Neden Böyle Oldu Furyası

Alper Duran
Alper Duran
Neden Böyle Oldu Furyası
27-06-2019

Türkiye´nin ekonomik, sosyal, özgürlük, siyasal, hukuki velhasıl hemen her alanda buhranlı yılları olan 90´lı yıllarda; lisede okuyorken maddi durumum da pekte iyi olmadığından paramla kitap alamazdım. Başta kütüphanelerden faydalanmak üzere; elime geçen her türlü gazete, dergi, kitabı okumaya ve üzerinde arkadaşlarımla fikir teatisinde bulunmaya gayret ederdim. İşte yine elime geçen bir gazete kupüründe (kesik) şunları okumuştum. Bir yabancı araştırmacı, ülkemizdeki leblebiciler üzerinde araştırma yapmış veaklımda kaldığı kadarıyla şöyle bir süreç geçmişti:

- Bu ülke nasıl kurtulur?

Bütün leblebiciler, kendi lisanlarıyla beş dakika içinde memleketin kurtuluş reçetesini ifade etmişler.

- İşleriniz nasıl? Sorusuna ise; yine bütün leblebiciler ağız birliği yapmışçasına koro halinde işlerin çok kötü olduğu, siftahsız akşam ettiklerinden dem vurmuşlar.

Araştırmacı birkaç soru sonrasında değerlendirmesini yapmıştı: ?Türk milleti bu kafayla giderse iflah olmaz?

Evet, böyle bir araştırma yapılmış mıdır, bilinmez ama işin muhtevası önemlidir. İnsanımız kendi işinin mahiri olmak yerine; başkalarının işini nasıl yapacağını vaaz edip durmaktadır. Son zamanlarda da artan bir siyaset uzmanlığı türemiş durumdadır. Hemen herkes devlet dairelerinin eksikliğini, sağlık sektörünün aksaklıklarını, tarımın faaliyetlerini, güvenlik icraatlarını, kanunların muhtevasını konuşmakta, tenkit etmekte veya muhafazaya kalkışmaktadır. Türk toplumunun genel bir hastalığı olan bu durum son zamanlarda şahikaları da aşmış durumda. Küçük bir işletmesini yürütemeyen, iki çocuklu evini geçindiremeyen, evlatlarına söz dinlettiremeyen, 10 kişilik bir dairede bile vasat bir amirlik yapamayan, tarlasında mahsul almayı beceremeyen, sınıfa hâkim olup düzgün bir eğitim veremeyen hâsılı kendi işini layıkıyla ifa edemeyenler; devlete ve hükûmete her alanda akıl verme ve yol gösterme cüretini kendinde bulabilmektedir. Yahu arkadaş herkes siyasetle ilgilendiği kadar kendi işiyle ilgilenmiyor. Şayet bir insan eğitimci ise ve eğitimle alakalı aksaklıkları dillendirirse dikkate alırım, bir rençberin tarımla ilgili düşüncelerini dinlerim, doktorun sağlık problemini dile getirmesini anlarımda; hacısından hocasına, esnafından memuruna, işçisinden çiftçisine herkes hükûmete kılavuzluk yapmakta ve tahliller savurmakta. İşin daha acınacak yanı bazı aksaklıklar vuku bulduğu zaman hiçbir beklentisi olmayan kişilerce dillendirildiğinde; bu kişiler muhtelif yollarla (gazete, tv, sosyal medya vb) hemen savunmaya geçmektedir. Sonra işler sarpa sarınca neden böyle oldu furyası zuhur etmekte. Hakiki dostlar, işler seyrinde giderken yapılan hataları zikredendir.

Gerçi geçmişimize baktığımızda aslında değişen çokta bir şeyin olmadığını görmekteyiz. Yıllar önce Cenab ŞAHABEDDİN´in ?Da-i Siyaset? adlı yazısında şöyle denilmektedir: ?? siyaset kahvehanelere, mekteplere devaire (devlet dairelerine) mescitlere ve tekkelere ve hatta hanlara ve hamamlara yayıldı. Lokantalar birer şura-yı ümmet ve dershaneler birer ?mebus fideliği? halini aldı?. Sonrasında yine bu hastalığın herkeste görüldüğüne dair şunlar ifade edilmektedir: ?? ve bazıları elde hamiyet bayrağı, dilde vatan kantosu muharrem matemcileri gibi aralıksız göğüs döverler?. Ve sanki bugünkü sosyal medya başta olmak üzere her gördüğümüze ve duyduğumuza inanan bu milleti tarif edercesine şunları eklemektedir: ?siyaset hepimizi hurafeye dayanan bir zihniyete uğrattı?.

Hafta sonu yapılan İstanbul mahalli seçimleri neticesinde bir bakıyorsun ki, aman Allah´ım düne kadar methiyeler dizilen büyüklerin ne kadarda kusurları varmış. Sayın Cumhurbaşkanı, bakanlar, milletvekilleri, belediye başkanları, danışmanlar, müşavirler, il teşkilatları yerden yere vurulmakta, kaybedilen seçimle alakalı hemen analiz sonuçları sıralanmaktadır. Bu da bir övünç meselesi gibi dostun ve düşmanın gözü önünde yapılmaktadır. Yapılanın kötü bir niyet taşımadığını elbette biliyorum; lakin siyaset gönül işi ve zor iştir. Bırakalım bunu, ilgililer yapsın ve yürütsün. Biz öncelikle kendi işimizin siyasetini yapalım. Bu durmada dost isen; usulünce uyar, düşman isen delikanlıca davran, memnun değilsen oy verme, memnunsan hizmetin artmasına vesile ol.

Şayet düne kadar göklere çıkardığınız zevatta bir hata ve eksiklik varsa; bu durumu herkesin şahitliğine ikrar etmeye lüzum yoktur. Ya da zamanında tespit yapanların üzerine yaftalar vurmayacaktınız. Bir şeyin kaybedilmesinin asıl nedeni işimize bakmamamızdır. Bu durum bütün siyasetçiler için geçerlidir. Devlet dairelerinde de hatalar, hep başkalarının işleri üzerinden yaptığımız yanlışlardan kaynaklanmaktadır. Cumhurbaşkanından vatandaşa kadar herkes kendi işini iyi yapma gayretinde olur ve ilgi alanında araştırma, geliştirme ve uzmanlaşmaya eğilirse işte o zaman her şey yoluna girecektir.

Zira Anadolu´da bir laf vardır ?islamın şartı beştir, altıncısı had bilmektir?. Vesselam?

ÖNCEKİ YAZILARI
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?