Köhne Aydınlar

Alper Duran
Alper Duran
Köhne Aydınlar
25-04-2019

Bu yazı, koca bir mazinin yamyamlar tarafından nasıl yok edildiğinin bir buçuk asırlık manzarasını anlatmaktadır? Yazık, lakin hakikat?

Son bir buçuk asırda bu topraklarda türeyen bir tiplemedir Türk aydını(!) dedikleri. Bunların atası jöntürklerdir. Devletin imkânları ile Avrupa´ya ilim tahsili için gönderilen, lakin hemen hepsi siyasetçi kisvesi altında ülkeye dönüp Anadolu´nun değerlerinin basit ve gerici olduğunu iddia eden hakikate kör, batılın papağanlığını yapan zavallılar sürüsü. Beyinlerinde batı bezirgânlarının at koşturduğu, ruhlarında bir şeytani büyüklenme ve sözlerinde aşksız, kuru ve yavan lakırdı. Yeni bir hakikati ortaya çıkarma gayesiyle değil; var olanı yıkma, orijinallikten uzak, kötü bir taklitçiliği Türk milletine yamama derdi ile mecmualar neşretmek, şiirler kaleme almak ve nutuklar atmak. Bu aydınlar(!) güruhunu Cumhuriyet öncesi ve sonrası diye de ikiye ayırmak doğru olacaktır.

Cumhuriyet öncesi aydın tiplemeleri ekseriyetle Avrupa´dan gördükleri ve duydukları üzerine bina ettikleri bir anlayış ile hareket ettiler. Lüzumundan fazla üst perdeden caka satarak bir düzen oluşturmanın ardına yöneldiler. Batının hakikatte ruhsuz, maddiyatta şatafatlı pazarının Osmanlı´da en büyük savunucuları oldular. Heyecanını kaybetmiş bir topluma yeniden aşkla ve şevkle reçeteler hazırlamak yerine padişaha zalim, milliyetperverliğe gerici ve bağımsızlığa lüzumsuzluk dediler. Padişah bizim, Osmanlı´da batının kuklası ve himayesinde olursa ancak kurtulma şansı olabilir anlayışı içinde hastalıklı kalp ve sığ burjuva endamlarını sürdürdüler. Şiirleri, yazıları ve fikirleri Anadolu irfanlığı ile zıt bir merhalede ilerledi. Devletlerini ilmen ve fennen ilerletmek yerine pireyi deve yapma konusunda polemik ürettiler. Osmanlı milleti her gün bir şafak beklerken sözüm ona aydınlarımız, gök gürültüsü oldular, kar, tipi ve boran olup memleketin üzerine yağdılar. Kötü batının süfli taklitçileri olarak ekonomik, siyasi ve sosyal bir kalkınma dosyalarını devletin ve milletin huzuruna arz etmek yerine her şeyi tenkit ve karalama yöntemiyle bir yol tuttular. 

Kimisi kılıçla, kimisi hikâye ile kimisi de şiirle isyan etti. Aynen Yunanlılar gibi, Sırplar gibi ve Rumlar gibi onlarda isyan etme yolunu tercih ettiler. Toparlanması gereken ne varsa daha da dağıtmak üzere gayret ettiler. Bunun en önemli sebebi İslamla yoğrulmuş Türklerin devletinden ve onun kutsallarından farklı bir fikriyata saplanmış olmalarındandır. İnsan kendi düşünce dünyasını terk edip başka kucaklarda mutluluk aramaya başlarsa sapıtır ve felakete sürüklenir. Sonra içinde bulunduğu ahvalin o yoz halini görmek yerine onu insanlığa bir kurtuluş olarak sunma gafletine düşer ki, Osmanlının son dönemlerinde türeyen aydınların maalesef ki durumları tam da buna paralellik göstermektedir. Üzülerek ifade edelim ki, Osmanlının son dönemlerinde hakiki münevver yetişmeyince batı hayranı aydınlar, teslimiyetçi bir ruh, cılız bir cesaret, idealsiz bir ufuk ve miskin bir kararlılıkla içi boş haykırışlar sergilediler. Meydanın boş olması işlerine geliyordu ve başkalarının ambarına tahıl taşıdıklarının farkına varmadan günah defterleri kabarıyordu.  Bu kadar ileri gitmemin sebebi şu sualimde gizlidir. Şayet bu yazdıklarım haksız ise Osmanlının son döneminde yüzünü Avrupa´ya çevirmiş ve ilhamını orada almış kişiler bu millete ne kattı, yaşadıkları dönemi hangi metotla ıslah ettiler veya devletlerini terakki ettirecek hangi adımı attılar? Bu sualler karşısında aldıkları notları sıfırdır. Milletine karşı vazifesini ifa edememiş ve sıfır not almış kişilerin takipçileri de bunlardan farksız durumda. O vakit gelin Cumhuriyet aydınlarını(!) konuşalım.

