Eğriler ülkesinin en masumları ve mağdurları hakiki doğrulardır. Bir toplum şayet temellerini hakikat değil dalkavukluk, ağırbaşlılık değil hafif meşreplik ve adalet değil adam kayırmacılık üzerine inşa etmişse ya da öyle bir inşa olmasa bile, doğrular yerine eğriler memduh ve muteber ise işte burada liyakat ehli kendini anlatamaz ve anadolu tabiriyle çoluk çocuğun elinde oyuncak olur.
Eğriler ülkesinde hikmet ve hakikat dolu bir kitap ucuz ve soytarı zihniyetlerin iki cümlesine karşı varlık bile gösteremez. Çünkü artık orada yavuz hırsız ev sahibini bastırmıştır. Kim kendini sahnede daha çok gösteriyorsa o kişi meşhur olmuştur. Kim daha fazla ses çıkarıyor ve bağırıyor ise hatip o olmuştur ve kim günübirlik beklentiler üzerine hareket ediyorsa ideal şahsiyet maalesef o kişidir. Toplumun bir kere kafasının karışmasına gör, artık insanlar hakikat ehline hitaben bizzat yanlışın kendisini örnek göstermek suretiyle neden bu sadık sözü kabul etmediğini, neden böylesine doğru bir kişiyle yürümediğini, hayret uyandıracak sözlerle ifade eder. İşte bu durum toplumların kaos içerisine girdiğinin en bariz misallerindendir. Burada renkler karışmış, fikirler karışmış ve eylemler karışmış demektir.Kim daha iyi fırıldak çevirebiliyorsa onun tekeri sürekli dönüyor, kimin elinde bir imkân varsa barikatlarla insanların yollarına engel çıkarıyor ve kimin dedikodu ayağı yüksekse insanları bir çırpıda kirletebiliyor... Bu tiplemeler hem de toplumun ahlakını bozarak başarının, kademe atlamanın, bir üst çarkıfelekte dönmenin her yolunu mubah olarak gösterebiliyor. Bu karakter yoksunu izansızları iyi tahlil ettiğimizde karşımıza her biri iffet şahikası, her biri dedikodudan uzak, her biri barış elçisi ve her biri millet-memleket için gayret eden örnek kimseler gibi kendilerini etrafa yayan lakin hakikatte kuru sıkı, yaban, fikirsiz, ilimsiz ve irfansız korsan kişilerdir. Adalet bu tiplerin ağızlarında bir ciklet gibidir. Bu tiplemeler genellikle savundukları mevzunun asla çilesini çekmemişlerdir. Birkaç istisna olsa bile bu istisnalarında yine kendi içinde istisna sergilediklerini de göreceksiniz. Kendilerini bir dava içerisinde gösterirler; lakin o davaya zaman ve mekân, madden ve manen bir katkı sağlamadıkları apaçık görülecektir. İşte bu kişilerin ilk bypass edecekleri kişiler ise kendilerinin tam zıttı olan o davanın hakiki emektarlarıdır. Bunlarla karşı karşıya gelindiğinde dikkat edilmesi gerekir, çünkü bu tiplerin yüzü kuzu ruhu ise kurttur.
Daima insanların sözlerinde tavırlarında bir açıklık arama eğilimleri vardır. Reçetelerin de şifa yerine zehir yazar. Kendilerini daima çölde bir pınar gibi gösterirler; lakin hakikatte seraptırlar. Kimileri kısa vadede kimileri orta vadede kimileri ise uzun vadede vicdanlara toslarlar ve yok olup giderler. Ancak toplum kendini düzeltme yoluna gitmezse bu kişilerin hükümleri uzun süre devam eder.
Bu tiplemelerin bir başka hastalıkları ise düşmanlarını ağır ve acımasız bir şekilde eleştirmeleridir. Muhalefetin bile ahlak dairesinde yapıldığından bir haber yalan yanlış, vicdansız, insafsız ve izansız bir şekilde saldırmaya başlar ve muhataplarını da buna inandırmak için bin bahaneler üretirler. Mesela şucu burcu demek suretiyle her nabza göre şerbet vermeyi de iyi bilirler. Ölçüleri bazen din, bazen mağduriyet, bazen sağcılık ve solculuk, bazen kadın ve erkek, bazen kadro, bazen gençlik, bazen üniversite ve eğitim, bazen işçi ve memur, bazen ise millet, memlekettir?
İşte doğrular bu tiplerin baskın olduğu toplumda her daim kınananlar tarafındadır. Çünkü karşı tarafın savaş ahlakı yoktur. Yani kutsalları yoktur. Kutsalları olmayanın karşısında mücadele etmek ise biraz çetindir. Bahse konu kişilerin en önemli silahları iftiradır. İftiranın altında kalkmak ise az bir uğraş ile mümkün değildir. Bazen İftiraya karşı susulabilir; lakin zulme karşı susulamaz. Bu bilindiğinden dolayı her söze cevap verilmez. Çünkü suskunluk sözün olmadığından değildir, çoğu kez edeptendir. Bunu bilmeyen asalaklar ise hakikat ehlinin suskunluklarını kendilerinin doğruluklarına örnek gösterirler.
Ancak herkesin bir hesabı varsa Allah´ın da bir hesabı vardır hükmü dairesinde insanların konuştukları ve sustukları, yaptıkları ve yapmadıklarının karşılığını görecekleri vakit, değil ahirette dünyada bile vuku bulmaktadır. Şayet dünyada olmasa bile ahirette mutlaka bunun karşılığı görülecektir. İşte hakikat ehlini rahatlatan şey ise aslında budur. Şu muvakkat dünya hayatının nimetleri onlara, külfetleri bize kalsın. İftiralar onlara, asilce susmak lakin yeri ve zamanı geldiği vakit taşı gediğine oturtacak kelamları söylemek bize kalsın. Hafif meşreplik onlara, ağırbaşlılık bizde kalsın. İftiralarla dolu şikâyetler ve dilekçeler onlara, hakikatlerle dolu suskunluk ve savunmalar bize kalsın. İstediğini elde edemedikçe fitne ve fesat içerisinde kudurmalar onlara, şahsımıza tevdi edilen hangi vazife olursa olsun onu layıkıyla ifa etmek bize kalsın. İbliste ne varsa onlara, haktan ne varsa bize kalsın?