NAZARLAR VE KURUMLAR (ÜNİVERSİTE)

Alper Duran
Alper Duran
NAZARLAR VE KURUMLAR (ÜNİVERSİTE)
28-03-2018

Ülkeleri değerli kılan şehirler ve şehirleri de değerli kılan mühim şahsiyetler ile kıymetli müesseseler vardır. Bu şahsiyetler ve müesseseler aynı zamanda o illerin simgeleri konumundadırlar. Sultanşehir vilayetimiz de, bağrında bulundurduğu tarihi, doğal ve turistik potansiyeli ile ülkemizin önde gelen merkezlerindendir. İşte bu güzel şehrimize katma değer sağlayan müesseselerinin başında da yarım asra yakın mazisiyle Cumhuriyet Üniversitesi gelmektedir.

 

Devletimizin 50. kuruluş yıldönümünde temeli atılmış olan üniversitemiz, 44 yıldır eksiği ve gediği ile birçok ilim adamı, meslek erbabı ve teknik eleman yetiştirmiştir. Bu süre içerisinde hem ülkemize hem de Sivas´a önemli katkılar sağlamıştır. Bugün gelinen noktada başta akademik başarılar hususunda daha iyi düzeyde olması gerekirken, mevcut durumu beklentilerin altındadır. Lakin bunu değiştirmek için yakınmak yerine gayret ve azim göstermek gerekir. İşte son bir yılda özellikle altyapı hizmetlerinin titizlikle yürütüldüğü ve inşallah 2018 yılından başlamak üzere meyvelerinin alınacağını hep birlikte göreceğiz. Üniversitemizdeki bu altyapı çalışmalarını, yenilikleri ve ıslahatları tafsilatlı bir şekilde önümüzdeki haftalarda anlatacağız inşallah.

 

Gerek üniversite mensuplarının, gerek şehrinizin idari, siyasi ve ticari yöneticilerinin gerekse dışarıda yaşayan hemşehrilerimizin üniversite ile alakalılarını daha da güçlendirmeleri elzem bir vazifedir. Zira gençlerimizin daha derin bir irfan yolu içinde yürümeleri, bütün kesimlerin desteği ve alakasına bağlıdır. Bu tip kurumlar o mahalde yaşayan halkın ortak malıdır. Riyasetini yürüten idarecilerle aynı görüşü paylaşmamak veya aynı düşünceyi savunmamak, bu kurumlara destek vermemeyi haklı yapmaz. Nihayetinde mahkeme kadıya mülk olmayacağı hakikati ile bu güzel kurumun kimsenin uhdesinde olmadığı ve olmayacağı aşikârdır. Haliyle başarıda da, başarısızlıkta da en çok etkilenen bu yöre halkı olmaktadır. Çünkü üniversitenin değişmez sahipleri geleceğimizin teminatı olan gençlerimiz ve Sivas´ımızdır.

 

Ancak son dönemlerde ilgili ilgisiz kişilerin hemen her konuda gerek basın, gerek diğer alanlarda yalan yanlış haberler yapıp kişisel hırs ve beklentilerinin intikamını alma telaşında olduklarını müşahede ediyoruz. Yıkmak daha kolay ve sorumluluk gerektirmemektedir, ancak imar etmek ise zor ve vicdani bir meseledir. İşte tam da bu konumda gerek şehrimiz için ve gerekse Üniversitemiz için yazan, çizen ve konuşan şu üç insan tiplemesi karşımıza çıkmaktadır.

 

Birinci kesim; sırrı zihniyeti kontrolden çıkmış, gerek hayata hastalıklı bakış açısından, gerek farklı görüşlerde olup birlikte yaşama olgunluğuna erişmemiş olmasından ve gerekse beklentilerinin karşılanmaması ve taleplerinin olumlu sonuçlanmamasının hırsı ve iblisin fesatçı kimliğine teslim olmasından dolayı her konuyu acımasızca tenkit eden ve bununla da kalmayıp kuru iftira isnad eden ziyankâr tiplerdir. Hakikat vadisine adım atmamış bu tipler, koyun sürüsünün uslanmaz keçileri gibi durmadan düşünmeden düz yolu bırakıp sarp kayalıklarda dolaşırlar. Düşmanlıkta sınır tanımayan karakter yoksunu bu müsveddeler, iblisin has askeri olmak için her türlü desise ve hilebazlık sergilerler. En çok doğruluk ve dürüstlük lakırdıları bunların ağızlarından ve kalemlerinden dökülür. Çirkin Ördek Yavrusundan daha sevimsiz bu güruhun, kendisine de, bulunduğu kurum-kuruluş ve topluluğa da, şehrimize ve memleketimize de zerre-i miskal faydası yoktur. Seslerinin çok çıkması ise boş teneke temsilinin zuhuratıdır. Vesikasız ve temelsiz isnatlarla mahsul toplanmaz. İhtimaller ve isli duygularla nizam gelmez. Ziya Paşa ?Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz? demiştir. İşte bu cümleyi bir lahza fikir etmek icap eder. Bu kişilere tenkide muhatap ettiklerinden fazla ne yaptın suali sorulduğunda; berbat kekeleme ile lafları sündürüp durmaktan başka çare bulamazlar. Tamamıyla sistematik ihbar ve gammazlama yoluyla toplanan o hükümsüz bilgiler, hakikati incitse de, Hakkın ve halkın nazarında boşluğa dökülen yokluk ve hiçlik telkinleri olmaktan öteye geçemezler.

