Bugün Akparti´nin kongresi var.
Erdoğan, partinin başına geçecek.
Kongre´den beklentiler büyük: Yeni, tertemiz, genç ve parlak bir ekiple yola koyulacağı, esaslı bir temizlenme ve yenilenme gerçekleştirileceği beklentisi var toplumda.
Önümüzdeki süreçte her alanda izlenmesi gereken temel strateji, 10 yılda 100 yılın tohumlarını ekecek köklü adımlar atmak olmalı...
MANEVÎ VE MADDÎ ATILIMLAR ATBAŞI GİTMELİ
Büyük atılımlara ihtiyacı var Türkiye´nin... Sadece maddî alanda değil, manevî alanda da (düşünce, kültür, sanat, şehircilik ve medya gibi toplumun temelini, ruhunu oluşturan bütün alanlarda) köklü atılımlar gerçekleştirilmeli, manevî ve maddî atılımlar atbaşı gitmeli.
Sözünü ettiğim anlamda manevî atılım ihmal edilirse, sadece maddî atılıma dayalı olarak atılan adımların bumerang etkisi yapacağı, anlam haritalarımızı paramparça edeceği, değerlerimizi çözeceği, toplumu ayakta tutan, tarih yapmamıza imkân tanıyan medeniyet dinamiklerimizi dinamitleyeceği, sosyo-kültürel dokunun hızla sekülerleşmesine, genç kuşakların bu ülkeye ve kültürümüze aidiyet duygularının hızla aşınmasına yol açtığı aslâ gözardı edilmemeli.
Hem ülkenin stratejik hedefleri derinleştirilmeli; üretim ekonomisine geçilmeli; yüksek teknolojiye dâir kalıcı yatırımlar yapılmalı. Hem de eğitim, fikir, sanat, kültür, medya ve şehirlerimiz bizim medeniyet dinamiklerimiz doğrultusunda silbaştan yeniden inşa edilmeli.
FETÖYLE MÜCADELENİN SULANDIRILMASINA İZİN VERİLMEMELİ: ADALET GECİKTİRİLMEMELİ
FETÖ soruşturmaları bütün hızıyla sürdürülmeli. Haine merhamet edilmemeli. Ama FETÖ´yle ilgisi olmayan KHK mağdurlarının sorunları âcilen çözülmeli. Bu sorun sürüncemede bırakılmamalı. FETÖ´yle zırnık kadar ilgisi olmayan mağdurların, mazlumların âhı alınmamalı.
Bu arada FETÖyle mücadeleyi sekteye uğratma, sulandırma girişimlerine (meselâ FETÖnün tepe kadrosunun tahliye edilmesine) aslâ izin verilmemeli. Bürokraside, siyasette, üniversitelerde, yuvalanan kriptolar ve FETÖ zihniyetiyle hareket ederek önüne geleni fişleyen-şişleyen karakter yoksunu tipler temizlenmeli.
Adalet duygusu zedelenirse, toplumda güvensizlik ve karamsarlık yerleşirse, geleceğe emin adımlarla yürümemiz zorlaşır.
PERGELİNİ ŞAŞIRMAYAN BİR TOPLUM YOLUNU DA ŞAŞIRMAZ
Ülkede sömürgeci bir eğitim sistemi var: Batı´da 19. yüzyılın pozitivist dünya tasavvurunun kötü bir kopyası, devşirme bir eğitim sistemi bu.
Her toplumun eğitim sistemi, medeniyet birikimi, tarihî derinliği, kültürel ve entelektüel ufukları ekseninde inşa edilir.
Bu toplum, dünyanın en asil ve en aziz medeniyet tecrübelerinden birine sahip. İslâm medeniyetinin bu topraklardaki yorumu olan bizim Selçuklu ve Osmanlı tecrübemiz, yeniden keşfedilmeyi bekleyen insanlığın en büyük hazinelerinden biri. Gazâlî, Yunus, Mevlânâ, İmam Rabbânî, İbn Arabî, Fuzûlî, Sinan, Itrî insanlığa armağan ettiğimiz büyük dehalarımız.
Eğitim, düşünce, kültür, sanat ve medya hayatımız, bu dehaları hem her seviyede topluma ruh üfleyecek şekilde tanıtmalı hem de bu dehaların izini süren, çağdaş dünyayı da iyi bilen bizim geleceğimizi inşa edecek yeni dehalarımızı yetiştirecek şekilde silbaştan yeniden inşa edilmeli.
Bunun tek yolu var: Hz. Mevlânâ´nın pergel metaforunu hayata ve harekete geçirmek. Pergelin sâbit ayağını bizim medeniyet dinamiklerimize sabitlemek, pergelin hareketli ayağıyla da bütün dünyalara, bütün kültürlere ve bütün medeniyetlere açılmak.
