Şunu görebiliyor muyuz, çok emin değilim: Küresel sistem Türkiye´yle savaşıyor! Açıkça değil, sinsice/ postmodern yöntemlerle.
Türkiye, Batılı kurumların üyesi olduğu için açıkça saldıramıyor küresel kapitalist sistemin lordları!
Böyle söylemekle, Türkiye´nin geleceğinin, Batılı yörüngede gizli olduğunu söylemiş olmuyorum. Aksine...
TÜRKİYE´NİN VARLIK NEDENİ, İSLAMÎ
YÖRÜNGENİN ÖNCÜ GÜCÜ OLMASIDIR
Türkiye´nin yönü de, yörüngesi de Selçuklu-Osmanlı tecrübesi tarafından açık ve net bir şekilde
İslâmî yörünge olarak belirlenmiş, ancak o zaman yaklaşık bin yıl dünya tarihini yapmış, tarihi sürüklemiştir bu toplum.
Türkiye, işte bu tarihî derinliğin ürünü İslâmî yönünü ve yörüngesini yitirdiği için tarih yapan bir aktörden tarihte tatil yapan bir figürana dönüştü.
Türkiye´nin Batı ittifakının bir üyesi olması, konjonktürel, geçici bir karardır ve Türkiye´yi Batılıların saldırısından korumayı amaçlamıştır.
Ama Türkiye, zaman zaman Türkiye´nin Batı ittifakının bir üyesi olması olgusunu, Batılı yörüngeye oturması, medeniyet değiştirme çabası olarak algılama aymazlığı sergileyebildi.
Türkiye´nin İslâmî yörüngeden çıkıp Batılı yörüngeye oturması, medeniyet iddialarını yitirmesi, bağımsızlığını kaybetmesi ve Batılıların uydusu/ kölesi hâline gelmesi demektir.
Bu toplumun varlık nedeni ve varoluş hikmeti, İslâmî yörüngenin öncü gücü olmasıdır.Bu toplum ancak o zaman dünya tarihini yapmış, dünya tarihinin akışını şekillendirebilmiştir.
YARMA HAREKATI: DİP-DALGANIN
FIŞKIRMASI AMA DUYARLIKLARIN AŞINMASI
Türkiye, yaklaşık yarım asırdır, görünüşte Batı ittifakının bir üyesi ama gerçekte kendi İslâmî yörüngesini bulma mücadelesi veriyor...
Türkiye, başkalarının yörüngesine girdiği zaman başkalarının yaptığı tarihin önünde sürüklenmekten, sonra da zamanla, tarihten çekilmekten kurtulamayacaktır.
Türkiye, İslâmî yörüngesini bulduğu, İslâmî yörüngeyi hayata ve harekete geçirecek belli bir güce ve konuma ulaştığı zaman yeniden tarih yapmaya, tarihi sürüklemeye, tarihin akışını değiştirmeye başlama imkânına kavuşacaktır.
Menderes´le başlayan süreçte, Türkiye, görünüşte Batılı kurumların üyesi hâline geldi. Yazının başında da dikkat çektiğim gibi, bu, Batılıların şerrinden, her türlü saldırılarından emin olmak için yapılmış, konjonktürel bir tercihti.
Ama yine Menderes´le başlayan süreçte, Türkiye, gerçekte, bu toplumun İslâmî yörüngesini bulmasını sağlayacak İslâmî kültürel genetik kodlarını ve dip dalgasını pekiştirme mücadelesi verdi alttan alta.
Yarma harekâtı olarak başlayan bu süreç, zor ve zorlu bir süreçti. Özal´la ve özellikle de Erbakan ve tabiî Erdoğan´la birlikte sürdü bu toparlanma ve ayağa kalkma süreci.
Yarım asrı aşan bu süreç, İslâmî duyarlıkları aşındırdı elbette; ama toplumun dip dalgasını ve İslâmî genetik kodlarını da geri dönüşü imkânsız bir şekilde güçlendirdi ve pekiştirdi.
Yarım asırlık bu zorlu süreçte, devleti ele geçiren, ülkeyi içerden sömürgeleştirme aymazlığı sergileyen küçük azınlığın elinden, devletin, milletin hâs çocukları tarafından yeniden ?ele geçirilme? yolculuğu, bu ülkenin İslâmî duyarlıklarına ve yörüngesine sahip çıkan çocuklarının araçları, özellikle de siyaseti zaman zaman amaç hâline getirme yanlışlıklarına düşmesine de yol açtı...
Araçları / siyaseti, amaçların / hakikatin önüne geçirirseniz, araçların amaçları yutmasını, toplumun siyasî mekanizmalar yoluyla sekülerleşmesini, İslâmî duyarlıklarını zedelemesini önleyemezsiniz.
Araçların amaç katına yükseltilmesi, eninde sonunda amaçların yitirilmesi, İslâmî duyarlıkların ve ahlâkî ölçütlerin aşınmasıyla sonuçlanır.
İSLAM´IN ÖNÜNÜ AÇMAYA ODAKLANIRSAK,
BİZİ KİMSE DİZE GETİREMEZ!
Amerika´da, Türkiye´yi 15 Temmuz´da dize getiremeyen çevrelerin asimetrik savaşla dize getirme savaşı verdikleri bir kumpas davası yaşanıyor...
15 Temmuz´da askerî darbe girişimiyle başaramadıklarını siyasî yargı ve ekonomik darbeyle başarmak istiyorlar. Türkiye´ye diz çöktürmek istiyorlar.
Türkiye´nin her hâl ve şartta diz çökmesini önleyecek tek çıkış yolu var: Araçların veya her türlü gücün değil sadece İslâm´ın önünün açılmasına kilitlenmek.
Eğer araçların değil de amaçların yani İslâm´ın, İslâmî iddialarımızın önünü açma hayatî meselesi üzerinde kafa yormazsak, sözkonusu siyasî davaları, asimetrik savaşları kazansak bile, asıl davayı, hakikat davasını kaybederiz, uzun vadede.
Özetle: Ne yapıp eğitimden kültüre, fikirden sanata ve medyaya kadar her alanda İslâm´ın önünü açacak yapı taşlarını döşeyemezsek, her zaman söylediğim gibi, 10 yılda 100 yılın tohumlarını ekemezsek,geleceğe emin adımlarla yürüyemez, insanlığın ekmek kadar su kadar ihtiyaç hissettiği hakikat medeniyeti yolculuğuna soyunamaz, tarihi sürükleyecek bir konuma ulaşamaz, mevcut varlığımızı bile koruyamayız -Allah muhafaza!
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?