AK PARTİ TEŞKİLATI…

Haydar Mermer
Haydar Mermer
AK PARTİ TEŞKİLATI…
09-04-2024

Nasıl da hovardaca tükettiler.

 Sanki bir buzdağını eritir gibi. 

Bir dönem ahbap çavuş birlikteliği kastı kavurdu.

Bir dönem şen ortaklar esti savurdu.

Uzun bir dönem de; bacanaklar dayanışması, enişte kayın kaynaşması, dayı yeğen kucaklaşması ile çekip çevirdiler koskoca teşkilatı.

Ama bugün, yani 31 Mart gösterdi ki;

Deniz bitti.

Kara göründü.

Ve duvara dayandık vesselam.

Her gelen, hesapsızca bir hesap içinde oldu.

Partiyi bir yükseltmenin değil, kendilerini bin yükseltmenin hesabının derdine düştüler.

Ne zaman bir seçim olsa, "Altına hücum" refleksiyle onlarca insan,  aday olmak için istifa edip, her defasında teşkilatın içini boşalttılar.

Ve bu sevimsiz manzaranın, halkın tansiyonunu nasıl arttırıp, nabzını nasıl zıplattığını hiç görmedi, ya da görmek istemediler.

Sanki halkın umudu bir siyasi partiyi değil de; babalarından tevarüs etmiş bir şirketi yönetir gibi yönettiler.

Başkan, Müdür, Genel Müdür... Tayin ettiklerinin ve ettirdiklerinin, ilk işlerinin; karısından, baldızından, kardeşinden, başlayarak en yakın çevresini ihya etmesinin, şehirde nasıl bir infiale dönüştüğünü, bir bunlar görmedi, bir bunlar duymadı.

Öyle ki, öfkeyi yatıştıracak bir satır olsun açıklama bile yapmadılar.

Oysa partinin isminde yer alan "Adalet" en çok buralardan darbe almış ve en çok bunlardan utanmıştı.

Nasıl olsa halk, bir kaç gün konuşur sonra unuturdu.

Belki de; dört duvar arasındaki mahrem kulislerinde böyle buyurmuştu "Abileri"

Hem bu şehrin en iyi siyasetçileri de siyaset üretenleri de kendileri değil miydi?

Öyle olmasaydı, bu görev "Tevdi" edilir miydi hiç.

Öyleyse;

Arayana dönmemek,

Gelene gitmemek.

Uzatılan eli sıkmamak

Ulaşılmaz olmak... Konforu da onların en tabi hakkıydı elbette.

Hem kendilerinin, halkın içinde olmak ve dert dinlemekten daha önemli işleri vardı.

Parti içindeki tek kıstasları; liyakat değil sonsuz sadakat oldu hep.

Tabi, sadakat dedikse partiye değil, kendilerine sadakat idi aradıkları.

Bu sebeple; önlerine düğme iliklemeyen, soran, sorgulayan ve dik duran kim varsa tırpanlayıp biçtiler. 

Hem dik duran adam, sorun ve maraza demekti.

Yarın seçim ağzı; temayül olacak, yoklama olacak, anket olacaktı...

Bir de onlarla mı uğraşacaklardı.

Mümkün mertebe;

Bu kıstas üzere seçtiler ilçe başkanlarını.

Bu kritere göre belirlediler Belediye Başkanlarını.

Buna göre kurguladılar tüm birimleri.

Halkın homurtularını bastırıyordu, istikbali planlamanın şen kahkahaları.

İşleri tıkırındaydı.

Etrafları gözlerinin içine bakan kalabalıklarla doluydu.

İtibarları yerine, zahiren de olsa hatırları sayılıyordu.

Üstelik şehir de bunlardan soruluyordu.

Hem yaptıkları hesapların bir kısmı tutmuş ve kimi vekil olmuştu, Kimi müdür, kimi Yönetim kurullarına başkan...

Tam da ver yiyeyim ört yatayım hali.

