İçimde yanıp tutuşan bir ?Turan Ülküsü? vardır. İslam medeniyeti içerisinde doğup büyüyen ve bu minval üzere devam eden bir ülkü. Bir olan Allah´ın sancağı altında yaralarımızın iyileşeceği ve kardeşçe yaşayacağımız bir hayat. Urumçi´den Kahire´ye, Bosna´dan Kerkük´e kadar uzayan ve gönül haritasının derdini çeken bir anlayış. Kanaatimce İslamın bugünkü en büyük ve birinci şartı, bunun için çalışmak ve gayret sarfetmektir. ?İslam Birliği? ve/veya ?Turan Ülküsü? mefkûresini oluşturmak, bizim en önemli gayemiz olmalıdır. Başka türlü dağılmışlığımızın önüne geçmek pek mümkün gözükmemektedir.
Bugünkü durumda; parçalara bölünmüş toplulukların bir tarafa yaslanmış veya bir tarafı seçmiş yahut seçmek zorunda kalmış kişileriyiz. Kendi dar ictimai alanında bile birliği sağlayamamış, İslam toplumlarının ve devletlerinin ayrı ayrı yol çekmesinden dem vuran, matem fedaileriyiz. Kendi derneğimizden olmayanlara duyduğumuz kini görmezden gelip, kendi cemaat ve tarikatımızın müntesibi olmayanlara farklı bir nazarla bakıp, dilimizde düşmeyen islamın vahdet anlayışına en büyük zararı veren mirasyedileriz. Kardeşliği yalnız lügat manasında kullanarak, politikalarımızı birer dini ritüel haline büründürüp, dünya görüşlerimizi toplumda bir kazanım veya amaç haline dönüştüren İslam Birliği ülküsünün haraptarlarıyız.
Şu siyasi parti, dernek ve vakıf çöplüğünde herkesi kendi flaması altında toplayıp ancak öyle bir kurtuluşun olabileceği düşüncesini bir kenara atmakla başlayacaktır İslam birliğinin temelleri. Bizim sendikamızda olmayanlar, karşı cemaatin adamları, bize hiç oy vermedi ile başlayıp daha sonrasında Şiiler, İranlılar, Araplar ve Çerkezler vb diye devam eden ucuz muhabbetlerin turan ülküsüne taşıyacağı bir yapı taşı yoktur. Zira islamın temel felsefesi bu sefil düşünceye tümünden karşıdır. Selamet ve güven içerisinde bir fikre sahip olup onun uğrunda mücadele vermek asıl olandır. İnançsız örgütlerle mücadele, ancak inanmış örgütlenmelerle yapılabilir. Bu bakımda ?Allah için? mantığı asıl gaye olmalıdır. Bir kültür ve medeniyet ağı ile birleşebilecek kalp ve fikir zemini evvela kendi içimizde teşkil etmemiz gerekir. Kardeşlik müessesi öncelikle yüreklerde sonra fikirlerde başlayıp ve en sonunda da icraatta devam eder. ?Bizden değil? bakış açısı, ibadet ruhuna zıttır. Bu nazar, inançsız toplumların itikadına yakışır. Hâlbuki islamın tablosunda bu tip çizgiler ve renkler yer almaz.
İnsan, İslam birliğini ve turan ülküsünü kendi kalbiyle başlatmalıdır. Küçük olsun benim olsun anlayışı yerine büyük olsun hepimizin olsun anlayışı hakiki bir devrimdir. Şahsiyetin maddi imkânlara yenik düştüğü bünyeler ile değil, maneviyatın abideleştiği karakterlerle yol almak gerekir. Yaratılış hakikatini iyi okumak, doğunun ve batının arasında bir tercih yerine yeni bir yol çizilmesi ülküsünü benimsemek icap eder. Anonim söylentiler yerine bilinçli ve şuurlu bir miras oluşturulmalıdır. Kavramların modern dünyaya boyun eğdiği tutsaklık yerine, zamanı sorguya çekebilen aşk, bilgi ve inanmışlıkla yürünmelidir. Kibirle itiraz yerine, tevazuuyla değerlendirmek gerekir. İslamın birliği fedakârlık taşlarıyla inşa edilebilir. Beyazın ve siyahın renk olmaktan çıkıp bir bütünün parçası haline geldiği gün filizlenmeler başlayacaktır.
Sezai Karakoç diriliş neslinin amentüsü kitabında dediği gibi : ?kentler her yönüyle mümin hale gelmedir elimde. Çünkü şehirlerinde inanmışı, inkârcısı, nihilisti ve ate olanı vardır. Toplam anlamıyla kent, ya imanı ya isyanı haykırır. Ben iman haykıran, sessizliğinde iman çınlayan şehirlerin mimarı olmalıyım. Müslüman olmak bana bu görevi yüklüyor.?