Tezat Yumağı

Alper Duran
Alper Duran
Tezat Yumağı
15-10-2020

İnsanoğlu, defalarca haklının azlığı ile yanlışın çokluğu arasına sıkışıp kalmıştır. Bu mengeneden gül bahçesinin bahçıvanları ferahlıkla kurtulurken, kendisini yanlış yere konumlandıranlar ise, sürekli bocalama girdabına kapılmıştır. Tıpkı bestelerini yoksul bir çalgının tellerinde arayanlar gibi... Çürük ağaçtan, dilden dile akacak bir eser çıkmaz. Çünkü bilememekten kaynaklanan romantik bir körlüğe saplanılmıştır. En zor tarafı ise, doğru yana dönememektir. Çoğunluğa bakıp yanıldığını kabul etmeyenler, sandalın yürümesi için kürek çekmenin gerekliliğine inanmaz ve hep aynı yerde döner dururlar.

Öteden beri haklıyı haksızdan ayırmak için en çok kullanılan yöntemlerden biri de, vesika ve şahitlerdir.  Bir meselenin sağlamlığı, onun dayanağına göre ölçülür. Lakin bu durum, temiz ve ahlaklı toplumlarda geçerlidir. Benliğini satmışların çoğunlukta olduğu yerde, şahitlerin ve belgelerin ışığında hüküm vermek, her daim adaleti tecelli ettirmez. Kaybetmekten korkan, ya da kazanmaya odaklanmış karakterlerin attığı kulaçlar, denizde değil, hava boşluğundaki beyhude gayrete benzer. Buna rağmen, yol alıp ilerlediğini zanneden zümrenin fikri kargaşasının en önemli nedeni, bazı değerleri gündeminden çıkarmış olmasıdır. Modanın değişkenlerine göre hareket edildiği müddetçe, yarınlar muğlak, dünler ise sisli kalmaya devam edecektir. Puslu havalar, sarih bir dünya inşa edilemeyeceği için, kemâlâtın serpuşu ilmek ilmek dökülecek ve sırtlanların hükmüne zemin hazırlanacaktır.  İşte biz, tehlikenin nerden geleceği belli olmayan bu havalarda, çakalların ulumasına karşılık, adalet diye haykırdığımız için zaman zaman zindanlara reva görülmekteyiz. Çünkü onların sinir bozucu sesi, bizim adalet müdafaamızdan daha çok çıkmaktadır.

Adaleti, ekseriyetin bakış açısında ya da güçlünün kollarında arayanlar, Nemrut´un kalbinde tevhidi, Kabil´in sinesinde ise merhameti bulacağını zanneden zavallılardır. Bir mevzunun sebepleri hastalıklı ise, ahirinin sağlıklı olması imkânsızdır. Nicel kuvvetin hakikate üstün gelmesine göz yumunca, insanlığın bekâreti bozulur. Şühedanın yüzü düşer ve helâkımız kendi elimizde başlar. Hâlbuki kutsal hareketler, çoğunluğun karşı çıkmasına rağmen başlamıştır. Kralların ve iktidarların varlığını idame ettirme tutkusu, zaman zaman bazı hususları ötelemektedir. Kalplerin içinde dirayet ölmüşse, Kâbe´nin sağlam kalması neye yarar. Nerede giryan olmuş bir karar varsa, orada kalemler sahte bir kıbleye yönelmiştir. Ahali de öyle düşünüyorsa, hüküm zaten sağlamdır. Kral hoşnutsa, her şey yolundadır. Şahitler mutlu, hâkim olamamış yargıçlar mutlu ve turnaların kanatları ise vaveyla eşliğinde irtifa kaybına uğramıştır.

Eskiler, ?halkın gözü terazidir? demişlerdir. Bu tespit, el hak doğrudur. Hayatımızda bu duruma defalarca şahit olmuşuzdur. Ancak halk özünde kalmışsa ve doğru yere bakıyorsa, ya da baktırılıyorsa bunun bir kıymeti vardır. Bilge Dedem derdi ki; ?yemeği başkasına yediriyorlar, fakat benim gürbüzleşmemi bekliyorlar?. Mesele böylesine tezatlar yumağına bürünmüşse, Kerbelâ´nın canileri şah olmuştur. Biz ise yine Hüseyin´in (ra) tarafında bir avuç kalanlarız. Yusuf (as) gibi mahpusluğa düşmek, ebediyyen yokluğun zifrine düçar olmak değildir. Bazen savaşı kaybeden cenneti kazanır ve savaşı kazanan ise, her şeyi kaybeder.

Seçimler çoğunlukla kazanılsa da, doğruların iftihar tablosu başka türlü işlemektedir. Günümüz insanı ?birkaç kişi yanlış olsa haklısın, ama milletin çoğu mu yanlış? diyerek, hakikati sadık bir düzlemde değil, ekseriyetin eğiliminde aramaktadır. Evet, tüm dünya putperest bir sapkınlığa batmışken, kutlu bir yürek çıkıp zindanları müzehher bir bahçeye dönüştürmekten bahsediyordu, fakat müstekbirler yine benzer ifadeler kullanıyordu. Doğrular, bazen dönen çarkların dişlilerine çomak sokar. Düzeni sarsılan her kişi, bunun sebebini cennetin esrarlı varlığında değil, cehennemin münkir sofrasında aramaktadır. İnsan, kendi küçük ilahını yaratıp, gizli gizli ona tapmaya devam ettiği müddetçe, semavi enginliğin parıltısına perde çekilmeye devam edecektir. Zira bu kadar tanrının olduğu yerde, iffetin ve izzetin fistanı yırtılmış demektir. Dikkat ediniz, bir hususta sağlam deliller ve güvenilir şahitler olsa da,  günümüz insanının işine gelmiyorsa burun kıvırmakta, fakat ucuz bir müptezelin dedikodusuna sırf işine geldiği için meyil göstermektedir. Bu da, içindeki tanrıcıkların temayülüne boyun eğmesindendir.

Elbette ki sayısal çoğunluk her zaman kötü değildir. Bilakis hakikatli toplumlarda umumi bir ahlak esintisi mevcuttur. Ancak muvazenenin kaybedildiği yerlerde ve zamanlarda, kemiyetin tek başına bir prensip olması kabul edilemez. Bugünkü modern dünya, dengesini yitirmiş bir halde sayıların ve güçlülerin dünyası olsa da ve gündüzlerin fecrini baştanbaşa facialar kaplasa da, hakkın sırrına ram olanların keyfiyetleri, nice azların nice çoklara galebe geldiğine gönülden inanmaktadır.         

ÖNCEKİ YAZILARI
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?