USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

İSLAM EĞİTİM TARİHİNDEN BU GÜNE

01-01-2025

Her zaman İslam eğitim tarihinde ana kaynaklar iki tane olmuştur, bunlardan ilki Kur'an-ı Kerim diğeri ise hadis-i şeriflerdir. Zira peygamber efendimiz veda hutbesinde “Size iki emanet bırakıyorum, onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanetler, Allah'ın kitabı Kur-ân-ı Kerim ve Peygamberin sünnetidir. Mü'minler! Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz!" Buyurmaktadır. İslam eğitim tarihinde teorik eğitimden daha ziyade pratik eğitime ağırlık verilmiştir. Hala doğruluğu tartışılan bu eğitim metodu halihazırda ekseriyetle devam ettirilmektedir. Başlangıçta sanat olarak değerlendirilen öğretilere sonrasında bilim olarak tarihin sayfalarında rastlanmaktadır. Mesela İbn-i Haldun "İlmi talim sanatlar cümlesinderdir" derken Maverdi ve Taşköprüzade "Adab-ı Ders" olarak değerlendirmiştir. Selim Sabit Efendi Rehnuma-yı Muallim (1874) eserinde öğretim yöntemini şiirsel bir dille şöyle tanımlamaktadır "Usul-ü talimiyye, şakirdanın hüsn-i iradesiyle mağlup olan fenleri müddet-i kalile zarfında talim ve tefhimin tarihlerini beyan eden bir fendir" .

Peygamber efendimizden bu yana uygulanan bu ilmin teorisinin nasıl olması gerektiğine yönelik çalışmalar peygamberimizden sonra ortaya çıkmıştır. Başlangıçta öğrenci öğretmen iletişimine yönelik adab dersi niteliği taşıyan dersler sonradan usul olarak nitelendirimiştir. Sonrasında öğrenci öğretmen arasındaki bilgi nakline "Öğretim Yöntemi" ismi verilmiştir.  Öğretim yöntemleri eğitim felsefesi ve anlayışı olarak günümüzde hüküm sürmektedir.

İslam eğitiminin genel özelliklerinden bahsedecek olursak ilk yıllarda bireysel anlamda başlayan din eğitimi ilerleyen süreçte kurumsallaşarak gelişmesine devam etmiştir. Medine'de oluşturulan Mescid-i Nebi çok işlevliliğinin yanısıra tebliğ ve eğitimin de merkezi konumunda olmuştur. Sonrasında insan sayısının artması ile mescitlerin yanlarına "Küttaplar" açılmış ve yaygın eğitimden bir nevi örgün eğitim sürecine kurumsallaşarak geçilmiştir. Kuran ve hadis düsturlarıyla Müslüman âlimler çeşitli ülkelerde farklı eğitim uygulamaları ortaya koymuştur. Mesela Mağrip halkı çocuklarına ağırlıklı olarak Kuran öğretirken Endülüslüler Kuranın yanısıra şiire ve güzel yazıya da ehemmiyet vermişler Afrikalılar ise Kuran ve Hadis eğitiminde adlarında söz ettirmiştir. Temelde eğitim sürecinin ilerleyişi öğrencinin konuyu eksiksiz bir şekilde tam olarak anlamasına yönelikti. Kendi düşünce sistemlerini inşa edene dek hocaları öğrencinin üzerinden elini çekmez, büyük bir imtina ve gayret ile nihayeti seyrederdi. Kitablara dayalı devam eden eğitim metodunda kitap ve ders konuları bağlamında bakıldığında Osmanlı Devletinde bir dönüm noktası yakalanmıştır sonra  eğitim yöntemi genel olarak kademelendirilmiş ve düzenli bir hale getirilmiştir.

