Toplumda ne zaman dindar nesil yetiştirme, meslek liseleri, başörtüsü meselesi gündeme gelse birileri hemen hep bir ağızdan bir yerlere saldırmaya başlarlar. Saldırılar o kadar hedefini şaşırır ki; Dinin en kutsallarına hakaret ediliyor. Farkında olmadan büyük hatalar yaparlar. Ya, o konuda yeteri kadar bilgi sahibi olamadıklarından yahut da, kasıtlı olarak Dini kavramlar hedef haline getiriliyor. Bazen ise bu kavramları kendileri de söylemek isterken yerli yerinde kullanmadan, eksik, noksan kullanmadan geri duramıyorlar. Aslında İnançlı kesime mesaj vereyim derken gülünç duruma düşüyorlar.
İş o kadar ileriye gidiyor ki, Dini inanca sahip olan insanlar da hakaretlerden, aşağılanma lardan nasibini alarak yaralanıyor, üzülüyor. Hatta bu insanlara fiili davranışta bulunuyorlar. Taciz ediyorlar. Yaralanmalara varan saldırılar oluyor. Saldırıyı yapanlar kimleri neden üzdüklerinin farkına bile belki varmıyorlar. Amma ortada bir gerçek var. Üzülen taraf ve bu durumdan her zaman rahatsız olan taraf dini hassasiyetleri olan inançlı insanlar, gençler ve onların aileleridir.
İnsanımız yeri geldiği zaman Ülkenin tamamının bende Müslümanım, ama diye söze başlamasından neyi kastettiğini dahi anlamıyor. Kimileri babam hoca, hacı idi. Dedem müftü, imam idi. Gibi savunma yapıyorlar. İnsan bilgi sahibi olduğu şey hakkında bile, bile onunla hiç alakası olmayan şeylerden bahseder mi? Eğer o konuda bilgi sahibi olduğu halde bunu yapıyorsa kasıtlı yapıyor demektir. Ülkenin çoğunluğunun inancının İslam olduğu bir yerde bunu yapması kabul edilemez en azından iyi niyetli değildir. Eğer bilgi sahibi olmadan Bu yüce Dine ve onun mensuplarına dolaylı ya da direkt hakarete varan sözler sarf ediyorsa, o zaman onun cahilliğini sorgulamak gerekir. Aynen şu misalde olduğu gibi: Tarımla alakalı bir toplantıda eline tutuşturulan kağıdı okumaya çalışan konuşmacı, konuşmanın bir hayli ilerlemesinden sonra konuşma metnindeki ifadelerin tarımla alakalı değil bir spor müsabakasının değerlendirmesi olduğunu nice sonra anlar ama iş, işten geçmiş olur. Sözler söylenmiştir geriye dönüşü olmaz. O konuşmacı salondakilere ne diyecektir o zaman? Düştüğü durumu düşünebiliyor musunuz? Dinleyiciler o konuşmacının sıfatı, kimliği ne olursa olsun bir daha ona inanırlar mı?
Sevindirici olan tarafı siyasi aktörlerin bu kızdıkları zaman zaman istemedikleri başörtülü kadınlara seçim boyu yanlarında yer verdiler. Dini kavramları dillerinde yer aldı.
Hz. Ali şöyle der;’’Söz ağızdan çıkana kadar, senin esirindir. Ağzından çıktıktan sonra, sen onun esiri olursun.’’
Son günlerde yapılan değerlendirmeler aynen bu örnektekine benziyor. Birileri, birilerine kızıyor o adamı eleştireceğim derken milyonlarca insanı üzecek, yaralayacak sözler söylüyor, değerlendirmeler yapıyor. Bu işin yetkilisi kimdir? O kişiye soralım diyen yoktur. Bir insan yaralandığı zaman Hastaneye götürülür. Yaralanan insanı sanayi bölgesine götürseniz adama demezler mi? Bu adamı buraya niye getirdin be adam bu makine mı? Diye…
Evet insanımız vazgeçilmez alışkanlığı üzülerek ifade edeyim yalan söylemek, birilerine yalan söyleyerek iftirada bulunmak. Böylece bir kara leke çalmak. Sonra ise, ben öyle dememiştim, anlamına gelen açıklamalar yapmak. Bu galiba moda oldu.
Ülkemizin en temel hastalığı nüksetti. Kavramlar kargaşası. Bundan kimin ne karı olur anlamam. Hadi hayırlısı demekten başka bir şey gelmiyor elimizden. Unutmayalım beyler Vatanseverliğin bir tartı aleti yoktur. Kimi zaman bu sevgi yanlış ifadelerle de karşımıza çıkar. Kaçakçılık yapan da Vatansever olduğunu söyler. Hırsızlık, soygunculuk, esrarcılık yapanda… Oysa Vatanı için canını severek veren de. VATANSEVERDİR. Evet orada bir kavram kargaşası vardır. Allah bu Vatan için canını feda eden şehitlerimizin mekanını CENNET eylesin...
O zaman birileri demez mi? Hadi çıkın işin içinden bu nasıl Vatanseverlik diye. Suyu bulandırmayalım kim ne demek istiyorsa lafı dolandırmadan açıkça söylesin. Ben ateist olmak istiyorum diyen adam da çıksın açıkça ben ateistim, desin. Kimden çekiniyor. Amma, aynı adam Müslümanların yanında da müslümanım derse iş o zaman karışır, herkes ona şaşkınlıkla bakar… Dürüst ve inandığı anlamda samimi olmak gerekir.
Her kavramın ağırlığını, içeriğini, kastettiği mana ve önemi bilerek kullanmak gerekir. İşte o zaman olabilecek olan kargaşa ortamı ortadan kalkar.
Ramazan Ayını gönderdik. Yerel belediyelerin sokak iftarları, İftar sofraları, teravih namazları, yapılan duaları, bayram ziyaretleri ile geride kaldı. Umarım Manevi alanda yeteri kadar yararlanmışızdır. Her Ramazan Ayında TV ekranlarında aynı dini anlamda sunum yapan hocaları gördüğümüz zaman geçen Ramazan Aylarını aklımıza getiriyoruz. Merak ettiğimiz nokta şudur. Acaba Bu Ülkede bu hoca efendilerden başka Hoca yok mudur?
Güzel yanlarından bir tanesi Ramazan ilahilerini toplumun her kesiminde bulunan insanlarından TV ekranlarında dinlemekti. Hey Şanı Yüce Rabbim nelere kadirsin…
Umarım bir seçim ortamı Ramazan Ayına daha denk gelmez…