<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,sans-serif"><span style="font-size:12.0pt"><span style="background-color:white"><span style="font-family:"Times New Roman","serif"">Ey gönlümün devirleri, seni hangi seviye tatmin eder? Hangi zâviyeden bakarsın ömrüne? İçinde hangi ilahiler okunur ve sen nereye taşınırsın? </span></span></span><span style="font-size:12.0pt"><span style="font-family:"Times New Roman","serif"">Kusursuzluk portreleri çizmek değil işim, hâşâ. Konduk bu beyhude âleme ve muhakkak ki, göçeceğiz. Bir çocukluk, bir gençlik, bir yetişkinlik ve nasip olursa bir ihtiyarlık çağı vardır. Her devrin ve yaşın fıkhı farklı olsa da, âmir hükümler hep aynıdır. </span></span></span></span></p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"> </p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,sans-serif"><span style="font-size:12.0pt"><span style="font-family:"Times New Roman","serif"">Rüzgârların tesiri yüksekliğe göre artar. Hem ovada yaşayıp, hem de serin havayı soluma isteği, miskin hayalcilere mahsustur. Gök kubbenin kızıllaştığı vakitlerde, kalbin heyecanı kamçılanır. Herkes içindeki arzu yönünde atlarını koşturur. Lakin galip gelen küheylan, hep aşkın küheylanıdır. Aslında bu sonuç malumun ilâmıdır. Tıpkı ölüme rağmen, ölümüne yaşama isteği gibi. Fakat bilinir ki, ölümden korkanlar, hayata yenilir. Hayatın yenilir yutulur yanının olmadığı da bilinir. Gökyüzüne bakamayanların yeryüzünün altında rahatsız oldukları da, alaz alaz yananların şafak vakti uyanamadıkları da, bilinir. Çünkü ayık kalmak, âşıklara mahsustur. Ey gençliği katleden, elden ayaktan düşürüp biçare bırakan aşk! Ya çekil üstümüzden, ya da bize nefes aldır... </span></span></span></span></p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"> </p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,sans-serif"><span style="font-size:12.0pt"><span style="font-family:"Times New Roman","serif"">Soğuk memleketlerde cemreler konuşulmaya başlayınca, güzün bırakıp giden kuşlar, yeniden semalarda görülür. Leylekler her zamanki yuvalarına avdet edince, yöre halkının içinde farklı bir kıpırdanma başlar. Sığırcıkların sesiyle yeniden neşvünemâ eden tabiatın canlanışı, yüreklerde de mâkes bulur. Parçalara bölünmüş hissiyatlar birleşir ve boşlukta yürümeye ant içmiş aşkın pervanelerine katılır. Döndükçe yanan, yandıkça pişen, piştikçe olan, oldukça ölmeye başlayan ince ince bir döngüye katılır. Anlaşılmayan ezber ve ezbere hayatın anlaşılması için, bazen yanakların dudakları öptüğüne kani olmak gerekir. Ey düzümüzü terse çeviren, sâhici düşünmeyi titreten aşk! Ya kahır pınarlarımızı kurut, ya da bize bir yol ver…</span></span></span></span></p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"> </p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,sans-serif"><span style="font-size:12.0pt"><span style="font-family:"Times New Roman","serif"">Kimi yetişkinler bazı gençlerin serserice hareketlerine kızıp durur. Kimisi hakikaten serseridir, fakat çoğu bir acının kıvranmasının tam ortasındadır. Acı, bazılarının boynuna kravat gibi takılmıştır, hatta yakışmıştır kimilerine. Her yakışan hüzünle, ömür koyulaşmıştır. Güneşin doğuşu ne fayda, tasanın kesafeti her yanı karanlık etmiştir zaten. Kiremit kırmızısı, gök mavisi ya da menekşenin sarısının ne anlamı var. Dönekliğin rengi kasıp kavurmuşken dünyayı, birde üstüne yoksulluğun rengi ve kapanmışsa hakikatin tüm renkleri, kimilerine yine siyah-beyaz dünyasına dönmek kalıyor. Çaresizlik hiç kimseye tazelenme iksiri veremez, bu yüzden hep aleyhte söylemenin tarafını tutmak düzeltmiyor bir şeyleri. Düşene bir tekme daha vurulması, onu kuyudan çıkarmıyor. Aşk bir kalbi yormuşsa, ona fazla ilişmemek lazım. Çünkü aşk insanın cehdini çelimsiz bırakır. Zülfiyârın darağacında günahsız bir mahkûm gibi, hatırlanmayan manşetlere taşınır. Boşluk büyür ve içine dökülen ustalar, yapıların altında kalır. Ey akislerin cümbüşünde bize solgunluk düşüren aşk, ya gözlerimizi kör et, ya da rengimizi bize bağışla…</span></span></span></span></p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"> </p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,sans-serif"><span style="font-size:12.0pt"><span style="font-family:"Times New Roman","serif"">Dünya, imkânın içinde inkâra saplanmışlarla, imkânsızlığın sınırına inkârı yanaştırmayanların arasında paylaşılamayan garip bir yerdir. İnsanoğlunun içinde duman tüttüğünden beri, tenhalar büyük kalabalıklara dönüştü. Ateş olmayan yerde duman tütmezdi ve doğruydu. Çünkü birilerinin yüreği kor ateşlere mekân ve sabırlara otağı olmaya alışkındır. Benzetmeler hayatımızın yanından, ötesinden ve ortasından geçip dururken, ceylanlara gözlerin güzelliği düşmüştür. Bütün estetikler içinde tebessüm haleleri saklıyken, bazı güzellikler gamlıdır. Gam yüklüdür. Yükledikçe örtülerini, yağmurlar çekilir fezanın üzerinden ve çöle dönüşür aşığın kalbi. Kalbi olanın mahyası yanar mı bilmem. Çünkü dünya adaletsiz pencerelere bölünmüştür. Kimilerine bir dirhem ışık dahi düşmezken, kimileri güneşin göğsünde uyur. Ey dur durak bilmeden aklımızı koşturan aşk! Ya koşmaktan çatlat ki kurtulalım, ya da bizi menzile ulaştır…</span></span></span></span></p>