almaktadır. Buna rağmen kışın fırtınası yüzünden meyve ağaçlarının baharda açmayacağını zikretmek, bize tuzak kurup kuyuya atanların delillerini karartmaktan başka bir işe yaramayacaktır.

Cenab-ı hakkın ikramı tecelli edecek ve bütün hesaplar yeniden tahrir edilecektir. Yaz gelecek ve kırlar karakışın meşakkatini üzerinden atacaktır. Her şeyi istatistik ve matematik bilgileriyle açıklamak, dünyanın yarısını yok saymak anlamına gelir. Nimet-i ilahiyyenin zuhur etmesi, tılsımı çözecek ahlak ve fikirlerin tomurcuklanması için, ejderhanın ateş saçan yedi başıyla mücadeleyi göze almak gerekecektir.

Bugün hâkim güçler tarihi kendi ehemlerine göre çağ çağ ayırmış, coğrafyayı mevkilerine göre konumlandırmış, fikri kurumsallığı kendi bilginleri üzerinden kurgulamış ve ilmi terakkiyi yine kendi mülahazalarına göre tertip etmiştir. Öyle bir haldeyiz ki, kendimizi bile değerlendirirken, bu hâkim güçlerin kıyaslarıyla ölçmekteyiz. Bütün ırmaklarımızın, bunların denizine doğru akışına itiraz edecek yeni bir medeniyet anlayışına ihtiyaç vardır. Bunun içinde, varlığımıza mukayyet olacak bir yol ve bizi yeniden inkişaf ettirecek dirlik ve dirilik lazımdır. Memalik-i İslamın üzerinden eksik olmayan kasırga hortumları, ortalığı toz duman ettiğini ve emperyalizm yılanının zehriyle kıvrandığını görmezden geldiğimiz yoktur. Bu manzara karşısında İslam birliğinden bahsetmenin ütopya olduğuna kanaat getirenlere de şahitlik etmekteyiz. Lakin unutulmasın ki, ?kul sıkışmayınca hızır yetişmez?. Hikmet ve intizamın hazineleri, sürur yolcularıyla kesiştiğinde; Roma´da dehşetli zelzele başlayacak ve tüm dünyayı sarsacaktır. Ehl-i dalalet fikirsel ve eylemsel kargaşayla boğulurken, hilalin önünden kara bulutlar ve puslar çekilecektir. Hikmet-i ilahiyyenin kardeşlik ziyası, tüm vilayetleri lema lema ışıtacaktır. Kudüs üzerine çöken süfli çığlıklar, ulvi selamlara dönüşürken; cehennem zebanileri kaskatı kesilecektir. Yeter ki, her birimiz hususi dünyamızı kaplayan mecazi aşkı, hakiki aşka tekamül ettirelim. Yeter ki, şu hadsiz küreye sarılmamız neticesinde hissettiğimiz elemin farkına varalım. Sanat ve tezyin sahibinin ihsanına yönelelim. Elimizden gelen mücadeleyi helal dairede yapıp, medar-ı maişetimizi, Rezzak-ı zülcelalin himmetine bırakalım. Yeter ki, fani mevkilerin ihtirasından kurtulup, çoban yıldızı doğduğunda haşmetli kumandanı ordusunda yer alacak fikri ve zihni talimi yapalım. İşte ondan sonra şairin dediği gibi;

İnan dost,

Âlemi kurtaracak gücüne inan,

Galip gelecek kavgana inan,

Kardelen çiçekleri her yanda açmış,

Özgürlük zulümleri yenecek inan?

ÖNCEKİ YAZILARI
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?