Eğitim ve Öğretim açısından; Ülkemizin çektiği sıkıntıların başında, Milli Eğitim politikasını bir türlü hayata geçirilememiş olmamız gelmektedir. Batı devletlerinin önerileri ile oluşan sistem arıza vermektedir. Eski yıllardan beri, birçok ders müfredatı gereksiz bilgilerle; zaman aşımına uğramış bilgilerle dolu idi. Tarih, özellikle, Batı tarihi, olaylarını anlatmakta idi. Hatta kendi tarihimizle ilgili çok az bilgiden bahsedilmekte idi. Batı eğitim sisteminin orta öğrenimine baktığınız zaman, bizim tarihimizle ilgili bir bilgiye rastlamanız zor görünmektedir. Ancak, yüksek okul tahsili gereği bizim tarihimizle ilintili bir bölümde okuyan bir öğrenci, bizimle ilgili bilgilere ulaşmaktadır. Çok değil, o günleri yaşayan arkadaşlarımız hatırlayacaklardır. Orta öğrenimde Batı tarihini bilemediği için; sene kaybeden insanlarımız olmuştur. Öğretmenler nedense; o konuda çok acımasız idiler. Evet, yanlış duymadınız, Batı tarihini bilemeyen gençlerimiz, sene kaybediyordu. Üstelik dersten değil, sınıfta kalıyordu. Düşünün ne kadar insan, eğitimden uzaklaştırıldı. Ne kadar zaman, emek, insan zayi oldu.
Senelerce, Tarih kitabı, değişmemişti. Yazarı da Emin Oktay idi. Hadi, Tarih neyse, ne! Diyeceksiniz. Bilimi takip ettiği söylenen, öyle de olması gereken; fen bilgisi, kimya, fizik, kitapları senelerce aynı yayın evlerinin kitapları idi. Aynı yazarların senelere mal olmuş bilgileri, körpecik beyinlere, taze ve yeni bilgi diye aktarılıyordu. Öğretmen arkadaşlar, arasında komedi konusu olarak; şu ifade edilirdi. Kardeşim ben öğrenci iken aynı kitabı okudum, şimdi öğretmen oldum, öğrencilerime aynı kitabı okutuyorum. İşte, o zamanlar eğitimin gerçeği bu idi. O nedenle de ilmi seviyedeki hedef bir türlü tutturulamadı.
O dönemde Üniversiteler çok mu farklıydı? Böyle bir orta öğrenimden gelen öğrenci için, Üniversitelerin de farklı olduğu söylenemez. Başka bir makalemde, o dönemdeki öğretim görevlilerinin nasıl seçildiğine dair, geniş açıklamalarda bulunmuştum. O eğitim yuvalarının da çok idealist olduğu, ilim seviyelerinin yüksek olduğu söylenemez. Bugün, zamanla Uluslararası kuruluşlar yeteri kadar değerlendirmeyi zaten yapıyorlar. Şimdi, kimse kalkıp da eskiden eğitim ve öğretim çok iyiydi, gibi laflar etmesin. Üstelik, hızlı eğitim mezunu öğretmenlerin, ders vermek zorunda olduğu o yıllarda; sadece öğrenciler okullara gelip, gidiyorlardı. Baskıcı, sindirilmiş bir öğrenci profilimiz vardı. Öyle bir öğrencinin atak, bitirici, çözümleyici, başarılı, olma durumu zordu. Zaten o imkanlar da yoktu. Bugün, Edebiyat derslerinde şiirlerini okuduğumuz bazı şairlerin adını bile anamazdınız. Yasaklayıcı zihniyet, müfredatları bile, belirliyordu. Örneğin Necip Fazıl, ismini duyamazdınız.
