Tarikatçılara göre, her tarikatın bir büyüğü vardır, ona Mürşidi kâmil denir. Müşid olan, müridinin manevi bir irşad edicisi, kalbi doktoru ve ruhi bir terbiyecisidir.
Bir kişinin Mürşid olabilmesi için kalp üzerine tesir ve nüfuz sahibi olması ve kalben tesir edebileceği kimsenin kalbine tesir yapabilmesi, böyle bir yetkiye sahip olması gerektir.
Peki, böyle bir yetki bir kimseye veya Peygamberimize verilmiş midir? Böyle bir yetki bir kimseye verilmiş olsaydı, bütün mürşidlerin en büyüğü olması nedeniyle, herkesten önce Muhammed (s.a.v.) verilirdi.
Eğer Peygamber Efendimize böyle bir yetki verilmiş olsaydı, bu dini yaymak için o kadar mücadele etmesine, eziyetlere katlanmasına, tehlikelere atılmasına ne lüzum vardı? Herkesin kalbi üzerine manevi bir tesir yapar, kalbini temizler ve imana getirirdi. Böylece Hicrete, harbe, mücadeleye hiç gerek kalmazdı.
Hâlbuki Rasulüllah (s.a.v.) dini yaymak için her türlü mücadeleye atılmış, dinini tebliğ suretiyle yaymıştır.
Demek oluyor ki, İslam’da manevi veya kalbi bir tesir değil, öğretmek ve öğrenmek metodu ve prensibi vardır. Bilmeyen, bilmediğini bilenden öğrenir, bilende bildiğini bilmeyene öğretir. Bunun içindir ki, İslam dininin esası olan Kur’an-ı Kerim’in sana okumayı, öğrenmeyi, muhakeme etmeyi, varlıklardan ibret almayı emrediyor. Bütün bunlar da, insanın vasıtası olan akılla olur. Buna karşılık Kur’an da insanı, başkasının manevi tesiriyle hakikati kabul etmeye davet eden tek bir ayet yoktur. Hem Rasulullah’a kalp üzerine tesir yetkisi verilmiş olsaydı, Kur’an-a da gerek kalmazdı. Çünkü Rasulullah o zaman herkesin kalbine tesir eder ve imana getirirdi.
Peygamber Efendimiz, kendini koruyan kollayan, büyüten amcası Ebu talibin Müslüman olmasını canı gönülden istiyordu ama buna muvaffak olamadı. Eğer Rasulüllah’a kalbi tesir yetkisi verilmiş olsaydı, herkesten önce bu tesiri amcasına kullanırdı. Hâlbuki Rasulullah’ın bu kalbi isteğine Yüce Allah şöyle cevap veriyor:
“Şüphesiz sen, (Ey Muhammed!) sevdiğini hidayete erdiremezsin. Lakin Allah dilediğini hidayete erdirir.” (Kasas/26)
Mürşid kelimesine tasavvufçular, yol gösteren, uyaran, irşad eden manalarını vermişlerdir. Kur’an-ı kerimde bir ayette bulduğum bu kelime menfi manada yani Allah’tan başkasının Mürşid olamayacağı anlamında gelmektedir:
“Allah’ın mucizelerinden biridir. Allah kimi (İyi niyetinden dolayı) doğru yola iletirse, o doğru yolu bulur. O kimi de (Kötü eyleminden dolayı) sapıklıkta bırakırsa, artık onun için asla yol gösteren bir dost bulamazsın.” (Kehf/17)
Yukarıda geçen ayetlerde görüldüğü gibi, yol gösterici anlamına gelen mürşid kelimesinin ayetlerde ki karşılığı hidayettir. Hidayet, “yol gösterme” sıfatı ayetler de sadece Allah’a ve onun kelamı olan Kur’an-a verilmiştir. Şu ayetler de bunun ispatı niteliğindedir:
“Allah (niyet ve eylemlerine göre) kimi doğru yola iletirse işte o, doğru yolu bulmuştur. Kimi de (Yaptıkları yüzünden) sapıklıkta bırakırsa, böyleleri için O’nun dışında dostlar bulamazsın.” (İsra/97)
Kur’an ile hidayet bulunacağını gösteren ayetler: “(Oruç tutmanız gereken o sayılı günler) Ramazan ayıdır ki, Kur’an, insanlara yol gösterici, eğri ile doğruyu birbirinden ayırt edici olarak o ayda indirilmiştir.” (Bakar/185)
“Bu kendinde kuşku, çelişme, tutarsızlık olmayan (İlahi bir) kitaptır. Müttekiler (Allah’a karşı gelmekten sakınan ve O’na karşı sorumluluk bilinciyle yaşayanlar) için yol göstericidir.” (Bakara/2)
Peygamber efendimize verilen görevin hidayet değil, tebliğ olduğunu gösteren ayetler: “Peygamber üzerine tebliğden başka bir şey yoktur.” (Maide/99)
“İnsanların çoğu sen istesen de mümin olamazlar.” (Yusuf/103
“Siz (Eyleminden dolayı) Allah’ın dalalete götürdüğünü hidayete mi getirmek istersiniz? Hâlbuki Allah’ın (Niyet ve eyleminden dolayı) dalalete götürdüğü kimseye sen hiçbir yol bulamayacaksın.” (Nisa/88)
İşte bu ayetlerin hepsi, Peygamberin ancak bir tebliğci olduğunu, Allah’ın hidayet vermediği kimseyi, hidayete getiremeyeceğini, Peygamberin bile, sevdiğini hidayete erdiremeyeceğini ve Allah katında kimse için zarar ve fayda verme gücüne sahip olmadığını gayet açık bir ifadeyle beyan etmektedirler.
Not Aynı konu devam edecek İnşallah.
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?