İbn Haldun, İslam dünyasının büyük düşünürlerinden biri olarak kabul edilir ve tarih, sosyoloji, ekonomi ve siyaset gibi birçok alanda önemli katkıları olmuştur. 14. yüzyılda yaşamış olan İbn Haldun, en çok "Mukaddime" adlı eseriyle tanınır. Bu eser, devletlerin ve toplumların yükselişi ve çöküşü üzerine geliştirdiği teorileri içerir. Eser, sadece İslam dünyasında değil, Batı’da da büyük bir etki oluşturmuştur. İbn Haldun'un devletlerin yükselişi ve çöküşü hakkındaki düşünceleri, tarih boyunca devletlerin ve imparatorlukların kaderini anlamak için önemli bir rehber olmuştur. Tabiî ki anlayan için.
İbn Haldun, 1332 yılında Tunus'ta doğdu. Ailesi, Endülüs kökenli olup, Kuzey Afrika'ya göç etmişti. Genç yaşta Arapça, İslami ilimler, matematik ve felsefe gibi alanlarda eğitim aldı. Kuzey Afrika’da çeşitli devletlerde önemli bürokratik görevlerde bulundu ve bu görevler sırasında devlet yönetimi, siyaset ve toplum dinamikleri hakkında derinlemesine bilgi edindi. Bu tecrübeler, onun tarih ve sosyoloji alanındaki çalışmalarına büyük katkı sağladı.
İbn Haldun, devletlerin ve toplumların yükselişi ve çöküşü üzerine derinlemesine düşünceler geliştirmiştir. Ona göre, her devlet ve toplum, doğal bir yaşam döngüsüne sahiptir. Bu döngü, doğuş, büyüme, duraklama ve çöküş aşamalarından oluşur. İbn Haldun, bu süreçleri anlamak için "asabiyet" kavramını ortaya atmıştır. Asabiyet, bir topluluğun dayanışma ve birlikte hareket etme gücüdür. Asabiyet güçlü olduğu sürece, devletler ve toplumlar yükselir. Ancak, zamanla asabiyet zayıflar ve bu da devletlerin çöküşüne yol açar.
İbn Haldun'a göre, devletlerin yükselişi ve çöküşünde asabiyetin rolü büyüktür. Asabiyet, bir topluluğun üyeleri arasındaki bağları, dayanışmayı ve kolektif hareket etme gücünü ifade eder. Devletlerin kuruluş aşamasında asabiyet genellikle güçlüdür, çünkü bu dönemde insanlar birlikte çalışarak ve mücadele ederek devleti kurarlar. Ancak, devletin güçlenmesi ve zenginleşmesiyle birlikte, asabiyet zayıflar. Bu zayıflama, devletin iç dayanışmasının azalmasına ve toplumun çözülmesine yol açar.
İbn Haldun, devletlerin çöküşünün bir diğer önemli nedenini de lüks ve rahatlığa düşkünlük olarak açıklar. Devlet yöneticileri ve toplumun üst kesimleri, zamanla lükse ve konfora alışır. Bu durum, devletin ekonomik kaynaklarının israf edilmesine ve adaletin zayıflamasına yol açar. Lüks ve rahatlığa düşkünlük, toplumun moral değerlerini zayıflatır ve devletin içten çökmesine neden olur.
İbn Haldun'un devletlerin yükselişi ve çöküşü hakkındaki düşünceleri, sadece yaşadığı dönemde değil, sonraki yüzyıllarda da büyük bir etki oluşturmuştur, günümüzde de geçerlidir. O, devleti kuran toplumun aralarında ki güçlü bağlar, dayanışma ve kolektif hareket etme gücü sayesinde yükselip, güçlü devlet haline gelindiğini ifade eder. Ancak, yıl 2024 olmuş, çok fazla dersler alınmamış ki değişen fazla bir şeyler olmamış, özellikle bulunduğumuz coğrafya Ortadoğu ve İbn Haldun’un yetişip, yöneticilik yaptığı Kuzey Afrika ülkeleri hiçte refah içinde değiller. Bozuk ekonomiler, kaynakların ölçüsüzce tüketilmesi, üretimin zayıf olması, liyakate önem verilmemesi, adaletsizliğin yaygınlaşması, göçün alabildiğine artması, güven ortamı ve dayanışmanın yok olması, gurur, kibir ve gösterişin artması, riyakârlıklar ve daha nicelerini günümüzde özellikle canım ülkemde canlı canlı yaşanıyor. Çöküşümüze sebep olacak her şey üzerimize bela gibi yağıyor. Ebediyen var olacaksak, toplumun en üst kademesinden en alt kademesine kadar hepimiz bilinçlenmek zorundayız.