Uzun süredir kanallar şehit haberleri veriyor. Polis, asker, sivil… Şehit cenazelerini izlerken gözü yaşlı anneleri, babaları, kardeşleri, eşleri, evlatları görmeye dahi dayanamıyorum. Onlarla ağlıyorum da. Babaları ölürse benim çocuklarımın yetim kalacaklarını da düşünüyorum. Hayat arkadaşım yanımda olmazsa ben ne yaparım diye acılı eşlerle empati dahi kuruyorum. Ama hemen ardından “Allah esirgesin” demeyi de ihmal etmiyorum.
Uzun süredir kanallar şehit haberleri veriyor. Sonra dünyada neler olmuş şöyle bir göz ucuyla bakıyorum. Gelişmeler üzerine yorum yaparken gözyaşlarım kuruyor, şehit haberlerini de unutmaya başlıyorum.
Uzun süredir kanallar şehit haberleri veriyor. Yemek falan derken aklıma geliyor büyük bir sevinçle, bugün günlerden “Ertuğrul” diyorum mesela. Çocuklar da uyudu, şöyle rahatça dizimi izleyeyim.
Uzun süredir kanallar şehit haberleri veriyor. Daha sonra spor aktivitelerim, gezmelerim, çocuklarımla vakit geçirmelerim, haftalık rutin işlerim, işe gidişlerim, işten dönüşlerim, streslerim meşgul ediyor beni. Birkaç gün haber saatini kaçırdıysam, çocuklara çatıyorum “haberleri açın, bugün nolmuş, şehit var mı” diye.
Uzun süredir kanallar şehit haberleri veriyor. Kendi aramızda konuşurken, bu ateşin bizlere de ulaşacağından korkuyorum da. Bu nedenle olsa gerek, namazlarımda daha çok dua ediyorum “Allah’ım, ülkemizi koru, düşmanlarımıza fırsat verme. Çocuklarımızın geleceği sana emanet” diyorum.
Uzun süredir kanallar şehit haberleri veriyor. Bu arada alış veriş yapmayı, gülüp eğlenmeyi de ihmal etmiyorum. Hatta aymazlığı iyice ele alıp, “amaaan kafana tak nereye kadar, kaderden öte köy yok, öleceksek öleceğiz” bile diyorum.
Şehitlerimizin acısını bile kendi nefsimin çekeceği acılar üzerinden hissediyorum. Halbuki askerlerimizin ve polislerimizin çatışmaya girerken duyduğu kaygı “vatan” olmasaydı, sırf ekmek parası uğruna canlarını ortaya koyabilirler miydi? Kendi eşini, çocuğunu, anasını, babasını, kardeşini ve dahi öz canını, hayatını arkada bırakabilirler miydi? Onlar, bizler bu vatanda rahat yaşayalım, gece yatağımızda huzurlu uyuyalım diye ölümü göze aldılar. Arkalarında sevdiklerinin ne kadar üzüleceğini onlar da tahayyül etmiştirler elbette. “Ne istiyorlarsa verelim, bitsin bu kargaşa” diyenlere inat, “Çanakkale’yi nasıl vermediysek, bu gün de bir karış toprağımızı canımızı vermeden, direnmeden vermeyeceğiz” dediler ve şehadete yürüdüler.
En azından şehidimizin anısına saygı gösterebilsem. Mesela hiçbir dizi, film veya her hangi bir sanatçının kiminle, nerde, ne yaptığı gündemimin birinci sırasını tutmasa. Vatandaş olarak devletimin yanında yer alabilsem. Saçma sapan mevzular yüzünden kardeş kavgası yapmasam. Dalmasam hayatın sanal gündemlerine. Ve hiç olmazsa bir Fatiha okusam ruhlarına…
Sahi kanallar uzun zamandır şehit haberi veriyordu dimi?
Nesir yine yerini şiire bıraksın. Abdulbaki Kömür abimizin şiiriyle veda edelim. Dua ile…
Bir yerde insanlar ölür Bir yerde yeni doğarlar Bir yerde kıyamet kopar Bir yerde umursamazlar.
Kardeşlerim dağ başında Kayalara omuz verir Kimileri kulak tıkar Yer içer, güler eğlenir.
Parsellenir ova yayla Tezgâhlanır namus hayâ Ses çıkmaz da eşkıyaya Kınar kardeşimi dünya.