(Ehem Bo?lu?m)
Tek cümlelik bir tanım olacaksa sanat yaradanın kendisidir. Bu iddia ayrıntılı mütalaa edildiğinde fark edilecek ki, hangi mevzuya sanat nazarıyla yaklaşılırsa o yolunda her şeyini feda edebileceği yaradana kulluğu ve aczi yeti veya hak edilişinin mucibi olan hafi? bir zorunluluk temayu?zu?du?r.
Sanat O´nun için yapılmalıdır. Aksi bir du?s?u?nce veya eylem muvakkat bir güzellikten öteye gidemez. Devirler, nesiller ve mesafeler bu geçici güzellikten nasibini alamazlar. Dünya denilen bu handa ucuz bir zaman safahatında bozukluğun su?ru?kledig?i deg?is?iklig?e kurban olup giderler. Zira icraatın kaygısı maneviyatın gözelerinden beslenmemiştir. Maneviyatın gözeleri ne demektir diye sorarsanız s?u misali tefekku?r ediniz.
Bir nehir du?s?u?nu?n. Bilen bütün vakitler varlığını muhafaza etmiş? ve orada kendine bağlı bir hayat kurulmasına temel tas?ı olmus?. Nehrin yokluğu, oranın verimsiz, tarlaların kurak, etrafın bozkır ve insanların fakir kalması demektir. Varlıg?ı ise yukarıdaki yoklukların var ile güzelliği anlamına gelmektedir. İçinde ve etrafında sayısız canlı, buradan nasiplenmekte âdemin eceline göre değil a?lemin eceli dairesinde akışı planlanmış? bir nimet, bu nehrin varolus? gayesi sanatın ku?c?u?k bir emri ve muvazenesidir. Bu dengeyi devam ettirmek de kaldırmak da sanatın malikine aittir. I?s?te her akan su kütlesi bir nehir değil ve sanat u?zere varedilmemis?tir. C?u?nku? o?yle su ku?tleleri de vardır ki, ani yag?murlardan veya karların erimesinden peyda olan amac?sızca yıkıcı, zarar verici, yoklug?u varlıg?ına tercih edilen ve nihayetinde hem insana, hem tabiata hem de diğer canlılara zarar veren bir su?recin mu?sebbibi olur. Peki, kar ve yag?murlar da bu tabiatın bir numunesi ve Hu?da´nın bir lu?tfu deg?il midir diye bir sua?l akla gelebilir. I?s?te sanatın gu?zellig?i ve hususiyeti bu incelikte gizlenmiştir. Yıllardır Karc?e Kus?ları´nı bırakıp Anka Kus?u´yla hayaller kuranlar bu inceliği de go?remeyeceklerdir. Bu körler, cennetle cehennemi de birbirine karıştıran gafiller ülkesinin muki?mleridir. Hâlbuki cennet bir sanatın ve nihayetidir. Yani O´nun istediği kaidelerde yapılan icraatın hediyesidir. Cehennem ise sanatsız bir eserin hak ediş? payesidir. I?s?te sanat bu düzenin ta kendisidir.
(Mu?him Bo?lu?m)
Bas?ı dumansız bir dag?ın başında bir büyük kaya ve başında bir çalı. Çalı başında bir kus?. Kus? başında bir sinek. Okyanusun altında bir yuva. Yuvanın altında bir balık. Balığın altına bir yumurta, yumurtanın içinde bir semek. Ve uzayıp giden bir tefekkür?
Sivas şehir ku?ltu?ru?yle alakalı bir aras?tırma yapıyorken aklıma bir soru takılmıs?tı. Onlarca tarihi eser içinde bir asırdan fazla ayakta ev olmayışını merak etmiştim. Ayakta kalabilen bir kaç örnek ise, sonradan Devlet tarafından satın alınarak muhafaza edilenler. Peki, neden diye sorduğumda işte verilen cevap ise hayata sanat nazarıyla bakanların derinliğini ortaya koyuyordu. Evler, bir o?mu?rlu?k olacak şekilde inşa edilir. Lakin camiler, okullar, medreseler, s?ifahaneler vb. ilelebet bu topraklara hizmet etmesi için mimari eser olarak yapılır. I?s?te sanat bu anlayışın ta kendisi ve icraatlarıdır. Sanat o eserlerde konuşturulan taşlardır. O taşlara mana veren ruh ve ruhun yas?atılması için cehd etmektir. O?mru?n nihayetinde sanat s?aheseri olan cennette ikamet edilebilmektir. Mağlubiyetin ağır yükünü vakarla taşıyıp I?blis´e teslim olmamaktır sanat.
Sanat galibiyetin asıl sahibinin O olduğunu, oku kendimizin atmadığını fehmetmektir.
Paraya ve mevkiye göre değil, ka?ide ve du?stura göre söylenen, susulan ve söylenen, susulan ve icra edilen her husus sanattır.
İçinde alkış? olmayan...