Herkes gibi ben de babamın geceleri uyanıp maçlarını izlediğini söylemesiyle tanıdım Muhammet Ali’yi.
O zamanlar TRT ekranlarında unvan maçları naklen yayınlanırdı. Kazanması için dualar edilir, sonra günlerce büyük küçük herkes bu maçlardan bahsederdi.
O yıllarda bizden biri kabul edilmiş, herkesin sevgisini kazanmış ve bir nesle boksu sevdirmişti.
Babamın boks ekolüydü ben her ne kadar canlı izleyememiş olsam da, soyadının neden Türkçe olmadığını, maçların neden Amerika’da yapıldığını düşünür ; çocuk yaşımda Müslüman olmasıyla gururlanır , saygı ve sevgi duyardım. Büyüyüp hikayesini öğrendikçe, belgesellerini, röportajlarını, bulabildiğim kadarıyla da maçlarını izledikçe ona olan hayranlığım daha da çok arttı.
Bazılarını rakibini dövmesinden daha çok zulme, zalime, sömürüye, ırkçılığa baş kaldırışıyla seversiniz, biz Muhammed Ali'yi bunun için sevdik.
Geçenlerde hastalığı ile gündeme gelip ölümünü duymak beni çok üzdü. Gerek sportif başarıları, gerek haksızlığa karşı duruşu ile her anlamda efsane olan boksörün ölümü spor dünyası kadar İslam dünyası için de büyük bir kayıp.
Muhammed Ali, kariyerinde ringe çıktığı 61 maçtan sadece 5’ini kaybetmişti. Ancak o, sadece çok iyi bir sporcu olduğu için efsaneleşmedi, karakteri, duruşu ve dünya görüşüyle de farklı olmayı başardı.İslam’ın demir yumruğu oldu.
Yumruk atmayı değil, yemeyi öğrendiğinde güçlü olacağımızı bize öğreten Muhammed Ali’ yi ölmeden değil yaşarken bu kadar efsaneleştiren neydi ?
Bir sporcu olmanın çok ötesinde olan Muhammet Ali, ırkçılığın tavan yaptığı dönemde dünyanın en büyük otoritesi olan Amerika’ya keskin söylemleri ve politik duruşuyla kafa tutmuş, her türlü baskı, zulme ve faşizme karşı olmuştur.
Ringdeki hızı, refleksleri, dansı, ring dışındaki espritüel tavrı, yazdığı şiirler, renkli kişiliği ama en önemlisi siyahi bir Müslüman olarak otorite karşısında tek bir geri adım atmayı reddettiği sağlam duruşu…
O dönemde siyahilere halen köle olarak bakan zihniyetin verdiğini rahatsızlıkla Roma olimpiyatlarda kazandığı madalyasını Ohio Nehri’ne atacak kadar cesur yürek olması…
‘’Hiçbir Vietnamlı yolda yürürken arkamdan pis Zenci diye bağırmadı bana’’ diyerek Amerika’ya tarihi bir ayar vererek Vietnam savaşına gitmeyi reddetmesi ile dünyanın kahramanı olması…
ABD’nin her türlü tehdidine karşı savaşın karşısında durması ve bu yüzden maddi ve manevi birçok bedel ödemesi.
Hapis ve para cezasına çarptırılması, bokstan men edilmesi, haksız yere 3 yıl ağır sıklet boks şampiyonu unvanının ve lisanslarının elinden alınması, yüksek mahkeme kararıyla yeniden ringlere döndüğünde unvan maçını kaybetmesi, dönemin şampiyonu Fraser ile yaptığı 3 maçtan birincisi ile tüm dünyanın nefesini kesmesi…
İnsanlara yeni ufuklar açan bir hayat yaşayarak, zaferin ve gücün sembolü oldu her zaman.
Mazlumun, mağdurun, özgüvene ihtiyacı olanın sevgisine mazhar oldu. Yumruğu ezilenin cevabı bilindi. İnsanlığın sözcüsü oldu. Dünyanın yarısı bile onun gibi düşünebilseydi dünya çok farklı olurdu.
ABD'li Müslümanların öncülerinden Malcolm x, ideolog bir devrimci iken Muhammed Ali icraatçı idi. Amerika bugün demokrasisi ile övünüyorsa bunda onun payı çok büyüktür.
O dönemde yaşayan Martin Luther King, Malcom x, Nelson Mandela gibi lider insanlar hep mazlumların umut meşalesi olacak tarih kitaplarında yer alacak bizler de onların hikayelerini yeni nesillere anlatacağız.
Ve elbette yıllarca hafızalardan silinmeyecek, sözleriyle de anacağız onu.
İkiz kuleleri yıkan teröristlerle aynı dinin mensubusunuz, ne hissediyorsunuz?
Sorusuna Muhammed Ali'nin cevabı:
‘’Hitler ile aynı dini paylaşan bir mensup olarak neler hissediyorsanız aynısını.’’ Olmuştur.
……
Son olarak şampiyonluğa dönüş sürecindeki maçlarından birinde, yardımcısı Bundini’nin, Ali’yi motive etmek için yaptığı şu tezahürat beni her zaman duygulandırmıştır:
“Dans et şampiyon, kimsesizler yurdundaki yalnız çocuklar için dans et. Çocuklar için salla yumruklarını. Kiralarını ödeyemeyen işsizler için dans et, kanserden geberen yoksul hastalar için, kefaletleri ödenmeyen sefil mahkumlar için, herkesin terk ettiği eroinmanlar için. Dans et şampiyon, savaş onlar için! Düşkünler yurdundaki zavallılar için, emeklilik maaşı alamayan yaşlılar için, sokak köşelerindeki yalnızlar için. Dans et şampiyon, savaş onlar için. Temizlik işçileri için salla yumruklarını; hava limanlarında, otobüs duraklarında, benzin istasyonlarında yerleri süpüren küçük insanlar için.Savaş onlar için şampiyon! Muhammet Ali’yi hiç kimse yenemez, hiç kimse! Sadece Cassius Clay yenebilir ama o da bu akşam aramızda değil.”
Ne zaman hatırlasam yine duygulandığım başka bir olay da şudur:
Yıl 1976, yer Sultanahmet Meydanı...
Başbakan Necmettin Erbakan ve beyaz insanlarla ilk defa karşılaşan Muhammet Ali, tezahüratlarla karşılaşınca bunun için Rabbine şükredip, gözyaşlarını tutamıyor. Ve bana ilk defa sarılan beyaz lider Erbakan'dır diyor.
Hayatıyla dünyayı değiştirdi mi bilemem ama dünyayı değiştirenlere örnek olduğu muhakkak.
Bir daha böyle bir sporcu, belki de böyle bir insan gelmez dünyaya.
Ümmetin duasıdır sana Muhammet Ali, ismini yere yazdırmadığın sevgililer sevgilisine komşu olursun inşallah…