Türkiye'de hemen her ile olduğu gibi Sivas'a da yeni stad yapılmaktadır. Oysa eski denilen stad daha bir kaç yıl önce yenilenmişti. Sivas'ın önceliği stad mı, yoksa işsizlere iş sağlayacak fabrikalar mıdır? ''Artık hükümetler sanayiden, ekonomiden elini çekmelidir'' afyonu ile hepimizi uyuttular. Bu zihniyeti bize emreden emperyalistler bankalarımızı, fabrikalarımızı, dünya çapındaki karlı işletmelerimizi özelleştirme adıyla ele geçirdiler. Ama kendileri ekonomik krizde bankaları ve önemli fabrikaların yabancıların eline geçmemesi için devletleştirdiler.
Ülkemiz öyle bir hale geldi ki üretmek isteyen cezalandırılır, tüketmek isteyen ise ödüllendirilir hale geldi. Daha bankaya gitmeden her türlü kredi bir telefon mesajıyla alınabiliyor. Yüz binlerce lira bir imza ile hemen her isteyene veriliyor. Bankaya gittiğinizde ilgili memurun sizi hazır beklediğini görürsünüz. Yeter ki tüketin, yeter ki harcayın, yeter ki küresel güçlerin mallarını satın alın, her şey emrinizde. Fakat üretim yapmak istiyorsanız, insanlara iş, aş vermek için fabrika yapacaksanız yandınız, bittiniz. Olmadık bütün engellemelerden geçeceksiniz, bin bir çeşit bürokrasiyi aşacaksınız, fabrikanıza sanayi elektriği bağlatmak için bile kırk çeşit adam araya koyacaksınız, maliyenin, belediyenin insanı çıldırtan evrak işlerini tamamlayacaksınız. Sonunda pes etmeyip, yüreğinizde yer varsa üretmek, insanları iş sahibi yapmak için fabrikanızın kapısını açacaksınız. Ne yazık ki ülkemizde durum bu. Üreten cezalandırılıyor, tüketen teşvik ediliyor. Çünkü tükettiklerimiz; araba, bilgisayar, cep telefonu, vb. hepsi emperyalistlerin malları.
Yol mu, fabrika mı?
Önce fabrika olmalı, üreterek insanları iş, aş sahibi yapmalıyız. Sonra yol yapmalıyız. Yollarımız güzel ama işsiz sayısında dünya rekoru kırıyoruz. İnsanlar aç ama yollarımız güzel. Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları; Türkiye ile bir alâkası olmayan John Perkins kitabında anlatıyor; "Kendi otomobilini üretemeyen ülkeye borç verip otobanlar yaptırırız. Sonra onlara arabalarımızı satarız. Sonra bankalarını satın alırız. O bankalardan halka ucuz krediler verip daha çok araba almalarını sağlarız. Böylece verdiğimiz o krediyi arabamızı satarak geri alırız, hem de faiziyle. O ülkeye dünya bankası ya da kardeş kurumlardan kredi ayarlarız. Ayarlanan kredi "ASLA" o ülkenin hazinesine gitmez. O ülkede 'proje' yapan bizim şirketlerimizin kasasına girer. Enerji santralleri, sanayi alanları, limanlar, dev havaalanları yapılır. Aslında insanların işine yaramayan bir yığın beton. Bizim şirketlerimiz kazanır o ülkedeki birileri de nemalandırılır. Toplum bu düzenekten hiçbir şey kazanmaz. Ama ülke büyük bir borcun altına sokulmuş olur. Bu o kadar büyük bir borçtur ki ödenmesi imkansızdır. Plan böyle işler. Sonunda ekonomik danışmanlar/tetikçiler olarak gider onlara deriz ki; "Bize büyük borcunuz var ödeyemiyorsunuz. O zaman petrolünüzü satın, kıymetli madenlerinizi mutlaka bize (ucuza) satın, doğal gazınızı bize verin, askeri üslerimize yer gösterin, askerlerinizi birliklerimize destek olmaları için savaştığımız bölgelere gönderin, Birleşmiş Milletler de bizim için oy verin! Elektrik su sistemlerinizi özelleştirin! Onları Amerikan şirketlerine ya da diğer çok uluslu şirketlere satın..." Sosyal hizmetleri, teknik sistemleri, eğitim kurumlarını, sağlık kurumlarını hatta adli sistemleri ele geçiririz. Bu, ikili, üçlü, dörtlü bir darbeler serisidir."
Otel mi, fabrika mı?
Küresel güçlerin tavsiyeleri ile ülkemiz çok yıldızlı turistik oteller cenneti oldu. Kendileri teknolojik ürünler üretmeye ağırlık verirken bize turizm yatırımı yapmamızı tavsiye ettiler. Küçük bir anlaşmazlıkta otellerimiz boş kaldı. Rusya ile yaşadığımız uçak krizi ve terörü bahane ederek ''Türkiye'ye gitmeyin'' diyerek bizi ekonomik olarak zaafa uğrattılar. Hükümet oteller boş kalmasın, turist gelsin diye turizme teşvik üzerine teşvik açıkladı. Emperyalistler gıda ve teknolojik ürünlere teşvik verirken biz turistlere teşvik ödüyoruz. Onların fabrikaları tıkır tıkır çalışıp, üretirken, işsizlik yaşanmazken biz fabrikalara değil, turist gelsin diye uçaklara teşvik ödüyoruz. Sivaslı işsizlikten göç ediyor.
Yapılan stadlardaki maçlarla, festivallerle, dizi film ve evlendirme proğramlarıyla Türk Milleti uyutuluyor mu?