Bir akbaba ile bir çaylak arkadaş olmuş, birlikte uçuyorlar, birlikte geziyorlardı.
Belki bilirsiniz, Akbaba çok uzun yaşayan, çok yiyen, leşlerle beslenen, kanatları büyük, gagası kocaman, gözleri keskin yırtıcı bir kuştur.
Çaylak da yırtıcı bir kuştur ama akbaba kadar büyük değildir.
İki arkadaş sohbet ederken Akbaba gururlanarak çaylağa;
--Şu dünyada gözleri benden daha keskin bir kuş yoktur. Sizin hiçbirinizin gözü benden daha iyi göremez. Çaylak da ona;
--Tamam, gözlerin çok uzakta olan şeyleri görebilir. Senin her şeyi gördüğünü ben nereden bileyim. Ya bana yalan söylüyorsan. Akbaba ona
--Hayır kesinlikle doğru söylüyorum. Ben yalan söylemeyi sevmem. Yalancıyı kimse sevmez. Çaylak da;
--Tamam, öyleyse bunu ispat etmen gerekir. Gel şu ovaya dikkatlice bak bakalım. Orada ne görüyorsun onu bana söyle.
Akbaba, çok ama çok yüksekten aşağıya doğru dikkatlice bakarak, çaylağa alaycı bir şekilde;
--Bak bak ovada ağacın sağ tarafında taşın dibine yakın bir buğday tanesi var. Ben onu gördüm. Sen de gördün mü? Çaylak hayretler içerisinde kaldı. İçinden; Aman Allah’ım bu kadar uzaktan bir buğday tanesi görünür mü? Diye geçirdi.
---Madem öyle, haydi inip de bir bakalım. Doğru mu söylüyorsun? Dedi.
İkisi birlikte Akbabanın işaret ettiği yere doğru süzülmeye başladılar.
Çaylak biraz şaşkın, Akbaba oldukça gururla aşağıya indiler. Akbaba uzaklardan gördüğü buğday tanesini çaylağa tam gösteriyordu ki ayağına bir ip takıldı. Ayağını kurtarmak için çekince ip ayağına düğümlendi. Meğer bir avcı tuzak kurmuş. Akbaba da bu tuzağa kendi ayağıyla düşmüş oldu. Zavallı akbabanın tuzaktan kurtulmak için can havliyle çırpındığını gören çaylak ona;
--Bak bak ta o kadar uzaktan bir buğday tanesini görüyorsun da, kocaman tuzağı göremiyorsun. Bir tuzağı fark edemeyen birinin çok uzağı görmesi neye yarar.
Tuzaktan kurtulamayacağını anlayan akbaba, biraz önceki böbürlenmesini unutarak kendi kendine şöyle söyleniyordu;
Takdir ne ise o olur. Kaderden kaçmanın imkanı yoktur arkadaş.
Eğer birinin eceli gelirse, önce onun keskin gören gözü bağlanır. Bir yüzücü eğer kıyısı görünmeyen bir denizde yüzüyorsa hiç gururlanmasın. Eninde sonunda yorulacaktır.
Alacağımız ders: Allah her bir canlıya bazı ayrıcalıklar vermiştir. Her kes gücünün yettiği işleri başarabilir. Bunun için gururlanmaya, övünmeye gerek yoktur. Biri çok güzel duyuyorsa, diğeri çok güzel görüyor olabilir. Birisi çok güçlüyse bir başkası çok akıllı olabilir. Her halimiz için bizi yaratan Allah’a şükretmemiz gerekir.