31 OCAK 2014
Hayrettin Karaman.
Müslümanın şiarı mazlumun yanında yer almaktır
Eğer bu şiara itirazınız ve çekinceniz yoksa Siyonist İsrail ile ilişkiniz bu şiar ile uyumlu olmak zorundadır.
Bu devlet kuruluşundan beri Filistin topraklarının asıl sahiplerine zulmediyor; silah gücüne dayanarak Müslümanların topraklarını ellerinden alıyor, onlara bıraktığı kısmın suyuna ve ziraat faaliyetine kadar her şeylerine müdahale ediyor, zamana yayarak yok etmenin bütün tedbirlerini alıyor ve adımlarını atıyor.
Kitabımız, gayr-i Müslimlerle ilişkimize dair bir kural koyuyor: ´Onlar sizi vatanınızdan çıkarmaya kalkışmadıkça ve dininize karşı savaşmadıkça kendilerine nezaket ve adalet çerçevesinde davranın´. (Mümtehine: 60/8-9).
Birleşmiş Milletler defalarca İsrail´i kınıyor, işgal ettiği topraklardan çekilmesini istiyor.
Peki hem bizim kitabımız hem de dünyanın kitabı bu zalim devlete ´dur´ diyor da o duruyor mu?
Hayır!
Güvenlik Konseyi´ndeki paydaşının vetosu sayesinde zulmüne devam ediyor. Diplomasi sonuna kadar kullanıldı ve kullanılıyor, ama o diplomasi dilinden anlamıyor, güçten anlıyor, güç de onun yanında bulunuyor.
Şu halde İsrail´in zulmü söz konusu olduğunda haktan, hukuktan, meşru otoriteden ve diplomasiden bahsetmenin anlamı ve yeri yoktur. Ortada gücüne ve güçlünün desteğine dayanarak Müslümanlara zulmeden bir devlet ve onun karşısında parçalanmış, bu yüzden gücünü kaybetmiş bir İslam dünyası var.
Şimdi göz göre göre bu mazlum halkın yok olmasına ses çıkarmayıp İsrail´in diplomasi yoluyla insafa gelmesini mi bekleyeceğiz, yoksa elimizden geldiği kadar, hiç değilse açlığa ve hastalığa çare olacak yardımlarda mı bulunacağız?
Elbette ikincisi.
Peki İsrail buna da mani oluyorsa ne yapacağız?
Yine ´insafa gelip hasta öldükten sonra yiyecek götürün´ diyeceği günleri mi bekleyeceğiz, yoksa biraz da riski göze alarak yardım teşebbüsünde mi bulunacağız?
Elbette ikincisi.
´Peygamberimiz (s.a) benzeri durumlarda ne yapıyordu´ sorusunun cevabı da önemlidir. Medine´yi teşrif ettiklerinde gayr-i Müslimlerle bir sözleşme imzaladılar; herkesin temel insan hakları garanti altına alındı, hiyanet edilmedikçe sözleşmeye riayet sözü verildi. Yahudi kabileler (Benî Kaynuka, Benî Nadir ve Benî Kureyza) sırayla hiyanet ettiler, sözleşmeyi ihlal ettiler ve sürüldüler. Beni Kurayza ise Hendek savaşında Müslümanları arkadan vurmaya kalkıştı, Peygamberimiz de (s.a.) onlara, kendi kitaplarında mevcut olan bir cezayı uyguladı. Demek ki O (s.a.) yalnız rahmet değil, aynı zamanda adalet peygamberi idi ve zalim ile mazluma aynı mesafede durmuyor, eşit muamele yapmıyordu.