Olağanüstü şartlar içerisinde kurulan yeni devlet ile birlikte Osmanlı´dan devredilen aydınlar eskisi ve bunların zehirli sofralarında yetişen genç düşünürler(!) yeni devletin kodlarını kuruculardan daha fazla sahiplenerek kralcılık yapmaya başladı. Devlet bir dediyse bunlar beş yazdı ve tavsiye etti. Örneğin Devlet harf dedi bunlar alfabe dedi. Büyük birikim mirasını ciddiye almadan Osmanlı´nın kalıntılarını, islamın izlerini yok etme yarışına girildi. Tarih yeniden yazılmaya, edebiyat baştan düzenlenmeye ve hatta ırkımız bile kafatası ölçümleriyle yeniden üretilme arsızlığına girişildi. Din zaten gereksiz ve safsata ilan edilip evrensellikten çıkarılıp yolunmuş tavuğa dönüştürüldü. Devletin bu yeni sistemine her gün yeni ilham perileri eklenmeye başladı. Sanat meczupları bizden olmayan ne varsa baskın kültür deyip irfanımızı baltaladı. Bir şapka ile kendini muassır medeniyetler seviyesine yükselmiş hisseden yeni yetmeler; toprağa, Anadolu´ya ve kelimelerimize yabancılaşmış ve onları aşağılayacak hale getirildi. Bunlar hep Cumhuriyetin o büyük aydınlarının eseriydi. Her şeye öç alma mantığıyla yaklaşıldı. Mesela bir dil şuuru oluşturmak yerine eski deyip derin anlam ifade eden sayısız kelimelerimizin kullanılması yasaklandı. Yüzyıllar boyunca hep hükmeden bu milletin tarihi ve dili yeni yazılmaya başlandı ve geçmişinden ne denli koparsan o derece revaçta olursun mantığı aşılandı.

Zaferin sarhoşluğuyla hiçbir ülkede yaşanmayan bir vandalizm hareketi başladı. İnkılap adı altında ruhumuzu tasviye etmek gibi bir şiraze kaybı yaşandı. Yunus´un o sade dili güneş dil teorisine kurban edilirken, hakikatler gerçekle örtülmeye çalışıldı. Bütün mukaddesler enkaz hale getirilirken köprüler tahrip edildi ve Anadolu tersine işgale başladı. İstiklal harbi bunlar için mi yapılmıştı, bütün yokluğa ve yoksulluğa rağmen ideolojik ve militan zihniyet hiç mi durmak bilmeyecekti. Hür kalan bir tek yıldız dahi bırakılmadı. Teker teker söndürülen ziyaların sonunda karanlık bir vadide çıplak ve tutsak kaldık öylece. Ve bunların tamamı hep aydınlarımız tarafından teklif edildi uygulandı ve devam ettirildi.

Türkiye´nin aydınları(!), inat, hırs ve intikamları yüzünden gözleri kör, kulakları sağır bir şekilde yokluğun çığlığına yöneldiler. Bugün üretemeyişimizin, konuşamayışımızın ve anlaşamayışımızın temelinde bunların tahribatları yatmaktadır. Bu zelzenin içinden bizlerle oynayıp durdular. Zaman zaman kafasını kaldıranlara karşı da yobaz ve irticacı yaftası vurdular.  Koca bir mazinin nasıl yamyamlarca yok edildiğinin bir buçuk asırlık manzarası? Yazık oldu?

ÖNCEKİ YAZILARI
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?