Ciddi oy kayıpları olsa da yine birinci çıkmışlardı seçimden.

Öyleyse "Durmak yok, yola devam" idi.

Gereksiz itirazlar var ise de rakip partilerle makas daralsa da birinci olmuşlardı işte.

Yani daha ne olacaktı ki? Değil mi ama.

Hem halk mecbur ve mahkum değil miydi, AK Parti’ye?

Reisten iyisini mi bulacaklardı sanki?

Seçime yakın, Reis bir miting yapar toparlardı nasıl olsa.

Şikâyetleri, yakınmaları, itirazları ve yer yer isyanları yukarı taşıyarak; hem kendi güzel canlarının, hem de yukarıdakilerin nazenin gönüllerini örselemenin ne gereği vardı ki.

Hem ne de çabuk hatırdan çıkarıyorlardı ki; her meselenin bir kaç gün sonra unutulacağını.

5 vekil önce dörde, sonra üçe düşmüştü ama canım 3 vekil de az değildi hani. 

Belediyeyi zar zor kazanmaları da dert olmadı hiç.

Bazı ilçelerdeki çok başarılı Belediye Başkanlarını, yeniden aday göstermeyerek çok tepki çekmişlerdi ama "Çok da tın" idi yani.

Uyku derinleşip, rehavet kavileşti.

İlgisizlik tavan, aymazlık zirve yaptı.

Artık ne yeni partililer umurlarındaydı ne de eskileri

Ne kimsenin üzüntülerine ortak oldular ne de sevinçlerine.

Artık eski, yeni fark etmeksizin; teşkilat mensuplarının bile, taziyeleri de umurlarında olmadı, şenlikleri de.

Sırf dik duruşundan hoşlanmadıkları için eski bir ilçe Belediye başkanının 3 cenazesinde de, telefonla aramaya daha tenezzül etmemişlerdi mesela.

Bir başkasının düğününe gitmemişler,

Trafik kazasında ölümden dönen bir diğerine ise bir geçmiş olsunu çok görmüşlerdi. 

Hem kendileri dışında kimsenin adı da sanı da acısı da sevinci de önemli değildi.

Yanlarındaki bir avuç "Kafa dengi" ile mutlu mesut yaşayıp gidiyorlardı işte.

Ve bir 31 Mart sabahı Halk “Yeter artık Ulan” dedi “Çatlattınız sabır taşını”

Belediyeyi de aldı ellerinden, İl Genel Meclisini de, Belediye Meclisini de.

Merkezde açık ara kaybetmiş, 14 Belediye Başkanlığı azala azala üçe kadar düşmüş, bazı yerlerde ise ancak üçüncü parti olabilmişlerdi…

%67 ile teslim aldıkları partiyi, yarı yarıya küçülterek duvara toslatmışlardı.

Bu hal, onları bile rahatsız ederek, uzun süredir ilk defa bir şeye tepki gösterip “Ne oluyor yahu”  dedilerse de...

Olanlar olmuştu işte.

Uzun zamandır homurdanan AK Parti tabanının sessiz çığlığı, duymasını bilenlerin kulaklarını sağır etmeye yetmişti.

Ama çabuk toparlandılar yerden.

Canım zaten hayat pahalılığı, emeklilik, eğitim… Falan filan, kendilerinin bir suçu yoktu ki.

Bir rapor yazar verirlerdi nasılsa.

Hem kendilerinden başka kim vardı ki şehrin siyasetinde arzı endam edebilecek.

Rahatladılar birden, gevşediler.

Yeniden huzur yayıldı şakaklarına.

Haydi hayırlı geceler dediler bir birlerine.

“Yarın yazarız bir rapor, kıymayın keyfinize”

...

AK Parti’nin hangi teşkilatını mı anlattım:

Ben diyeyim adı bende kalsın, siz deyin 83 vilayetin teşkilatını...

ÖNCEKİ YAZILARI
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?