Bâtıl hemîşe bâtıl u bîhûdedir velî
Müşkil odur ki sûret-i hakdan zuhûr ede
Bâkî
İçimizde kınalı kuzu postuna sarılmış çakallar ve itler hüküm sürerken, şairin dediği gibi ?Bâtıl her zaman bâtıl ve faydasızdır. Fakat suret-i haktan zuhur ettiğinde, müşkül olur ve sanki doğruymuş gibi görünür?.Aklımızı müşküle düşüren bu sürüngenler,delikanlıca bir tavırla değil de, entrika ve varsayımlarla hareket ettikleri için, sözleri kör bıçkı gibi kanatıcı ve ahbın gibi pis kokuludur. Lakin gel gör ki, kendilerini gül bahçesinin demirbaşı gibi göstermektedirler. Bizi yaralayan ve kanatan sonun başlangıcı da, burasıdır. Bu davar sürüsünü kâle aldığım yoktur. Ancak kendilerine yaren eden dostlarımız, bu danalara asil bir boğa muamelesi yaptıklarında, misyonumuz adına ruhumuz daralmaktadır. İşte tamda bizi burada gülümseten husus ise, bu dünyada zamanın, diğer dünya da ise mizanın adaletidir.
Bizim medeniyetimizde ?hakayık-i nâfiayı nerede bulursak iktibas ederiz? anlayışı hâkimken, şimdilerde ?çamur at izi kalsın? mantığı her tarafı kasıp kavurmaktadır. İşte bu fırlama ve fingirdeklere karşı surat asmak, tavır almak ve küskünce davranmak delikanlılık olsa gerek. Küskünlüğün ve tavır almanın asaletli bir yanı vardır. Bir nevi güce, haksızlık ve yanlışlıklara karşı yaltaklanmıyorum demektir. Dünyaya tenezzül etmeyip, hatta ondan halvet ederek yaşanılan her günün muhasebesiyle yeni ve daha temiz bir ufka yelken açmaktır. Belki kalbini ve ruhunu bir kenara müncer edip, yeni bir harbin hazırlığını yapmaktır. Zira gâvur da, dönekte hasmımızdır. Bu böyle biline?
Çamur at izi kalsın mantığı hemen her dönemde vardı, lakin şimdilerde eski ve habis bir hastalık, yine zuhur etmiş vaziyette. Bu vaziyetin fotoğrafı, yalanları delillerle kayımlaştırmaktır. Tıpkı Hz. Yusuf´un kardeşleri gibi. Bilindiği üzere Yusuf (as), şahitler ve kanıtlarla kuyuya ve zindana atılmıştır. Kardeşleri kıskançlık ve hırsları yüzünden Hz. Yusuf´u kırlara götürmeyi vaad edip, bu bahaneyle haince tuzaklarına düşürüp kuyuya attılar. Sonrada hep birlikte ?bremen mızıkacı?ları gibi ağlayarak babalarına kardeşlerinin öldüğünü söylediler. Babaları inanmayınca yemin ettiler, yine kalbi mutmain olmayınca bu sefer tüm çağlara kötü bir örnek olan yalanlarına delil olan Yusuf aleyhisselamın kana bulaşmış gömleğini gösterdiler... Bugünde aynı senaryo devam edip gitmektedir. Nice Yusuflar kuyu atılmakta ve kurtlar yedi safsatasıyla yalan emarelerle gerçeğe tespih düzülmektedir. Bu tespihle de namaz kılınıp zikir çekilmektedir. Allah´ım aklımıza mukayyet ol? Lakin bilinmelidir ki, hedik edilmiş buğdaydan un yapılmaz. Bu tarihi hakikatler hemen her gün karşımıza çıktığı halde, fitne ve sinsilik kokan bu uydurmalara ve müteşabihlere mağlup oluşumuz, malamatlığımızın bir göstergesi olsa gerek.
Güçsüzler güçlüleri, İbrahimler nemrutları ve Musalar firavunları taklit ederek sonuca ulaşmaya çalışmakta. Lakin bu zıt mefhumların, tahterevallide kardeşçe salınmaları mümkün değildir. Biri diğerini eninde sonunda yere düşürecektir. İşte biz buna zamanın adaleti diyoruz. Fakat genellikle İbrahimler ve Musalar yere düşmektedir. Biz ise güçsüzlerin her daim yanında olduğumuzdan, yine onların elinden tutup kaldırmaya ve onlara yaren olmaya devam edeceğiz. Gerçi fırıldaklığın ve kin imparatorluğunun tahakküm ettiği, dünyevi geleceğini ve konumunu kaybetme riski yüzünden hakikatin söylenmeye korkulduğu, Ziya Paşa´nın deyimiyle "katırın mühürdar, eşeğin defterdar olduğu? şu beyhude dünyada, bizim yaptıklarımız ve söylediklerimiz, ne derece anlaşılacaktır derseniz, kesin bir kanaatim yoktur. Fakat ?ne yaptıysam Allah rızası için yaptım? diyen büyüklerimizin anlayışıyla, bu yolu ve kaleyi mesken tutmaya devam etmenin hazzını sorarsanız bu suale kesin bir kanaatim vardır.
Peygamberler çağı bitti, Yusuf (as) öldü, saray yıkıldı ve bu hikâyenin üzerinden epeyce bir zaman geçti. Belki de bundan dolayı kıssaların etkisi üzerimizden kalkmış ve hissesiz bir mazinin hatırasına dönüşmüştür. Hemen herkes, hayatında en az bir defa veya birkaç defa, belki de çok kere delillerle donatılmış yalanlara maruz kalmıştır. Lakin aynı hususla karşılaştığında, nefsine yenik düşüp şuursuzlukla bir başkası hakkında hemen hüküm verme delaletine düşülmektedir. Bu kısır döngünün sürüp gideceğini düşünmekten üstümüze ihtiyarlık çökse de, umudumuz tomurcuk halinde baharın müjdesini beklemektedir. Çünkü her daim olduğu gibi yine ilahi hitap (İsra Suresi/84) kalbimize su serpmektedir. De ki: "Herkes kendi mizaç ve karakterine göre iş yapar. Fakat Rabbiniz kimin doğru bir yol tuttuğunu çok iyi bilmektedir.? İnandık ve tasdik ettik...