Neden başaramadık... Bu kadar olumsuzluklardan sonra; mutlak zaferler bekledik... Çocuklarımıza ideal meslek kazansınlar diye; maddi manevi destekler verdik. Amma, öncelikle onlara; insan olmaları gerektiğini, adam olması gerektiğini öğretemedik. Üstelik dert de; edinmedik... Bize göre eğitim açısından başarılı diye takdim edilen okullara çocuklarımızı; koşarak gönderdik. Eğitim açısından başarılı olduğu iddia edilen; O, okulların ahlak ve maneviyat durumu nedir? diye sorgulamadık. Oğlum-kızım, falan meslek sahibi olsun da; ne olursa olsun, mantığı ile hareket ettik. Baş örtülü annesinin yanında kızımızın neden başının açık olduğunun hesabını dahi; kendi kendimize veremedik. Adam sende dedik, geçtik... Hep Diyaneti ve din adamlarını suçladık... Koca bir dinin yükünü onların omuzuna yükledik... Düğünlerimizi, derneklerimizi, kendi inancımıza uygun hale getiremedik. Çözümler, değil; ekonomik alanda bile; çözümsüzlükler ürettik.
Bütün bunlara rağmen, kurtarıcı aradık... Kimi zaman siyasette, kimi zaman tarikatta... Asıl kurtarıcılığın bizim omuzlarımızda olduğunu unuttuk.. Ucuzculuğa soyunduk, sorumluluktan kaçtık... Doğruyu sorgulamayı bile; unuttuk... Çünkü, biz her şeyi biliriz... Biz, suçsuzuz.. Biz Deviz... Suçlu hep başkasıdır, dedik...
Mesaimizin çoğu zamanını; inanç sistemimize uygun bir şekilde değil; zamanın ve zeminin uygun şartlarına göre; düzenledik. Kısacası, mevcut sistemin çepeçevre bizi kuşatmış haline; isyan edemedik. Dışarıdan bizi gözlemleyen insanların, görüş ve düşüncelerine göre; uygun hareketler yapmaya başladık. Acaba ne derler? Sorusuna karşı vereceğimiz cevap hep ağır geldi.
Siyasi alanda elde ettiğimiz kazanımlarımız bile; sorgulanır oldu. Çünkü, en azından kendi yetkimiz altında olan konu ve konumlarda bile; bizleri karşı tarafın fikirleri, yönlendirdi. Gerçek kimliğimizi, kişiliğimizi, ortaya koyamaz olduk. Çünkü, ne derler? Baskısı ağır geldi altında ezildik. Hata, küçük, küçük karşı tarafa yaranmak adına; bizim fikir ve düşüncemize uygun olmayan; fiil ve eylemlerde bulunur olduk. Bu eylemlerin reklamlarını, yapar olduk. Emanet ehli olabilme ihtimalimizi sorgulamadık? Manevi sorumluluğumuz nedir? diye bir soru aklımıza gelmedi.
Siyasi çekişmelerimiz, ikbal ve gelecek endişesi ile; şekillenir oldu. Kimi zaman, aynı yolun yolcusu olan dostlar; kardeşlik, yol arkadaşlığı hukuklarını unutarak, her alanda;çok acımasız, kardeşlik hukuklarını zedeleyecek şeklide; birbirlerine kaşı saldırgan oldular. Bir şeklide iş, eleştiri ve yol gösterme amacı olmaktan çıkarak; şahsi emellerin öne çıktığı, tartışma ortamları oluşturdu. Halbuki, gıybet , iftira, dedi-kodu, haram değil miydi? Ne oldu? Hükümler mi değişti? Anlaşılan iktidar olma işi; bizi bozmuştu... Sivil toplum örgütlerimiz, toplumu yönlendirecek konumda olmaları gerekir. Onlar ise; derin bir sessizliğe gömüldüler. Yukarıda sıraladığımız, öz meselelerimizi çözmek için, çaba harcamadılar. Devleti yönetenlere bu konuda; yönlendiricilik yapamadılar. Kendi iç dünyalarında, sınırlı faaliyetler ile; varlıklarını sürdürmeye çalıştılar. Bu ağır yükü taşımak adına; gayret göstermede, zayıf kaldılar. Bazı sivil toplum örgütleri ise; Devletin imkanların yararlanılarak açılan İHL okulları ve onun devamı olan İlahiyat fakültelerini, hedef alarak; eleştiri bombardımanına tuttular. Yerden yere vurdular. Bu anlamsız işi neden yapmaktadırlar? Anlamakta zorlanıyorum. Çünkü, Devletin o kadar eleştirilecek uygulamalarına ses çıkarmayan bu sivil toplum örgütlerinin malum okulları; hedef tahtasına koymasını; ibretle ve şaşkınlıkla izliyorum. Soruyorum size; hedefiniz, amacınız nedir? Dini tedrisatta biraz olsun çaba göstermesi istenen bu okulların, eleştirisini yapan dostlarımız; ya müfredatlarını bilmiyorlar? Ya derslerinin ne okutulduğunu bilmiyorlar. Kendinize geliniz dostlar. O, Okullar birer medrese değildir. Gerçi bazılarının yanında; medreselerinde bir anlamı yoktur. O da; işin başka bir boyutu... Eğer bir iş yapacaksanız, Devlete yönlendiricilik yaparak; dini eğitimin diğer okullarda da; yaygınlaşmasını sağlayın... Örneğin hastanelere din görevlisi atanması için gayret gösterin... Bağımlılıkla mücadele kapsamında ekibin içinde; bir din adamının da; görevlendirilmesi için; fikir üretin... Diyanet Başkanlığının bağımsızlığı için; mücadele edin... ÖSYM soruları içerisinde; Din kültürü dersinden soru olması için; mücadele edin. Neden orta okul sonrası; Liseye kayıt sınavlarında Din Dersi sorular var da; ÖSYM sınavlarında yoktur. Kısacası uğraşacak o kadar mesele var...
BİZ İSE, MESELELERİ çözmek için uğraşmak, gayret göstermek yerine, birilerinin oluşturduğu gündemlerin peşinde koşmayı tercih ettik. Kısacası peşinden gidilen değil, birilerinin peşine takılan olmayı tercih ettik.
Yeteri kadar Okumadık , araştırmadık... Birilerinin sözlerini kutsal terimler gibi algıladık. Aklımızı, fikrimizi, ipotek altına aldık. Oysa ki, aklımız, fikrimiz bize aitti.
Evet, yıprandık, yıpratıldık, düşünce alanımız bir nevi işgal edildi. Biz seyirci kaldık.
İHL ve İlahiyatların yakasından düşün... Halkımız nezdinde; değeriniz düşmektedir... Haberiniz olsun.