Pergel metaforunu manevî ve maddî atılımlar olarak da yorumlayabilir ve uygulayabiliriz.
İnsanlık tarihinde, genelde bütün medeniyetlerde, özelde ise bütün alanlarda gerçekleştirilen büyük atılımlar, Mevlânâ´dan önce de, sonra da hep bu pergel metaforu işletilerek gerçekleştirilmiştir.
Pergel metaforu, geçmişten geleceğe doğru yürümemizi sağlayan, sâbitelerimiz ışığında bütün değişkenleri ve medeniyet birikimlerini yorumlamamıza imkân tanıyan muazzam bir usûl ve yol haritası sunuyor bize.
Biz bir asırdır pergelini şaşırmış durumdayız. Oysa pergelini şaşırmayan bir toplum, yolunu da aslâ şaşırmaz.
Unutmayalım ki, köksüz ağaç meyve vermez. Derin nefes alamazsanız, derin nefes üfleyemez, önünüzü göremez, geleceği fethedemez, geleceği getiremezsiniz.
DÜNYA BİZE GEBE, BİZ HAKİKATE...
Kültür, sanat ve medya dünyamız işgal altında. Şehirlerimiz târumâr olmuş durumda. Metamorfoz yemiş, sadece ceplerini düşünen haydut kılıklı tipler, ülkeyi çıkmaz sokağın eşiğine sürüklüyor...
Dünyaya söylenecek sözü söyleyecek bir medeniyet birikimine sahibiz biz.
Hz. Mevlânâ 14-15 senedir Amerika´da en çok okunan şair.
Bizim dünyaya söyleyeceğimiz söze -Batı uygarlığının felsefî / varoluşsal kriz yaşadığı bir zaman diliminde- ekmek kadar su kadar ihtiyacı var insanlığın.
Ama bu ülkede Batı kültürünün postası çıkmış ürünlerini topluma enjekte eden, genç kuşakların özgüvenini yok eden, genç kuşaklarımızı celladına âşık eden mankurtlaştırıcı bir düşünce, kültür, sanat ve medya hayatı hükmünü icra ediyor hâlâ...
Hem zaman hem enerji hem kan kaybediyoruz hem de genç kuşaklarımız gözümüzün içine baka baka kayıp gidiyor elimizden... Batı kültürünün sığ ve popüler kültür ürünlerinin kölesine dönüşüyor...
Artık bu duruma seyirci kalamayız.
Dünyaya hakikatin eskimez, pörsümez sözünü yeni bir dille ve duyarlıkla sunacak, bölgenin ve dünyanın en büyük düşünce, sanat, kültür ve medya atılımlarına -daha fazla gecikmeden- imza atmak zorundayız.
Şu gerçeği görelim: Türkiye, bilkuvve umut oldu, şimdi bilfiil umut olma, umudu bölgenin ve dünyanın kültür, sanat ve düşünce ufuklarına taşıma vakti. Dünya bize gebe, biz hakikate.
ÖNÜMÜZÜ AÇACAK ÖNCÜ KUŞAKLAR YETİŞTİRİLMEDEN ASLA!
Her zaman söylediğim gibi eğitim sistemi de, düşünce hayatı da, kültür, sanat ve medya dünyası da bir ülkenin genç kuşaklarına şu beş temel ilkeyi vermek zorundadır:
1-Ruh
2-Ahlâk
3-İdeal
4-Özgüven
5-Tevazu / Başkalarına saygı.
Bir toplumun eğitim, kültür, düşünce, sanat ve medyası, genç kuşaklara bu beş temel ilkeyi vermiyorsa, toplumun mezarını kazıyor demektir.
Eğer önümüzdeki 10 yılda gelecek 100 yılın tohumlarını ekemezsek, bütün çabaların boşa gideceği, bize bakan mazlumların umutlarının söneceği aslâ unutulmamalı.
Tarihin gündönümü vaktindeyiz: Bir asır içinde yeni bir dünya kurulacak, Türkiye, kurucu rol oynayacak. Bunun için çok iyi hazırlanmalıyız...
Şu iyi bilinmeli: Geleceği, özü gür, özgüveni yüksek, kendi dünyasını özümsemiş, başka dünyalara da açılmasını bilen, hepsinden vahyin filtresinden geçirerek beslenebilen, çağrısı çağını kuracak, fikir ve oluş çilesi çeken, sefakâr değil vefakâr, cefakâr ve fedakâr öncü kuşaklar kuracak biiznillah.
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?