Moda: Teşhircilik ve Yokoluş

Alper Duran
Alper Duran
Moda: Teşhircilik ve Yokoluş
05-09-2018

Toplumların kendine has gelenekleri ve bu geleneklerin oluşturduğu kültürleri vardır. Bu kültürlerin oluşmasında sadece örf ve ananeler değil; dini inançlar da önemli yer tutar. Nesiller, oluşan bu inanç ve kültür bütününe ne kadar bağlı kalırlarsa özlerine o denli sahip çıkarlar. Ancak temel prensipleri yerle yeksan edecek değişim ve dönüşümler, toplumsal hafızayı ve milletin alametifarikasını bozar ki, işte o zaman başka milletlere benzemenin büyük kısmı başlamış olur.

Kültürel değişimin muhtevası mı, yoksa dış görünüşü mü daha önemlidir diye ayrım yapmak ise oldukça tehlikelidir. Zira bunlar birbirlerini tamamlayan faktörlerdir. İnsanoğlu inandığını yaşar, yaşadığını konuşur ve tekrar konuştuğuna inanmaya başlar. Yani sonuçta halka tamamlanır ve bu düzlemde devam eder gider. Bundan dolayı hâkim kültür rüzgârıyla başlayan başkalaşma emarelerinin zahiren veya muhteva açısından olması önemli değildir. İkisi de tehlikeli bir durumdur. Toplumlar bu tehlikeler gölgesinde kendi inanışları ve gelenekleri içerisinde değerlendirilmelidir. Bize göre yanlış olan bir başka millete göre kutsal sayılabilir. O vakit biz de kendi değerlerimizi başkasına göre değil; yine bizim asırlar boyu oluşturduğumuz değerlerimize ve kıymetlerimize göre tetkik etmeliyiz. Çocuklarımız, gençlerimiz, yaşlılarımız ve dahi toplumun geneli değerlendirilirken bu daireye göre amel edilmelidir. İşte bu daireden nazar edildiğinde sıkıntıların baş gösterdiğine şahit olmaktayız. Son yıllarda toplumumuz çok büyük bir hastalık içerisinde debelendiği, bu keşmekeş ve çılgınlık ise maalesef çok az kişi tarafından fark edildiğini gözlemlemekteyiz. Bu teessür dolu sıkıntı, Anadolu kadınlarının ve kızlarının kapitalizmin askerlerinden biri olan moda hastalığına yakalanmış çıplaklıktır. Çıplaklık meselesi ise hem kendi mecrasında hem de teşhircilik alanındadır. Israrla kültürel yozlaşmanın ve inanç akidesini zayıflatan bu sistematik saldırı önemsenmesi gereken en lüzumlu meselelerin başında gelmektedir. Hiç kimse manavdan kabuğu soyulmuş bir meyve almazken bu mesabede olan teşhirciliğe ses çıkarmaması teessüfle düşünülmesi icap eden bir durumdur. Çünkü bizim inancımız ve geleneklerimiz de teşhircilik yoktur. Modern dünyanın bu çirkin modasına ayak uydurmak değişmenin, bozulmanın ve yok olmanın başlangıcıdır. Bu yok oluş ise hem kendini, hem aileyi, hem toplumu hem ülkeyi, hem de insanlığı yok etmektir. Bizim mevzumuz kimsenin kılık kıyafetini değerlendirmek değil; teşhircilik ile alakalıdır.

Bakınız etrafınızda alakalı veya alakasız ürünlerin hemen hepsinin reklamında kadınların teşhir edildiğini göreceksiniz. Araba reklamından tutun çikolata reklamına kadar neredeyse her ürünün reklamında kadınların oynatıldığı ve teşhircilik üzerine pazarlama yapıldığı görülecektir. Bu durum özellikle kıyafet üzerinde kendini daha baskın bir şekilde göstermektedir. Moda dedikleri sektör aslında insanı belli bir giyim tarzına yönlendirmek ve onun dışındakileri dışlamak, pejmürde görmek ve ötekileştirmektir. Modern denilen kapitalist sistem öyle bir şeydir ki, kıyafet üzerinden insanları belli bir yere oturtup ya kazanım elde ettiriyor ya da tenkit ettirip toplumda ötekileştiriyor. Zira bu modern dünyanın moda üzerinden yaptığı algı, hem kazanmaya hem de tahrif etmek istediği kültürü yok etmeye yöneliktir. Mesela, önemli bir programın gecesinde erkekler frak takıp kadınlar abiye giyse çok şık sayılacak; ancak bir kadın bindallı giyse herkes bakışlarıyla o kişiyi rahatsız edecektir. Çünkü hâkim kültür kendisinden başka bütün numuneleri yedeğe itmektedir. Bir de içimizde kendini medeniyet sandalı içerisinde gören ahmaklar yok mu, işte onlar başkasının sandalına kürek çekmektedir. Moda, teşhirciliğin temel sistematik alt yapısını oluşturur. Baştacımız olan kadınlarımız ve kızlarımız bu tehlikeli mecraya kendilerini kaptırdıkları an topluma dinamit yerleştirilmiş demektir.

Bilinmelidir ki, teşhircilik ve çıplaklık medenilik değil; insanlığın doğasına aykırılıktır. Biz anadolu kültürüne balta vuran her harekete karşı çıkacağımızı her daim beyan etmekten geri durmayacağız. Cennet dahi annelerin ayakları altındadır diyen bir medeniyetten modanın ve kapitalizmin esiri olmuş çıplaklığa ve teşhirciliğe köle olmaya her daim karşı çıkacağız. Çünkü toplumları kadınlar yetiştiriyor ve yönlendiriyor. Yükselen milletleri iyi analiz ettiğimizde kadınlarının üstün karektere ve nitelik ile ailelerine ve etrafına yön verdikleri görülecektir. Bunun için hiçbir insani vasıf, teşhircilik ile yok edilmemelidir. Geçici hevesler üzerine kurulan dünya, hakikatlere galebe gelmemelidir. Kadınlarımız bir reklam metası, para kazanma aracı ve modernizmin köleleri değil; Hz. Hatice, Hz. Aişe ve Nene Hatun olmalı ki, milletimiz yeniden dünya sahnesinin yönetmeni olabilsin.

Biz zamana ayak uydurmak yerine, kültürümüze, medeniyetimize ve inancımıza sahip çıkalım ki, zaman bize ayak uydursun...

ÖNCEKİ YAZILARI
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?