TUNA NEHRİ AYVAZ DEDE ŞENLİKLERİ

Orhan Arslan
Orhan Arslan
TUNA NEHRİ AYVAZ DEDE ŞENLİKLERİ
28-06-2017

Bu Yıl 506. yılı kutlanacak olan AYVAZ  DEDE şenlikleri, Bizim O, topraklardaki; varlığımızın ispatı gibi; her sene yapılmaktadır.

Boşnakların İslam´a geçmesinin en önemli simgelerinden Akhisarlı Ayvaz Dede anısına, beş asırdan daha uzun süredir düzenlenen etkinlikler kapsamında; ülkenin farklı kentlerinden ellerindeki sancaklarla atlı birlikler,  merkezi programın yapılacağı Prusac kasabasına doğru yola  çıkarlar.

 Ayvaz Dede Şenlikleri, Bosna Hersek´te bu zamana kadar yapılan en uzun soluklu etkinlik olarak biliniyor.

Bunları düşünürken, uzaklardan bir yanık türkü gelir, kulaklara... TUNA  NEHRİ   AKMAM, diyor... Bir çoğumuzun bağrından, bir şeyleri söker gibi; alır, bir yerlere götürür, bizleri...

Hüzün, gözyaşı, kan, nefret... ihanet... ayrılış... koparılış... sürgün...

 Kulaklarımızda; bir hüzünlü türkü, bir marş gibi, dinlenerek, bizi duygulandıran zaman, zaman; çeşitli vesilelerle, işittiğimiz; ender marşlardan, biridir. Bir ayrılışın, kopuşun, destansı hikayesini anlatır. Biz hikaye gibi algılayabiliriz. Aslında, Bu Marş; Osmanlının hangi oyunlarla balkanlardan kopuşunun acıklı, hüzünlü, bir o kadar düşündürücü serüvenini anlatan, belgesel gibidir.

Balkanlarda; kimi ırmak ve dereler gibi; Tuna nehri, o çağlarda Osmanlı topraklarından; nazlı bir gelin gibi süzülerek, Karadeniz´e boşalmaktadır. Her ne kadar doğuşu o topraklarda olmasa bile; hırçın, deli, kimi zaman taşkın veren; en geniş, su yüzeyi yüksek hali, Osmanlı topraklarında idi. Şimdilerde; uzaklarda kalmış, bizlere küskün; nazlı, nazlı akmaktadır. Yakın zamanlarda; O, coğrafyada yaşanmış acımasız, destansı olayları, anlatırcasına; bir rüzgar esintisi ile; kulaklarımızda çınlamaktadır. Bir başka şeyler söyler bize; Tuna... hatırlatmak ister...

Bu türkünün bir yanında; Osman Paşa ve ordusunun yaşadıkları sıkıntılar iç, içe işlenmiştir. Yine sanki, azgın, kıyıya vuran; su kitleleri, sert ve horultulu hali ile; Bu Toplumun asırlardan beri; kendi içerisinden yetişen, ihanetlerini mırıldanır, gibidir. O nedenle çok hırçın ve sert, kontrol edilemez hale gelir. Bu hikayenin Avrupa´daki başlangıcı, Viyana kuşatmasındaki, ihanetle başlar... Kısacası; bizi, bizden biri yaralamıştır...

Hani şair, şiirinde; Sakarya nehrine hitaben; NEREDE KARDEŞLERİN, CÖMERT NİL, YEŞİL TUNA... derken, bu Tuna nehrini kast etmiştir. Sakarya nehrine, onların öksüz, terk edilmiş bırakılmasının, hesabını sorar gibidir. Aynı zamanda; bir çöküşün, yıkılışın en büyük nedeninin ihanet olduğunu, belgesel, gibi anlatır bizlere... Hem Nil topraklarının, hem Tuna topraklarının, nasıl bir ihanetle Osmanlıdan koparıldığı malumdur?

Evet, yakın tarihimiz, Osmanlının yıkılış döneminin; bu tür ihanetlerin, boy gösterdiği, yeşerdiği bir ortam olma özelliğini korumaktadır. Son zamanlarda; TV ekranlarında; ilgi ve dikkatle izlenen; ERTUĞRUL, dizisinin baş aktörünün ağzından; şu gerçek, gelecek çağlara hitaben, yüksek bir ses tonu ile; aktarılmaktadır;´´ Tarihimiz, bize yanlış tanıtılmıştır.´´

Cihan şunu bilmelidir; Zaman, o kadar acımasızdır ki; Bugün, o olayları hatırlamaktan uzaktır. Geçmişte ve günümüzde yaşananlar; Sanki, bir sinema şeridine kaydedilmiş, film gibi hatıralarımızda, canlanır. İçeriğinin ne kadar acılarla dolu olduğu, sonucunun çok ağır bir ihanet olduğu, gözlerden kaçmaktadır. O bir film değil, yaşanmış gerçektir...

Yaşadığımız zaman da, geleceğimiz için; bu ibret dolu olayları iyi analiz etmek, sonuçlarını, iyi değerlendirmek zorunda olduğumuz günlerdir. Şimdilerde; Tuna Nehri, belki de; söylediğimiz, mırıldandığımız; türküler kadar, hafızalarımızda yer almaktadır. Ancak, gerçek bu değildir. Aynı zamanda, Tuna; Koca bir ihanet, kan, kin, nefret, katliam, acımasız ve öldürücü bir göç, kavramlarını da; bize hatırlatmalıdır. Balkanların, O coğrafyanın simgesi olduğunu hatırlatmalıdır.

Bugün, Tuna Nehri simgesinin bize hatırlattığı acımasız günleri yaşamamak için; ihanetlere, oyunlara, altın tepsilerde sunulan zehirlere, içerimizde sürekli dışarı ile irtibat içerisinde olan, işbirlikçi hainlere dikkat etmek zorundayız. Bu coğrafyanın yeni TUNA nehri türküleri, bestelenmesini istemiyorsak; uyanık olmak, boynumuzun borcudur. Sınırlarımızın civarında yaşanan olayların ne anlama geldiğini analiz, etmemiz lazımdır. Çok yakınlarda bize; siyah rengini tanıtmak için; kapkara diyerek, siyah rengini daha da, korkunç hale getirenlerin; neden birden bire; aynı renge bembeyaz demelerini, anlamamız lazım. Bu uğurda kafa yormamız lazım... düşüncemizi, zorlamamız lazım... Gelecek, güzel günlerimiz, olayları iyi analiz etmemize bağlıdır...

Yeni ihanetlerle karşılaşmamak için;

Uyanık olmak lazım... Uyumamak lazım... Uyumamak...

ÖNCEKİ YAZILARI
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?