Kapitalizm, israf ekonomisine dayanır.
İslam infak ekonomisine.
İlkinde çılgınca tüketim, diğerinde ihtiyacın kadar harcamak vardır.
Onun içindir ki;
Mesela tatil köylerinde, kaplıca ve otellerde, küvetler ve havuzlar zevke göre akşama kadar dolup boşalırken, bir mümin dereden bile abdest alsa kolunu ancak üç sefer yıkayabilir. Dördüncüsü beşincisi mekruh daha fazlası ise içtihaden haramdır.
Gönüllere İslam hakim iken, her adıma bir sebil yaptıran, hayırda yarışan ve yarıştıran, kurdu kuşu bile kollayıp çatılara kuş evleri konduran, dağlara yiyecek bırakan... Bir cemiyet iken, şimdi parası olmayanın bir adım atamadığı, bir yudum su içmediği bir yığın haline geldik.
Sokak hayvanlarını... İstismar edenler dışında zaten düşünen yok.
Bir, bir buçuk asırdır İslam ile kavga ede ede geldik ve nihayet duvara dayandık.
Temiz ülkemiz, israfın getirdiği tüketim çılgınlığıyla hızla kirlendi.
Su kaynakları azaldı ve yoruldu.
Bin yılık göller, dereler kurudu...
Tüketim hırsı sadece çevreyi de kirletmedi.
Ev ekonomilerini de darmadağın etti.
50 bin alan 50 bin ile geçinemiyor, 100 bin alan 100 bin ile…
Maddi geçimsizlik, şiddetli geçimsizliklere dönüştü ve boşanma sayısı evlenen sayısını çoktan katladı.
Geriye sadece kuruyan dereler, kirlenen şehirler değil, kırılan gönüller ve şaşkın nesiller kaldı.
Diyor ya şair;
"Oluklar çift. Birinden nur akar birinden kir."
Yol ayrımındayız dostlar...
Hiç değilse bundan sonrası için Nur'u seçelim... Diyeceğim ama
Ekseriyetle kimsenin ne mecali, var ne de isteği...