 

Bu izansız kişilerin bizde bir kıymeti olmadığı için, sözleri de hükümsüzdür; ancak bazı dostlarımızın bunlardan etkilendiğini duymakta ve gerekli tavır ve tepki yerine sessiz kaldıklarını gördükçe hayrete düşmekteyiz. Zira Aliya İzzetbegoviç´in dediği gibi ?Ve her şey bittiğinde; hatırlayacağımız düşmanlarımızın sözleri değil, dostlarımızın sessizliği olacak?.

 

İkinci kesim; sinesinde gizledikleriyle yüzümüze karşı zikrettiklerinin zıtlığı içinde tiksindirici bir karaktersizliğin başrol oyuncularıdır. Dillerinde besteler dökülse de, gönülleri başka planlara kapılar aralamaktadır. Meddahlığını dahi yarım yamalak ve suni bir şekilde gösteren bu aklı evveller, tenhada hemen tenkide sarılmakta ve kuruntularıyla önlerine her gelenle fısıldaşmaktadırlar. Sırlarının ifşa olmaması için de tellere yavaş vurmakta türkülerini ise sessiz çığırmaktadırlar. 

 

Bazen ikiyüzlü, bazen on ikiyüzlü olmalarının sebebi ise ellerindeki imkânları kaybetmeme ve ileride doğabilecek bir olanak için ise zemin hazırlamaktır. Hâlbuki prensipler üzerinden değerlendirmenin daha adil olduğunu ifade eden bu yanardönerler, paslı ve çürük endamlarıyla ne şişi ne de kebabı yakmamanın gayretleriyle debelenip dururlar. Kazanıyorlar mı derseniz, maalesef zaman zaman evet...

 

Üçüncü kesim ise; meselelere daha mutedil ve objektif çerçeveden bakan ahlaklı ve dürüst insanlardır. Kemiyetleri az olması insaniyet adına bizi üzse de, keyfiyetleri yukarıdaki iki grubu temizleyen, cibilli kudretleriyle ile memleket şerefini şahsi ihtirasına tercih eden mümtaz kişiliklerdir. Muhalefet ahlakıyla ve adabıyla bazen eleştirmekte, bazen tavsiyede bulunmakta ve bazen de yapılan güzel hizmetlere teşekkür etme erdemini göstermektedirler. Bu kişilerin hemen hemen bir talepleri olmaz. Şehrini ve şehrinin kurumlarını müşkül bir mevkiye sokmamaya hassasiyetle gayret ederler. Aşağıları yüceltip, yüceleri bayağı etmezler. Adl-i kelam ile hükmetmeye gayret ederler. Bu dostlar, uluorta konuşmak yerine zamanı ve mekânı doğru tercih etmeye özen gösterirler. Halk tabiriyle boşboğazlık yapmazlar. Usule ve adaba muhalefet etmezler. Biz de bu arkadaşların hicivlerini dikkate alır, tavsiyelerini dinler ve teşekkürlerini de memnuniyetle kabul ederiz.

 

Şimdi bu memleket, bu şehir ve bu üniversite bizim ise bunları yüceltmek, doğruları yapmak, yönlendirmek ve tavsiye etmek hassaten bir insaniyettir. Yöneticiler mütemadiyen haklı olamazlar ve daima doğruyu yapamazlar. Noksanlık varsa birlikte tamamlayalım. İyi icraatlara hep beraber omuz verelim. Jurnaller ile şehir kalkınmaz, sanayi ilerlemez ve üniversite bilimsel muvaffakiyet kazanamaz. Gazete manşetleri ile yatırımlar hızlanmaz, kültür gelişmez ve akademik tezlere destek verilemez. Çay bahçelerinde toplantılar icra edip şer dillerle düzen ve tertip oluşturulamaz. Dün başkaları bu şehri ve bu üniversiteyi yönetiyordu; bugün başkaları idare ediyor ve yarın da başka abilerimiz ve kardeşlerimiz yürüteceklerdir. Bize ne oluyor ki şehrimizi ve kurumlarımızı vebalı ve ıstıraplı gibi gösteriyoruz. İdarecilerimizi öcü ve şüpheli yapıyoruz. Olur, olmaz iftiralarla yöneticilerimize suç isnat ediyoruz.

 

Gelin insanlık icabı üzere amel edelim ve beraberce yol alalım. Tayin, terfi, ihale ve mevkiler üzerinden değil de; hizmet, geniş görüşlülük, azim ve sistem üzerinde aşkla ve heyecanla buluşalım. O zaman bir şeylerin daha hızlı değiştiğini ve geliştiğini hep birlikte göreceğiz.

 

Yoksa, beni kavgada gör demesini de herkes bilir elbet...

ÖNCEKİ YAZILARI
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?