Bu anlayış çerçevesinde "İktisar (başlangıç), iktisad (orta) ve istiksâ (ileri)" olarak üç aşamada kademelendirilmiştir. Derslerde okutulan kitaplar basamaklı sisteminin uygunluğuna göre düzenlenmiştir. Kitaba dayalı bu eğitim sisteminin merkezinde öğretmen yer almaktadır. Bilgide sıra takibi düzenlemesi son derece eğitim üzerinde olumlu anlamda etkili olmuştur. İhtilaflı konulardan imtina edilmiş akliyye ve sem'iyyetle ilgili konulardan kaçınılmıştır. İhtilaflı konulara girip de bir görüşü olmayan alimlerden sakınılması gerektiğini söyleyen İmam-ı Gazali çünkü "O kişinin zararı öğrencisine faydasından daha çoktur" Demiştir. İbn-i Haldun da bu görüşü destekler mahiyette açıklamalar yapmıştır ancak ilerleyen süreçte bu uygulamaların eleştirildiği  ve bu düşüncenin öğrenmeyi engellediği çoğunluk tarafından öngörülmüştür. O dönemlerde eğitimin bel kemiği ezber ve tekrar olarak nitelendirilebilir. Hocalar tarafından ne kadar ezberlenmiş olan bu ezberler, tam olarak pekişirse o kadar iyi olarak yorumlanmaktadır. Tabii öğrenci ezberlediğini anlamak mecburiyetindedir. Özellikle anladığını not almak etkin bir faktördür. Ezberleme için en iyi vakit seher vakti, araştırma yapmak için en iyi vakit sabahın erken saatleri, yazı için gündüzün ortası, derslerin mütealası ve müzakeresi için ise gece vakti olarak tavsiye edilip uygulanmıştır.

İslam eğitim tarihinde eğitim yöntemleri anlatım sunum (Sema-Arz) başlığı altında dört adımdan oluşmaktadır. İlk adım Hamdele salvele ve dua, ikinci adım sema, üçüncü adım arz ve dördüncü adım dua'dır. Diğer bir yöntem olan soru cevap tekniğinde ise yine öğreten ve öğrenen açısından öğrenme amaçlanmaktadır. Soru soran ve cevabını tam olarak alanın İlmi derinliği ve öğretisine vukufiyeti artar. Nitekim İmam Ebu Yusuf'a 'bunca İlmi nasıl elde ettin?' diye sorulduğunda İmam Ebu Yusuf "İstifade konusunda çekinmedim, ifade konusunda cimrileşmedim" demiştir. Aynı Soru İbn-i Abbas'a sorulunca o da "Bol bol Soru soran bir dille akleden bir kalple" Şeklinde ifade etmiştir.

Grup çalışması da islam eğitim tarihinde ehemmiyetli bir metottur. Bakıldığında da bu yöntem iki şekilden oluşur.  Bunlar akran öğretimi ve müzakere'dir. Hatip el-Bağdadi dersten çıkan öğrencilerine özellikle bu metodları uygulanmıştır. İslam eğitim tarihinin eğitim yöntemlerinin sonuncusu ise münazara'dır. Bu yöntem de öğrenmede yine etkili bir yoldur. İbn-i Sina münazarayı şöyle tanımlamaktadır "Münazara karşılıklı konuşan iki kişiden biri, gerçeği açıklamayı, diğeri de ona yardımcı olmayı üzerine alıp, her ikisinin de  gayesi ilim elde etmek olan araştırmadır"

Münazaranın esas amacı müfti ve müderris yetiştirmekti. Cedel İlmi ile münazaranın arasındaki fark ise cedelde sonuç ve metod belli olurken ama münazarada ise belli değildir.

Bir de Tanzimat'tan sonra İslam eğitim tarihinde yöntem başlığı adı altında inceleyecek olursak şunları ifade edebiliriz. Osmanlı Devletinin batılılaşma sürecine girmesiyle birçok alanda yenilik arayışına gidilmiştir ve bu arayıştan eğitim kurumları da muhakkak nasibini almıştır. Ve maalesef eski eğitim metodlarına sırtını çeviren yönetim nihayete  gelindiğinde garip kalmıştır. Tanzimat döneminde ortaya çıkan Usul-ü Cedid hareketi ezbere dayanan bireysel ve geleneksel öğretim anlayışına yönelik ciddi eleştiriler getirmiştir. Öğretim sisteminin kolaylaştırılmasını hedefleyen bu yöntem 'yenileşme hareketi akımı' olarak nitelendirimiştir. Eski usul eğitim metodlari ise her şeye rağmen kısmen varlığını korumuştur daha doğrusu korumaya çalışmıştır. Umarım halihazırda uygulamaya konulan Maarif Modeli de tarihin tozlu sayfalarında, eğitim tarihinde bir başarı öyküsüyle yerini alır.

Selam ve dua ile 

Leylifer

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?