Tarikatçılar, her insanın işlediği günahlardan tövbe edecek seviye de olmadığını, bu işleri ancak Allah’ın sevdiği kimselerin yapabileceğini, Salih kişilerin Allah ile kulları arasında vasıta olması gerektiğini söylüyorlar. Bunların bir kısmı daha da ileri giderek bu iş daha ziyade itikada bağlıdır, aslında vasıta olma durumunda olmayan bir şeyde vasıta olabilir diye gönülden inanılsa vasıta olabileceğini ve insanı Allah’a ulaştıracağını iddia ediyorlar. Hatta bazı cahiller; “Bir taşa dahi itikat bağlasak bizi Allah’a kavuşturur” diyerek büsbütün sapıtıyorlar.
Allah’ü Teâlâ, dinini bize öğretmek için içimizden bir elçi tayin etmiş, o da bunları Allah’ın bildirdiği. Şekilde bize öğretmiştir. İşte Allah ile kul arasında ki vasıta dindir. İnsan Allah’a kavuşmak ve onun rahmetini kazanmak için dine uyar ve emirlerini tatbik eder. İnsanlara dini öğreten Peygamber ise sadece bir öğretmendir. Dolayısıyla o bile vasıta olamaz. Ancak bildirmek sıfatıyla Rehber olur. Yani O’ bildirme konusunda elçidir. Bildirdikten sonra aradan çekilir ve o zaman arada sadece din kalır.
Allah ile kul arasında vasıta din olunca başka vasıta ve vesileye ihtiyaç kalmaz. Din onu bilen ve tatbik eden kimseyi zaten Allah’a kavuşturur. Tarikatçılar kendi iddialarını ispat için şu ayeti delil getirirler:
“Ey İman edenler! Allah’tan sakının ve O’na (Yaklaşmak için) vesile arayın.” (Maide 35)
Tarikatçılara göre bu ayette ki “Vesile” den maksat şeyhlerdir. Hâlbuki ayette ki “Vesile” den maksat kulun yaptığı Salih amellerdir. Tarikatçı olmayan tüm tefsir âlimleri bu ayeti bu şekilde açıklamışlardır.
Tarikatçılar, vasıta hakkında ki iddialarını ispat için bir de akli delil getirerek, “Her insan Allah’ın rahmetine kavuşacak, tövbesi ve duası kabul olunacak, derdini Allah’a arz edecek seviyede olmadığı için kendisine bunları temin edecek birisi lazım” derler. Şeyhler de Allah’ın sevdiği insanlar oldukları için bu işleri yaparlar. Yani bir insanın yaptığı iyi işleri Allah’a kabul ettirirler ve o amellerin mükâfatını o kişiye ulaştırırlar. Böylece insan ancak şeyhler vasıtasıyla iyi olabilirler.
Bu anlayış cehaletin üst noktasıdır. Allah’ı haşa kral kabul edip şeyhleri mabeyinci yerine koymak ve onlar vasıtasıyla dertleri, istekleri Allah’a sunmak ve böylece işlerini kabul ettirsinler; Allah’ta saray erkânı vasıtasıyla onlara nimetini versin? Bu ne biçim iman, ne biçim akıl, ne biçim mantıktır?
Hâlbuki Yüce Allah, kulunun isteğini nasıl kabul edeceğini ayetlerde ne güzel açıklamıştır: “Kullarım sana beni sorarlarsa muhakkak ki ben pek yakınım, çağırdığı zaman çağrısına icabet ederim.” (Bakara 186)
“Rabbiniz dedi: “ Beni çağırın ki size icabet edeyim.” (Mümin 60)
“Rabbinizi yalvararak ve gizlice çağırın, şüphesiz O haddi aşanları sevmez. Ve yeryüzünde ıslahından sonra fesat çıkarmayın ve O’nu (Rabbinizi) korku ve ümit halinde çağırın. Şüphesiz Allah’ın rahmeti iyilik edenlere yakındır.” (Araf 55-56)
Görüldüğü gibi bu ayetlerin tamamı insanları doğrudan Allah’a dua etmeye çağırır, Allah’ın rahmetinin iyilik edenlere yakın olduğunu söyler. Fakat hiç birinde “Bana ulaşmak için araya aracı koyun” demiyor. Bundan da anlaşılıyor ki, insan doğrudan doğruya Allah’a yalvarmalı, derdini ona arz etmeli ve yardımı da sadece O’ndan istemelidir. Dua böyle olduğu gibi, bütün ibadetler de böyledir. Bir insan bunları yaptığı zaman kabul veya red edecek olan sadece Allah’tır. Bu hususa işaret eden birçok ayet vardır:
“Şüphesiz, iman edip iyi işler yapanlara Firdevs cennetleri mesken olur. Orada ebedi olarak onlardan ayrılmak istemezler.” (Kehf 107-108)
“Şüphesiz, iman edip iyi işler yapan kimseler altında nehirler akan cennetler vardır. O büyük kurtuluştur. ( Buruç 11)
“İman edip iyi işler yapanlara, amellerine mukabil mekân olarak Me’va cennetler vardır. (Secde 19)
“Şüphesiz, iman edip iyi işler yapanlara, nimet cennetleri vardır. (Lokman 8)
“Kim ki, O’na inanıp iyi işler yapmış olarak gelirse, onlara en yüksek derceler vardır.” ( Taha 75)
“Erkek veya kadın; her kim mümin olarak iyi işler yaparsa, işte onlar cennete girerler ve kendilerine hurma çekirdeğinin çukurcuğu kadar zulmedilmezler. (Nisa 124)
Görüldüğü gibi bu ayetlerin hepsi de, iman edip iyi işler yapanlara mükâfat verileceğini açıkça beyan ettikleri halde, bu iyi işlerin bir şeyh vasıtasıyla Allah’a arz edilmesi gerektiğini işaret bile etmemişlerdir. Bundan da anlaşılıyor ki; Cenab’ı Allah, iman edip iyi işler yapan kimselerin, bu iyiliklerini doğrudan doğruya kabul eder ve mükâfatını verir. Artık bir şeyhin veya Hocanın veya başka birinin arada vasıta olmasına gerek kalmaz.
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?