Hal böyle olunca; bizim müfredat programlarımızda, onların hem tarihi ile ilgili hem dilleri ile ilgili yeteri kadar bilgi ve eğitimi bulabilirsiniz. Belki bir, çok nedenden dolayı şu an geçerli olduğuna inanılan, İngilizce dersi ilkokul seviyesinden itibaren çocuklarımıza öğretilmeye çalışılmaktadır. Öğrenim sistemimizin vazgeçilmez bir unsurudur. Ancak, bunda da ne kadar başarılı olduğumuz tartışma konusudur. Bazı devletler, bu dil öğrenimi bizden daha az sürede ve bizden daha başarılı bir şekilde uygulamaktadırlar. Böylece İngilizce ile birlikte; İngiliz ya da İngilizce konuşan devletlerin tüm kültür birikimi, yetişmekte olan neslimizin üzerine bir nevi çullanmaktadır. O eğitimden geçen insan, ister, istemez onun etkisinde kalmaktadır. Sanki, Ülkemizdeki her insanımıza, ingilizce öğretmek zorunluluğu vardı. Hala da devam ediyor. Hiç ilgisi, alakası olmayan kurumlar bile; bu zorunluluğu şart koşuyorlar. Anayasa' nın değişmez maddesi gibidir.
Geçmiş Hükumetler, zamanında sanırım Hasan Celal Güzel beyin zamanında, bu tehlikenin farkına varmış ve İngilizce dersini seçmeli ders yapmak istemişti. Başaramadı.
Bugün yeniliklerin yapılmasından söz ediliyor. Bakıp göreceğiz. Bu ülkede daha yakın zamana kadar ilk okul dördüncü beşinci sınıfta okutulan Din Kültürü derslerini bile branş öğretmenlerine görev olarak verilmesi olayı yenidir. Senlerce branş dışı öğretmenler tarafından bu ders verilmiştir.
Bugün Osmanlıcaya gereken değer verilmelidir. Karma eğitim gündem taşınmıştır. Zaten karma eğitim yapılmayan okulların sayısı çoğaltılarak bu sorun kısmi de olsa çözülebilir. MEB sahada uygulamalı derslere ağırlık vermelidir. Öğretmen konusu en önemli konudur. Hala senelerce önce ZİRAAT fakültesi mezunlarının öğretmen olarak atandığı günleri biliyoruz. Hatta mektupla öğretimle atanan öğretmenler vardı. Seksen öncesi hızlandırılmış öğretmen yetiştirme girişimi zaten eğitim öğretimi yılların gerisine itti. Başarısız, beceriksiz binlerce öğretmen sahaya sürüldü. Geçmiş yönetimlerin açmış olduğu bu yara ve Eğitim ve Öğretime verdiği zarar hala tazeliğini korumaktadır.
Öğretmen konusunun çok önemli olduğunun altını çiziyoruz. Hala öğretmenlerin kendi kafalarına göre ders kitabını yok sayma anlayışları devam ediyor. Yani sizin DEVLET tarafından ücretsiz dağıttığınız kitaplar çöpe atılıyor. O nedenle öğretmen yetiştirilmesi konusunda gerekli titizliğin gösterilmesinden yanayım. Sonuçta gelecek nesillerin şekillenmesi için, çocuklarımızı bu insanlara teslim ediyoruz...
Kısacası başlı başına sorunlar yumağı. Dile kolay bir milyonun üzerinde öğretmen ve yirmi milyona yaklaşan bir öğrenci sayısından söz ediyoruz. Elbette sorunlar çok fazla olacaktır.
Bizler çözüm odaklı tüm girişimlere destek vermeliyiz. Öğretmen kardeşlerimizin sendika çalışmalarını her şeyden önde tutmalarını yadırgıyoruz.
Şimdi bakanlık sahada uygulanmak üzere bazı tedbirler alıyor. Sınıf tekrarı, devamsızlık konusu, cep telefonu yasağı gibi. Benim beklentim disiplin yönetmeliğinde de bazı kısıtlayıcı kararlar alınması yönündedir. Zaten çevre ile uyumu konusunda okullarda ilave bir eğitim verilmemektedir. Ben geçen yıl gerekirse ortaokuldan sonra çevreye uyum sağlanmasını konu alan uzun soluklu bir eğitim sürecinin topluma çok daha fazla yararı olacağını belirten makalemi yazmıştım. Çünkü okul ile çevre arasında çok fark var. Hala reşit olmamış çocukların sokaklarda, parklarda uygunsuz davranışlarından rahatsız olmuyor isek, söylenecek bir söz yok demektir.
Tüm olumsuzluklara rağmen Ülkemin geleceğinde açılacak gülleri ve çiçekleri, başarı hikayelerini, görmek istiyoruz, duymak istiyoruz...
HADİ gençler BİSMİLLAH deyip başlayınız...