Akıl dairesinde beş tip insan topluluğu bulunmaktadır. Bunlardan birincisi; sebepli veya sebepsiz sistematik bir şekilde akletmeyenler... İkincisi; doğruların çarpıtılıp değiştirildiği, hayrın şer, şerrin hayır olduğuna inandırılan ve insanların büyük bir kısmını oluşturan ve dahi ülkeler içerisinde farklı farklı tiyatro oyununa getirilip aynı duygularla aklettirilmeyenler... Üçüncüsü; akleden ancak gelecek kaygısı, geçim sıkıntısı ve mevcut konumunu muhafaza ve bir üst çarkıfelekte dönme hayali yüzünden aklettikleri halde susan veya susturulanlar... Dördüncüsü; düşünüp akleden, konuşan, yazan, anlatan ve icra eden yahut harekete geçen; ancak bu sebeple beşinci grup tarafından tenkit, tezyif ve tahkir edilip bazen hain, bazen zalim, bazen isyancı, bazen de insafsız ve izansız gösterilmek suretiyle ikinci ve üçüncü grubun statik bir halde durması için düşünen ve konuşulanların yediği yaftaya örnek gösterilen ve seslerine pek az kişi tarafından kulak verilen hakiki akledenler, yani akıl düzeninin sahipleri... Beşincisi; ise bu kategorileri planlayan, programlayan, yöneten ve daima belirli bir ayar ve kıvamda tutan ve bunları da aklını kullanarak yapanlardır...
Bizim gönül coğrafyamızda ikinci, üçüncü ve dördüncü grup insanlar bulunmaktadır. Aklını en fazla kullanması gereken bu insanların neden bu tuzağa düştükleri ise oldukça açıktır. Hepimiz Türk-İslam coğrafyasının şu hazin manzarası karşısında acı bir ifadeyle hayıflanırız. Lakin buna bir çözüm üretme konusunda hemen hemen hiç birimiz hakiki manada düşünüp akledip ve bir akıl düzeni kurgulamak suretiyle harekete geçmeyiz. Nihayetinde bu durum kaçınılmaz bir son olarak karşımızda durmaya devam eder. Zira İbn-i Haldun ?Müslümanlar akletmeyi terk ettiler bu yüzden zillete düştüler? ifadesini kullanmaktadır. Bu sözü bile layıkıyla düşünüp akledebilsek, işte bazı şeyleri değiştirmek için büyük bir adım atmış oluruz. Yukarıda ?aklını en fazla kullanmaları gereken bu insanlar? ifadesini özellikle kullanmamızın ana nedeni ise, İslam´ın temeli olan Kur´an-ı Kerim de ta kırk dokuz yerde akletmenin gerekliliği ile alakalı ifadenin yer almasıdır. İslam´ı ve kitabını okumayan, anlamayan, anlatmayan ve hayatına tatbik etmeyen Müslümanların Siyonizm ve ırkçı emperyalizm tarafından yönetilmeye yönlendirilmeye kandırılmaya ve en nihayetinde zelil düşmeye devam edeceği maalesef aşikârdır.
İnsanoğlu, düşündükçe ve fikrini ilim ve irfanla yoğurup aklettikçe, ancak yükselebilir. Yani düşünmek ilmi ve kitabi olduğu müddetçe kıymetlidir. Yoksa ön yargılar ve varsayımlar ile yola çıkılan düşünme şekli, akıl düzeninin dışındadır. Eskiden ağalık sisteminin olduğu yerlerde köyün ağası marabalardan kimsenin okumasını istemezmiş. Çünkü bir kişinin okuması ve bu sayede düşünüp akletmesi sonucunda, kurulu düzenin yanlış olduğunu dillendirme ihtimali doğabilir. Bakınız bugün ülkemizin en çok mücadele ettiği Pkk ve feto terör örgütlerinin de ortak ve en belirgin özelliği, sorgusuzca aklını tabi olduğu örgüte kiralamalarıdır. Zaten bu örgütlerinin ana temaları ve varolma sebepleri ise kendilerine tabi olanların akletmeyişleridir. Buna benzer dünyanın her yerinde örgütler, kurumlar ve kuruluşlar da bulunmaktadır. Akıl düzeninde beşinci grupta bulunanlar, her devletin ve milletin mazisi ve hassasiyetlerine göre planlar yapıp uygulamaktadır. Ancak burada suçun tamamını batılı güçlere yüklemek de doğru değildir. Şayet bizler koyun gibi olmayı kabul edip bunu kanıksarsak, onlarda bizi haliyle gütmeye devam eder.
Akıl düzeni, bağımsız ve bağlantısız düşünebilenlerin kurgulayabileceği bir erdem nizamıdır. Korkakların, pısırıkların, dedikoducuların, intikam ruhuyla yaşayanların, ahlâksızların ve daha birçok şeytani vasıfların hüküm sürdüğü karektersizlerin başarabileceği bir hakikat değildir. Vakaları doğru tahlil edip onların üzerinde akıl ve mantık dairesinde sonuçlar çıkarabildiğimiz zaman sefillik ve zillet uykusundan uyanmışız demektir. Yoksa yönetilmeye ve mağdur edilmeye devam ederiz. İlimsiz, mantıksız ve hakikatsiz bir akıl düzeni asla kurulamaz. Hele İslam dini öyle cahilâne bir mantıkla anlaşılması asla mümkün olmayan bir dindir. Ancak gel gör ki, batıl düzenin sahipleri aklını kullanarak buna da çözüm bulmuştur. İslam coğrafyasının geri kalması için tertipler oluşturmuş, bu da yetmezmiş gibi birbirine düşürerek tuzaklar kurgulanmıştır. Sonra dünya sahnesine İslam coğrafyasının manzarasını göstererek, şayet Müslüman isen geri kalırsın ve sürekli birbirini yersin mantığını yaymıştır. Şunu da özellikle ifade edelim ki, ilim ile akıl düzeni arasında doğru bir orantı varken yine ilmi bir yolla hakikatin karartılması akıl düzeni mertebesi değil, sadece aklı kullanıp sonuç almaktır. Sadece aklını kullananlar akletmiş sayılmazlar. Batının bugün yaptığı da budur. Hâlbuki bizim üzerinde durduğumuz şey bunun bir üst mertebesidir.
Akıl düzeni, İslami ve insani, ilmi ve irfani, mantık ve vicdanidir. Bugün bize lazım olanda bu hasletlerimizi layıkıyla kullanmak ve bize tevdi edilen vazifemizi hakkıyla ifa etmektir.Yeni şeyler konuşup, yeni icraatlar ve icatlar üretmektir. Gerisi oyalanmaktır?