İslamın Müslümanları

Alper Duran
Alper Duran
İslamın Müslümanları
18-03-2020

Bilge dedem derdi ki; ?evladım bir annenin çocuklarına karşı görevini tam olarak yerine getirememesi, anneliğin kutsallığına gölge düşürmez. Dün olduğu gibi, bugün ve yarın da vasatın altında anneler olacaktır, lakin bunların hiçbiri anneliğin yüceliği ve mukaddesliğini ilga etmeyecektir?. Bu tavsiye, tamda İslamla Müslüman arasındaki tartışmalı bağın ve bağlantının cevâbî hükmündedir. Pek azı iyi niyetli olmak üzere; birçok kimse dinimizi fesat etmek maksadıyla, bir takım müslümanların işledikleri, cürümleri islamın bir eksikliği gibi gösterme gayretine girişmektedir. Hâlbuki bir sistemin mevcut yapısına muhalif bir işlem, o sistemin noksanlığına delalet etmez. Bilakis uygulayıcının eksikliğini gösterir. Bu nedenle bizatihi Yüce Mevlamız tarafından, bütün çağlara cevap verecek mahiyette ve mükemmel bir şekilde tasarlanmış olan İslam dini, biz müslümanların âcizliği ve bîçâreliği yüzünden tartışmaya konu edilemez.

İslam, ne bir senaryo, ne de sahnelere kurban edilecek bir tiyatrodur. Sonsuz umman içinde bediiyatla süslenmiş harikulade bir sanat eseri ve ruhlara dokunan hissiyatlı bir şiirdir. Bunu, duygusal bir aidiyetin zaruretiyle değil, İslamın temel ahkâmı olan Kur´an ve sünnetin insana ve diğer mevcudata verdiği değerin akılla fehmedilebilmesine dayanarak ifade ediyorum. Aynı zamanda her bir kaidesinin insanın tahayyülünü sınıfta bırakacak incelik ve estetik bir düşünceyle örülmüş olmasına güvenerek söylüyorum. Hep dimdik kalan ve ınkıtaya uğramayan mer´i kurallarının, pörsümüş dünyanın meçhuliyetine mağlup olmayışını müşahede ederek tekrarlıyorum ki, misyonerlerin, nadanların ve münkirlerin muharebe meydanlarını aratmayan nazariyesi, Cenab-ı hakkın nurunu tamamlamasına mani olamayacaktır. Bugün hatalı müminler üzerinden, dinimizin tahakküm edilip tuzağa düşürülmesi, katolik büyücülerin sihirlerinden başka bir şey değildir. Bu çıkmaz içinde bocalayan müslümanların tavırlarını kollayanlar, fırsattan istifade hemen saldırıya geçmektedir. ?Dinime dahleden, bari Müslüman olsa? sözü dairesinde, Malcom x´in (Malik el-Şahbaz) dediği gibi; ?İslam´a sövmekten başka fikri olmayanlar, fikrin değil İslam´a sövmenin hürriyetini istiyor?. Ancak unutulmasın ki, Musa´nın (as) asâsı, büyücülerin yılanlarını yutmaya muvaffak olmuştur.

Müslümanlar, tarihte birçok hata işledikleri gibi, bugün ve bundan sonra da insan olmaları gereği çeşitli yanlışlığa düşmeleri muhtemeldir. Ancak bu ihtimale, ne denli az muhatap olunursa, dinimizi de o nispette temsil etmiş oluruz. Zira Müslüman İslamın öznesidir. Yaptığı ve yapmadığı her iş ile söylediği ve söylemediği her söz, İslama tesanüt edilmektedir. Her ne kadar suçun şahsiliği ilkesi olsa bile, kimsenin bu anlayışa saygı duyduğu yoktur. Çünkü genelde yapılan iyi işler şahsa, yanlışlıklar ise misyona yüklenir. Haliyle biz, islamın yaşayan numunesiyiz. Bu nedenle hayatımızı dinin umdeleri dairesinde tertip etmemiz icap eder. Lakin gel gör ki, İslamın emirlerini yasak, yasaklarını da emir gibi telakki ediyoruz. Dinimiz bize her anda ve alanda adaletli olmamızı emrederken, nerdeyse her gün gayr-ı adil işlerin batağında boğuşuyoruz. İslam bize faizden uzak durun ve ticaret ahlakını kuşanın derken, nerdeyse faizsiz bir ticari adım atmıyoruz. Dinimiz sevgi, merhamet ve dayanışmadan bahsederken, biz ömrümüzü fitne ve dedikodu yumağına kurban ediyoruz. İslam akletmeyi, fikretmeyi ve ilim ehli olmayı tavsiye ederken, biz çürümüş teolojik tasavvurlara ve ham kaba softaların nodullarıyla yön bulmaya çalışıyoruz. Ancak konu lafa gelince de, mangalda kül bırakmıyoruz. Hâlbuki gerçek bir düzen, sadece kelamla yürütülemez. Çünkü İslam, hamasi sözle değil, ameli icraatla yaşanır. Böylesi durumlarda Süleyman Çelebi´nin ?Tahsîl-i kemâlât, kem âlât ile olmaz?sözü gelir hep aklıma. Zira insanımız dini kaidelerine hangi mikyasta değer verirse, o ölçüde kıymet bulacaktır.

Söz ve davranışlarına dikkat etmeleri gereken müslümanların, siyasal ve sosyal durumları, maarif ve kültürel edinimleri ile dinlerini öğrenme ve yaşayabilme özgürlüklerine de göz atmakta fayda var. Çünkü insan tabiatının oluşmasında, içinde bulunduğu şeraitin önemli bir rolü vardır. Bu nedenle dünyada ki bütün Müslümanlara bakıldığında, İslami bir devlet sistematiği, eğitim anlayışı, kültür birikimi, ticari kurallar, medya tahakkümü, küresel algılar ve toplumun hayat tarzı açısından, hemen her hususun aleyhte olduğu görülecektir. Bunca olumsuzluk içinde müminlerin kâmil bir duruş sergileyebilmesi de, maalesef zorlaşmaktadır. Bunu da bir bahane olarak değil, olayların doğru bir şekilde tetkiki ve yaşanabilir bir nizamın teşekkülü için ifade ediyorum. Siyonizm ve ırkçı emperyalizm, İslam dünyasının bu dağılmışlığını sürekli körüklese de, ?hak geldi, batıl zail oldu? anlayışı çerçevesinde cem olduğumuz vakit, bütün hastalıklarımız şifa bulacaktır.

Bu itibarla, kaidelere uymayan bir şoförün suçunu araca ve trafik kurallarına yüklemek ne denli yanlış ise, İslamın emirlerine aykırı hareket edenlerin hatasının da, bizatihi dinimize isnat edilmesi, aynı nispette yanlıştır. Ancak bizimde, insanları bu düşünceye sevk edecek her türlü tutumdan beri durmamız ve müslümanca yaşayacağımız yeni bir dünyanın inşası için hep birlikte gayret etmemiz gerekir. Aksi halde her bahane üzerinden leş kuşları gibi saldırılar devam edecektir. Biz hem kendi vebalimizi hem de bütün Müslümanların ve Allah´ın tertemiz dini olan islamın vebalini taşıdığımızın farkına vardığımızda; üzerimize atılan salyaları temizlemiş olacağız. Hâsılı kurtuluşumuz, şu mühim sorunun hangi safında yer aldığımıza göre şekillenecektir: Hakikatle örülmüş islamın kavi müslümanları mı olacağız, yoksa beyhude zamanların müslümancıkları mı?

ÖNCEKİ YAZILARI
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?