Keşke yapmasaydım, keşke seni tanımasaydım, keşke bir daha gelse, keşke yaşasaydı, keşke ona öf bile demeseydim, keşke, keşke… Ne kadar da çok kullanılır hayatımızda ya da ne çok duyarız keşkeli yaşanmışlıkları. Pişmanlıkları ve özlemi anlatan, yaşanmış onca olayı bir kelimeye sığdıran bu kavrama, pişmanlık boyutuyla bakmak istiyorum.
Tanıdığım birinin yıllar önce yaşadığı bir olay ile başlayayım. Kalp kırma, birilerini üzme, gibi yanlışlıklara sahip olan ama yaptığı yanlışlıkları her geçen zaman azaltan özü güzel bir insandan bahsediyorum. Bu arkadaş yıllar önce bir trafik kazası geçirmişti. Duyduğumda çok üzüldüm, adeta dondum kaldım, o şen şakrak insanın durumu çok ciddiydi. Günlerce yoğun bakımda yattı. Daha sonrasında sevindirici haber geldi. Servise çıkmıştı. Göz göze geldiğimizde kullandığı şu cümle; “Kaza anında; yaptığım her şey, film şeridi gibi gözümün önünden geçti, çok pişmanım, keşke kimseyi kırmasaydım. Her şey boşmuş.” Bu sözler beni derinden etkilemişti. Ona; bak bu senin için ikinci şans, bundan sonraki yaşamın daha iyi olmalı dedim. Oradaki keşke ifadesi, pişmanlığın su yüzüne çıkmasıydı. Ne yazık ki, yaşanmış bir olay sonunda bunu söyleyebiliyordu.
İkinci bir yaşanmışlık ise annemin yoğun bakımda yattığı dönemde cereyan ediyordu. Kırk yedi günlük bir yoğun bakım süreci ve sonrasında canım validem ebediyete kanat çırpmıştı… Yoğun bakım önünde hastaları ile görüşmeye gelen insanlar ile dolar taşardı. Bu süreçte; hastası yeni yoğun bakıma giren ve gözyaşlarına boğulan insanları gördüm. Yine bu süreçte; hayata gözlerini kapayan insanların, yakınlarının hıçkırıklarına şahit oldum. Burası; her gün yeni ziyaretçi, yeni yüzlerin geldiği ve bazı yüzlerin kaybolduğu, bazılarının bilinçaltındaki düşüncelerin su yüzüne çıktığı bir yerdi. Kapı önünde, içeride yatan hastalarını ziyarete gelen birkaç kişinin birbiri ile yüksek sesle konuşmaları, ölü toprağı serpilmiş o ortamda, ilgimi çekti. Kulak misafiri oldum. Konuşulan konu ise içerideki yatan kişi öldüğünde, miras paylaşımının nasıl olacağı idi. Hastaya ben daha çok baktım, benim yanımda daha çok kaldı. Cümlelerinden sonra; şurası senin olsun, burası benim olsun kavgası… İçeride adeta dünyadan bi haber yatan kişi, bu durumu görse keşke dermiydi. Derdi eminim derdi. Nasıl demesin ki; birçoğumuz gibi, muhtemelen bu amca da gençliğinden, sağlığından feragat ederek çocukları ve onların gelecekleri için birikim yapmıştı. Bir yere kadar doğrudur da… Biriktirdiği malı paylaşamayan evlatları görseydi.
Bazı olaylar yaşandıktan sonra daha iyi anlaşılır. Pişmanlık duyulur. Keşkeler sıralanır ama nafile artık zaman geçmiş, gemiler yandığından geriye dönüş imkansız hale gelmiştir. Kırdığımız gönüller, yaptığımız dedikodular, hak yemeler varsa, eyvah ki ne eyvah. Belki onların çoğu artık bu dünyada değil yada bizim bunları telafi edecek güç ve kudretimiz yok.
Cahit Zarifoğlu şöyle sesleniyordu; “Burası dünya, ne çok kıymetlendirdik. Oysa bir tarla idi; ekip biçip gidecektik.” Bazen dünya hayatının kısalığı unutuluyor ve sanki sonsuza kadar burada yaşayacakmış gibi davranabiliyor, bu yaşantı için birçok şeyi kırıp dökebiliyoruz. Bazen ben duygusu ile inandığımız değerlerle, vicdanımızla savaşıyoruz. Maalesef, bunun kaybedeni değerlerimiz ve vicdanımız olabiliyor.
Son pişmanlıklar fayda sağlamıyor. Geçen zaman, kaybedilen sağlık, heba edilen ömür bir daha geri gelmiyor, gelemiyor. İmkân ve fırsatlar varken; doğru olanı yapmalı, inciten olmayan, değerlerle yaşayan, dedikodudan uzak, iftiranın semtine bile uğramayan, söylemi ve yaptıkları tutarlı olan birey olmalıyız. Unutmayalım; bugün yapacağımız her yanlış, gelecek hesabına yazılan bir keşkedir.