Neler Oluyor Burada

Alper Duran
Alper Duran
Neler Oluyor Burada
06-02-2020

Tarih sahnesine baktığımızda, Müslümanların aldatılma oranları, aldatma oranlarına nispetle mukayese edilmeyecek kadar fazladır. Bu durum, inananların genel yapıları hakkında önemli ipuçları vermektedir. Hayata dört elle sarılmadıkları, ihtiras yerine sakin ve itidali tercih ettikleri ve taş atana karşı gül atılması gerektiği anlayışı başta olmak üzere; umumiyetle ikinci dünyayı (ahireti) önemsediklerinden de kaynaklanmaktadır. Lakin bu dervişane tutumdan dolayı, sinsi ruhlular ve maskeli dalkavuklar, bırakın hayatımızdan faydalanmayı, ölümümüzden bile akar sağlamaktadır. İşte bu sebepledir ki,  zaman zaman can sıkıcı ve meşum konuları zikrettiğimin farkındayım. Ne cehdimiz laboratuvarlarda üretilebilir, ne de ıstırabımız şifahanelerde dindirilebilir.  O yüzden masalların peçesini sıyırıp, fikri idrak ve müphem tavırlardan selamete çıkmak için, putlarla mücadeleye devam edeceğiz.

Uzun kavgalardan tahrip olan vicdanın kellesi, cellatların ceplerine ikramiye niyetine girmediğini iddia eden varsa, kendisiyle kâbus düellosuna girişebiliriz. Fecirle uyanan kuşların iaşe mücadelesi yerine; kavgalı şehirlerin mimarlığını yürütmenin imtiyazını ve zahmetsiz bir şekilde nimete gark olanların saltanatını bilmiyor değiliz. Fakat hegemonya hocalarının derslerinde uslu öğrenci olmanın, notlarımıza yansıyacağı gerçeği de karşımıza dikilip durmaktadır. Hem de mahpusluktan kurtulmuş özgür bir adam gibi. Bu gelgitlere aşinayız, ancak mütereddit değiliz. Kutsal tabakaların müritleri ile aramızda kâhinler kadar mesafe var. Bir dağ köyünün soylu ailesine mensup olmamız, hayatımıza dair bize imtiyaz kazandırmış değildir. Ruhu kilise, mabedi cami olan horoz görünümlü feriklerin, çöplükte eşelenip kursak mücadelesi vermelerine de, yakınlığımız yoktur. Hüviyetinde İslam yazıp, israiloğullarına rahmet okutan hilkat garibeleriyle de, aramız iyi değildir. Bu zorba ve soytarıları, hudutlarımıza yaklaştırmadığımızdandır ki, zaman zaman Horasan´ın itleri gibi yüksekçe bir yere çıkıp havladıklarını da görmekteyiz. Ne yazık ki, bazı dostlarımız demokrasi rüyalarının etkilerinde kalarak, bu hırlamaları vehim bir düzlemde kâle almaktadır. Aldatılmanın içine gömülmek işte bu olsa gerek.

Kurnazlığı kabiliyet sayacak kadar nadan olmuşlar, günün her vaktinde bize efendilik taslamakta. İttihatçıların vatanperverlikleri, ruhumuzu daraltan kitle psikolojisine duçar olma evresine gelse de, ?ya Allah? deyip iki yüz elli kiloluk top mermisini kaldırmayı ısrarla kâfi görmekteyiz. Çünkü Bilge Dedem´den kimseye yaltaklanmadan yaşamanın yalnızlık olduğunu anlatan zımni hikâyeleri dinledik. Allah´ı dilinden düşürmeyen, lakin yedek tanrılarından da vazgeçmeyen hırs budalalarını da, sermayesini dindarların tahassüsüne bağlayan otoriteci efendilerin antitezsiz uğraşlarının kendilerine doğru coşkunca akan rant ırmağına dönüştüğünü de gördük. Bir sosyalist gencin bakımsız inancına yüklenen karmaşık felsefenin, üç adım sonrasında yıkıcı ve tek gecelik bir yiğitliğe dönüşmesindeki güvensizliğin, şaraplar eşliğinde teşhis edilen ihtilal sohbetlerine meze oluşunu da, Che Guevara uğruna ölenlerin, kendi evlatları idam edilirken sadece edebiyat parçaladıklarını ve ölümleri üzerine nice kazanımlar elde ettiklerini de gördük. Babalarımızın hayatını ikiye bölen sağın ve solun yasak bölgelerini de, çocukluk yıllarımızdan heyecanla adım attığımız ilk gençliğimizin önüne dikilen 28 Şubat´ın bin yıl sürmesini temenni edenleri de gördük.  Bir neslin tomurcuklarının un ufak edilerek değirmen taşlarında mücerred edilişini de, her şey olup bittikten sonra savaş ganimetlerini paylaşma sırasında ortaya çıkan sahte yiğitleri de gördük? Kenarda dolaşıp ortada bulunan bu hergeleler, maalesef tekkenin hep baş müridi haline gelip, postun etrafını haydutça çeperlerken, şeyhin en kallavi adamları bu mülevvesler olmaya devam etti?

Kollektif suçlulara karşı, mahalle kavgasının vakti geçmiştir. Firavun karşısında Musa´nın kollarını bağlayanlar, cennetin en nadide köşesini isteyecek kadar pervasızlar. Musa, yıldırımlar gibi konuşmak istese de nafile, ağzı kapalı ve herkes firavuna kilitlenmiş durumda. Kurtuluş, tamda burada kol gezerken; yalnız hakikate layıklar gözlerini ovalayıp ?neler oluyor burada? diyebilecektir. Yalnız cesurlar gebe kalmadıkları trene binmeyecek ve yalnız adaletli yürekler ucuz biletlere tav olmayacaktır.  İşte aldatılma merhalesinin ince çizgisi Firavun´un buhranlı emrine karşı nasıl bakıldığında kendini tebarüz edecektir. Çünkü kirli fikirler, kirli elbiselerden daha tiksinti verir. İşte metruk bir karara muhatap olacağımızı bilsek de, ?nasıl değil, niçin yapmalıyız? sualleriyle Musa´nın ellerini çözmeyi tercih edenlere arka çıkacağız. Sükûnet sağlandığında Allah´tan cenneti isteyenler, yine firavun yanlıları olacaktır. Lakin bizi ayakta tutanda, isteyen yüzsüzlerin talepleri değil; bahşeden el- Hakem´in mutlak adaletidir.

Bundan sonra ne yapacağımızı merak edenler bilsin ki; babası meçhullerin kasırgalarına karşı, rüzgâr gülleriyle savaşacağız. Mütecessislerin zikzaklarına inat, ayaklarımızın demirlendiği direnç limanında kalmaya devam edeceğiz. Bir tabur düşmana karşı, birkaç kişi sebat ederken, yanımızda akın akın ulu bahtlılar belirecektir. Maskaralar, Bizans´ın entrikalarıyla Babil kulesi inşa etse de, biz Anadolu´da insanlık için devrim şiirleri okuyacağız? 

ÖNCEKİ YAZILARI
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?